It's Always Sunny In Santa Maria

639 97 460
                                    

"I was looking for a job and then i found a job and heaven knows i'm miserable now.." Junmyeon, teyp üzerinden The Smiths açtırdığından beridir kulaklarımızın pası siliniyordu ama çok sildirmişti artık. Cillit Bang ile temizlense bu kadar pırıl pırıl olmazdı, orası kesin.

"Biraz da Taio Cruz açıp ilerlesek ya." dedi Jongin, iç sesimi duymuş misali benim mütemadiyen sessizliğime karşın konuşmuşçasına.

Junmyeon parçanın bitmesini bekledikten sonra Bluetooth ile bağladığı cihaz üzerinden Martin Garrix'e geçti. Ne geçişti ama. Bu alakasızlığı hiçbir yerde göremem.

Ben Park Chanyeol daha doğrusu Chanyeol Morningstar. Fantastik zımbırtı varlığın teki olduğum öğrenilmesin diye annemin soyismi ile tanıtıyorum kendimi. Kimlikte de öyle geçiyor, Morningstar soyisimli tek bebe ben olduğum için. Bu bayağı fazla dikkat çekerdi. Paranormal varlık avcılarından tutun babama düşman cehennem mensuplarına kadar, herkesin kulağına giderdi.

Olaya şap diye girdiğim için bağışlayın beni, ben Lucifer Morningstar'ın öz evladı, cehennemin varisi Chanyeol. Böyle söyleyince epey korkutucu oluyormuş. Cehennemin sıradaki hükümdarı desem... Pek yumuşamış sayılmaz.

Babamla anlaşma yapsam hatta ruhumu vermiş olsam o benim ne öz babam olabilirdi ne de karşıma geçip emeklilik planlamaları için konuşurdu. Hepsi kötü mü iyi mi olduğunu saptayamadığım talihlerden birisi.

Zincirlerinden kurtulup dünyaya indiğinde kıyameti getirmeyi amaçlıyordu lakin sevgili annem onun adeta cenneti olunca bu amaçlarından vazgeçip bizimle birlikte yaşamaya başladı. Babamın şeytan olduğunu öğrendikten sonra her gece altıma işeyerek uyudum korkudan. Onun şeytani haline benzeyeceğimi düşünerek kanatlarımı ve boynuzlarımı her çıkışlarında kestim. Babam bunları duyunca bayağı sinirlenmişti, onun yaptığı hareketleri yapmamın zaman kaybı ve can yakıcı hareketler olduğunu savunmuştu. O zaman agucuk bugucuk sayıldığımdan hiç takmamıştım kafama. Şimdi durumlar epey değişken, her dediğine geliyorum.

Agucuk bugucuk da 15 falandım yani. Ne var, boyum uzasın diye ineğin memesinden ağzıma süt bile sağıyordum. Oww, bu iğrençti.

Yanımda duran Junmyeon, Yixing ve Jongin üçlüsü fantastik zımbırtı olduğumu bildiğinden onların yanında özümde ne isem oyum. Onların öğrenme hikayesi şu şekilde; bir gece ruh çağıralım diye giriştikleri mumlu seansta Junmyeon'un elindeki dedem yaşında, epeyce kalın bir kitap benim üzerimde felaket ötesi etki ettiğinden bir anda kanatlarım ve boynuzlarım yuvalarından fırladı, gözlerim kıpkırmızı oldu. O lanet olası Latince satırlar beni öldürecekmiş gibiydi Koca Tanrı şahidim olsun. Sonrasında Jongin boynundaki hacı alnıma yapıştırmış, latince Tanrı'dan yardım dileniyordu arkadaşımızı geri getir diye. Şimdi ne söylesem bilemedim çünkü Junmyeon bir taraftan okuduğu yeri okumaya devam ediyor, canım fazlasıyla acıyor.

Sonrasında ebeveyn olmak böyle bir şey mi bilmiyorum ama babam korkunç bir şekilde odaya dalıp Jun'un elinden kitabı uçurarak namütenahi ölümüne terk etmişti kitabı. Cehenneme mi postaladı, ne yaptı inanın hiç bilmiyorum ama o günkü acıyı hiç unutamıyorum.

Babam bunların üstüne bir yürüdü, kabusları olmaya hazırlanıyor derken annem kolundan tutup bir güzel ittirdi. Dedi bunlar daha bilmiyor ne bilsinler? Benim dilim tutulduğundan konuşamıyorum tabi, diyorum ya altıma işiyorum onu her öyle görüşümde. Junmyeon bu konuda benimle çok dalga geçmiştir ama dangalak daha kendisine bakmadan lafı bana kıvırıyor. O gündür bu gündür eline Latince hiçbir kitabı geçirmiyor bana bir şey olur da babamla bir daha karşılaşırlar diye.

Neyse işte sonrasında teker teker, maddeden maddeye olan durumların tamamını anlatmak zorunda kaldım sonuçta babası şeytan olan bir arkadaşla daha karşılaşma olasılıkları yüzde eksi zibilyon. Anlatmazsam benden uzaklaşıp kafalarındaki koca boşluk yüzünden bana öfke kasarlar. Level değil öfke.

It's Always Sunny In Santa MariaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin