Millie normal hayatta normal bir kızdı. Ancak akşam olduğunda, kaderinin onu beklediği şekilde, güçlü ve büyülüydü. Kimse ona bunu söylemese bile o, güçlerini, yani karanlık, ateş ve su güçlerini, normal insanların görmemesi gerektiğini bildiği için, akşamları aktifti.
Millie tek kolundaki çantayı sırasına fırlattı. Gene adı gibi bildiği konuları tekrar tekrar öğrenmek için (!) okula gelmişti işte.
Ders başladı.
Millie sakinleşmeye çalışıyordu. Genellikle yerinde duramayan biriydi ve harekete geçme isteğiyle yanıp tutuşurken, bu sandalyede oturmak zorunda olmak onu deli ediyordu.Yapması gereken şey sadece, sadece ve sadece sakin kalmaktı. Bunu yapabilirdi, bunu yapmak zorundaydı. Ama hem konuları bilmesi, hem de hiperaktif bozukluğu olması işini kolaylaştırmıyordu. Millie güçlüydü ama sakinlik ile güçlülük onda eş olarak ilerlemiyordu nedense. Her şeye çabuk sinirleniyor, kendini tutamıyor ve içindeki ateş, kaynıyordu.
Yüzüğü ise onun duygularını temsil edercesine, kırmızı göz kalbinin hızıyla atıyor, mavi göz ise tehlikeli ama rahatlatıcı bir soğukluk yayıyordu etrafa.
Millie alev alev yanmaya başladı. En sonunda dayanamadı ve öğretmeni Mss. Winky' den izin isteyerek kendini kızlar tuvaletine attı.
İçindeki benzeri dahi olmayan o güç, elerinin karıncalanmasına, ardından da buz gibi olmasına sebep oldu. Vücudu buz gibi olan Millie, 'işte başlıyoruz' diye düşündü.
Ve her taraf ateşle kaplandı.
Millie ise ateşin kaynağı olmasına karşın, bir ölü gibi soğuktu, ve sakin.
Dersteyken neden sakin kalamamıştı sanki? Bu şekilde kendisini ve güçlerini sadece tehlikeye atıyordu. Ancak şu anda her tarafa ateşler saçarken bunları düşünmenin hiçbir anlamı yoktu.
Millie yavaş yavaş üstündeki soğukluğu içine, kanını dondurması gereken ama onda hiçbir etki yaratmayan bu soğuğu bu sefer de tamamen dışarı aktarmaya başladı. Sadece ellerinden çıkan, ateş kadar düzensiz olmayan buzdan sütunlar, mümkün olamayacak bir şekilde ateşi içine hapsetti.
Görüntü olağanüstüydü, ancak Millie' nin bunları izleyemezdi. Yakında Mss. Winky, arkadaşlarından birini ona bakması için gönderirdi, yani görüntüyü izleyecek zamanı yoktu.
Tuvaletin duvarları mermerdendi, ancak Millie' nin güçlü ateşi onları bile eritebilirdi, yani buzdan sütunları sağlayacak kadar sakin olmasaydı, mermerler eriyip büyük sırrını açığa çıkarabilirdi.
Küçük ateş kırıntılarını buzlara göndererek buzları eritti. Ama şimdi de el bileklerine kadar su içinde kalmıştı. Bunu da yine ateş hallederdi.
Millie mermer zemine ellerini değdirdi ve ateşini kontrollü bir şekilde ellerinden zemine ulaştırdı. Böylece kısa bir sürede suların hepsi buharlaşmıştı.
(Evet Millie bunu yapabildi, ve evet, Millie ateşe buza hükmedebildiği gibi ölüme, karanlığa da hükmediyordu, onun tanıdığı kimse karşısında duramaz, tanıdığı kimse ona kafa tutamaz ve tanıdığı kimse ona karşı çıkamazdı. Sorun ise, daha herkesi tanımıyor oluşuydu.)
Bunu saçlarına da uyguladı. Ancak kıyafetlerini çıkarıp çantasındakilerle değiştirmesi gerekiyordu. Çünkü kıyafetler ateşten yırtılmıştı ve kullanılamaz haldeydi. Neyse ki bu olay artık sık sık yaşandığı için yanında yedek kıyafetlerini hep bulundururdu, yırtılmış kıyafetlerini çıkartıp, diğerlerini üstüne geçirdi, dışarı çıkarken de eski kıyafetlerini çöp kutusuna tıktı.
Mss. Winky' den özür dileyip sırasına oturdu, birkaç çizim yapmaya başladı. Ders ise sürüp gidiyordu...
Sakin kalmak, gücünü dışarıya akıtmadan durmak Millie için gerçekten de çok zordu...