"Seni seviyorum Soleil. Bunu sen uyanıkken asla söyleyemeyeceğim... Seni seviyorum, bunun seni incitebileceği düşüncesi beni deli ediyor. Seni incitmek asla istemeyeceğim bir şey, seni sevdiğim için özür dilerim Soleil"
Gözlerinden bir kaç damla yaş akar. Eliyle gözyaşlarını silip, Jeongin'in yanağına tüy kadar hafif bir öpücük kondurur ve kafasını yastığa koyar, gözlerini kapatır.
Jeongin'in kalp atışları hızlanmıştı. Hyunjin'in ona dediği her şeyi duymuştu. Gözlerini fal taşı gibi açıp duyduklarını idrak etmeye çalışıyordu.
-Duyduklarım doğru olamaz. Değil mi? Hyunjin bana karşı benimle aynı şeyleri mi hissediyordu? Bu imkansız. Ben mi yanlış anladım? Ya doğru anladıysam? Ne olacak? Ne diyeceğim? Nasıl onunla konuşacağım? Ben şimdi ne yapacağım?
Jeongin paniklemişti. Düşünceleri zihninin yavaş yavaş durmasına neden oluyordu.
Jeongin kendi yatağında uzanıp geçen gün olanları düşünüyordu. Hyunjin ile doğru düzgün konuşmamıştı o günden sonra. Hatta annesi ile bile doğru düzgün konuşmamıştı. Annesi onun için endişeliydi, Jeongin bunun farkındaydı ancak annesi ile bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Hyunjin'e ne diyeceğini bilmiyordu. Ne yapmalıydı bilmiyordu. Doğru düzgün düşünemiyordu.
Kapı tıklama sesiyle irkildi Jeongin. Düşüncelerinden sıyrılıp kapıya doğru yöneldi. Kapısını kilitlemişti, kilidi açıp tekrar yatağına uzandı. Gelen Hyunjin'di, Jeongin karşısında Hyunjin'i görünce şaşırmıştı. Jeongin yatakta doğrulup ona öylece bakıyordu. Hyunjin konuşma gereği duyarak lafa başlamıştı.
"Annen aradı"
Bir süre durdu ve konuşmaya devam etti.
"Senin için endişeliymiş, onunla konuşmamışsın. Benimle de konuşmadın bir kaç gündür. Bir şey mi oldu?"
Jeongin hâlâ ona aval aval bakıyordu. Hyunjin kaşlarını çatarak yanına yatağa oturdu ve Jeongin'e endişeyle baktı.
"Sen iyi misin Jeongin?"
Jeongin en sonunda konuşmaya karar verdi ve ona dönerek kısık sesle konuştu.
"İyiyim"
"Jeongin iyi olduğuna emin misin? Hiç öyle bir halin yok"
"İyiyim Jin"
"Bana söylemediğin bir şey mi var?"
Jeongin tereddüt edip bir süre durdu.
"Ş-şey aslında, sana söylemediğim bir şey var"
"Evet?"
"Söyleyip söylememek arasındayım"
"Bana her şeyi söyleyebilirsin. Bunu biliyorsun sanıyordum?"
"Evet, bunu biliyorum sadece..."
"Sadece?"
Jeongin kapıda ikisini gözetleyen annesini görüp annesine tip tip bakar. Annesi kapıyı kapatıp gider.
"Sonra konuşsak olur mu?"
Jeongin gözleriyle kapıyı işaret eder. Hyunjin kapıya doğru bakıp gülümser.
"Tamam, dışarı gidelim mi? Hava alırsın iyi gelir"
"Sadece sana söylemediğim şeyi merak ettiğin için dışarı çıkmak istediğini biliyorum Jin"
"Ne alakası var?"
"Tanıyorum seni Jin"
"Yoo"
"Öyle"
"Of tamam, evet merak ediyorum. Belli ki evde konuşmayacaksın bu yüzden dışarı çıkalım dedim. Yanlış mı?"
"Biliyordum"
"Hem senin de hiç konuşasın yok"
"Evet, emin değilim"
"Neyden?"
"Hyunjin"
Jeongin bir süre durur ve konuşmaya devam eder.
"Dün dediklerini duydum"
Hyunjin'in yüzü anında değişmişti. Suratı bembeyaz olmuş elleri de buz gibi olmuştu. Tek bir kelime dahi edemiyordu. Dili tutulmuştu sanki. Jeongin konuşmaya devam etti.
"Dediklerin... Ben ne düşüneceğimi bilemedim, sana söyleyip söylememek arasında kaldım. Sadece emin olmak istiyorum. Dediklerini yanlış anlamadım ve ciddiydin değil mi?"
Jeongin Hyunjin'e soran gözlerle bakıyordu. Hyunjin kendini toparlamaya çalışarak konuştu.
"Ş-şey hepsini duydun mu?"
"Evet, hepsini duydum"
"Ben... Ben ciddiydim"
Hyunjin'in gözlerindeki korku gözle görülebilir bir şeydi. Jeongin bunu fark etmeyecek kadar aptal değildi. Ona şefkatle baktı ve Hyunjin'in yüzünü ellerinin arasına aldı.
"Sana karşı ben de seninle aynı şeyleri hissediyorum Jin, sadece sana söylemeye çok korktum"
Hyunjin biraz da olsa rahatlamıştı. Jeongin Hyunjin'in ellerini kavrayarak ellerini sıkıca tuttu.
"Anlıyorum... Ben de korktum"
"Biliyorum"
"Sonsuza kadar bunu senden saklayacağımı düşünüyordum... Söylemeye asla cesaret edemezdim"
"Ama cesaret ettin"
"Uyuyorsun sanmıştım"
"Ne fark eder, her türlü söylemeye cesaret ettin. Ben ona bile cesaret edemezdim"
Hyunjin Jeongin'e bakıp gülümser ve Jeongin'e yaklaşır, Jeongin'in yüzünü ellerinin arasına alır. Tereddütle yaklaşıp Jeongin'in dudaklarını öper. Jeongin gözlerini kocaman açar ve bir süre öylece durur. Ardından o da Hyunjin'i öper.
Birbirlerinin ellerini sıkıca kavrayarak birbirlerine bakıp gülümseyerek öylece otururlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anti-Romantic
Romance"Ben seni seviyorum, hem onlar ne anlar güzel olan şeylerden. Gayet güzel bir giyim tarzın var. Hem çok tatlısın sen, kim sevmez ki seni. Sen kelebekler prensisin. Benim kelebekler prensimsin"