"Günden güne eriyorsun! Yeter artık, kendine gel Jungkook!"
"Sadece beni rahat bırak. İyiyim ben"
Arkasını dönüp giden Jungkook'un kolunu sertçe tutmuştu Jin.
"Jungk-"
"Bırak! ...Bak iyiyim diyorum. Üstüme gelmeyi kes, tamam mı?"
Saçlarını karıştırarak mutfaktan çıkmış, odasına doğru geri adımlarken koridorda gördüğü alışveriş poşetinden bir-iki tane teneke kutu bira almıştı.
Perdesinin günlerdir kapalı olduğu karanlık, boğuk odasına geri giriş yaparak kapısını kitlemiş ve yatağının üzerine pineklemişti.
"Tanrım..! Açlıktan ölüyorum"
"Seokjin, dalga mı geçiyorsun canım? Daha demin bir paket Ramen yedin? 5 dakika sık dişini pizza da gelecek işte"
"Namjoon sen benim lokmalarımı saymaya başladın?"
Yoongi, kafasını karşısında oturan iki gereksizin saçma tartışmasından, Jungkook'a çevirmiş ve birkaç dakika küçük oğlanın arkaya yaslanmış, kapalı gözleri ile oturuşunu seyretmişti.
Daha sonra Jungkook'un muhtemelen uyuduğunu düşünmüş ve herkesin kendi arasında oluşturduğu sohbeti bölmemek adına cebindeki telefonu ile ilgilenmeye dalmıştı.
Instagramda boş boş dolanarak geçirdiği 3-4 dakikanın ardından, birinin ayağını dürttüğünü hissederek minik gözlerini telefonundan kaldırmış ve şaşkın şaşkın etrafa bakmaya başlamıştı.
Jungkook ise elinde tuttuğu telefonu ile sırıtarak karşısındaki şirin görüntüyü galerisine kaydetmişti.
"Aish! Cidden Jungkook.. Telefonun çok sürmeden çökecek. Her anın fotoğrafını çekiyorsun"
"Çökerse tek üzüleceğim şey içindeki bilgiler olur. BUNLARI BİLGİSAYARA KAYDETMELİYİM"
Yoongi, Jungkook'un bu saçma sapan her şeyin fotoğrafını çekmesinden hoşlanmasa da, küçük olanın, kendisinin fotoğraflarını çekmesinden hoşlanmıyor değildi.
Hep beraber Hoseok'un babasından çaldığı arabaya tıkışmışlar, bir gece yarısı, bir oraya bir buraya dolanıyorlardı. İlk tanışmalarından bu yana neredeyse 6 ay geçmişti.
Bu 6 ay da yapmadıkları delilik, gezip eğlenmedikleri yer kalmamıştı.
Bu güzel anların hep onlarla kalmasını istediği için bir gün Jungkook dışarı çıkıp bir fotoğraf makinesi satın almış ve diğerlerine sürpriz yapmıştı. Şimdiki görevi ise her anlarını elindeki makine ile kalıcı kılmaktı.
"Jungkook, cidden her dakika fotoğraf çekmek zorunda mısın? Gözün nasıl bir şeydi unuttum ben bak"
Jungkook, Jimin'in laflarına göz devirip cevap vermezken, çarprazında oturan Yoongi, Hoseokla olan sohbetini kahkaha ile bölmüştü.
Küçük olan ise bu anı fırsat bilerek zaten elinde olan makine ile bu şirin adamın, güzel gülüşünü ölümsüzleştirmişti.
"Hey Jeon! Tanrım.. O salak fotoğrafı hemen sil. Gülerken kendimden geçiyorum ve bu çok çirkin!"
Jungkook şaşkınlıkla bir süre hyung'una bakmış ve ardından öne doğru eğilerek büyük olana hafif bir fiske atmıştı.
"Bu gülüş çirkinse beni şurada indirin, köprüden aşağı atlamam gereken konular var"
Yoongi, alnını ovalarken, bir yandan kendisine gülen oğlana göz deviriyordu.
"Senden çok çekeceğim"