Uzak bir ülkede, bir ormanın derinliklerinde bulunan büyük bir göl vardı. O gölün herhangi bir sığ kenarı yoktu. Derin ve suyu berrak olan bu gölde çeşit çeşit balık türleri bulunurdu. Bu yüzden bu gölü yeni keşfetmiş olan balıkçı baba ve oğul, bu gölde tuttukları balıklardan büyük bir gelir elde edebiliyorlardı. Henüz gölün bir kısmını keşfettikleri ve oradaki balıklar ihtiyaçlarını karşıladıkları için gölün karşı kıyısına hiç gitmemişlerdi. Sahip oldukları eski kamyonetin üstü açıktı ve sadece 1 koltuğu vardı. Oğul kamyoneti sürerken babası balık dolu kovalar ve diğer malzemeler ile birlikte kasada otururdu. 30'lu yaşlarındaki adam babasına bakarak heyecanla konuştu:
-Bugün tuttuğumuz balıklar tüm ay tuttuklarımızdan en büyüğü olabilir!
Babası gülümsedi.
-Evet. Eğer hızlı olur ve hava daha da kararmadan şehire ulaşırsak iyi bir fiyata satabiliriz.
-Peki ama havanın bu kadar erken kararması biraz garip değil mi? Dedi genç adam yavaşça gökyüzüne bakarak. Gözleri korku ile titrerken güneşin önünü kapatmış kapkara dumanlar gittikçe büyüyordu. Yaşlı babası gözleriyle dumanların nereden geldiğini çözmeye çalışırken konuştu:
-Gölün diğer tarafına, acele et! Eğer bu bir yangınsa biz söndürebiliriz. Hemen arasak bile itfaiyenin bu araziye geçmesi çok zor, güçlerimiz ile ikimiz itfaiyedende hızlı söndürebiliriz!
Babasının sözleri ile gidebildiği en hızlı şekilde kamyoneti süren oğul orada kimsenin olmamasını umuyordu. Gölün diğer tarafına ulaştıklarında, kara dumanların sarı ve kırmızı tonları ile buluştuğu, ağaçların arasına gizlenmiş yanmakta olan bir ev gördüler. Ateş ne tek bir ağaca sıçramıştı ne de yerdeki küçücük bir çiçeğe. Sadece o koca ev yanıyor ve onlar ne yapacaklarını bile unutmuş şaşkınlıkla bakıyorlardı.
Onları kendilerine geri getiren şey ise 3.kattan düştüğünü gördükleri küçük bir kız silüeti olmuştu. Oğul daha bir adım bile atmamışken kız yalpalayarak ayağa kalktı. Elinde sıkıca bir şey tutuyor, yavaş yavaş geriye çekilerek yanan eve bakıyordu. Kız duyduğu sesle arkasına döndü. Tanımadığı iki adam ona yavaşça yaklaşıyordu. Dışarıya bir kez bile adım atmamış olan kız nereye gittiğini bilmeden koşmaya başladı. Yaşlı adam kızın nereye koştuğunu fark ederek ona durması için seslendi:
-Dur! Oraya gitme!
-ASIL SEN YAKLAŞMA! Diye bağırdı kız. Ancak yaralarla ve yanıklarla kaplı vücudu ve bacakları dengesini sağlayamadı ve derin göle yuvarlandı. Oğul üstündeki yeleği çıkararak oraya doğru koştu ve göle atladı. Su buz gibiydi ve eğer kızı bulamazsa çok kötü olurdu.
-Matthew! Orada!
Babasının gösterdiği yöne doğru baktığında küçük bedenin yavaşça su yüzeyine çıktığını gördü. Hızlıca ona doğru yüzdü ve kızın bedenini karaya çıkarttı. Matthew sudan çıkarken kız kendine gelerek yuttuğu tüm o su yüzünden öksürmeye ve titremeye başladı. Matthew ve babasının sesleri kulağına uğultu gibi gelirken gözleri simsiyah olmuş evdeydi. Onun gözleri kapanırken Matthew onu kamyonetin kasasına, babasının yanına bıraktı ve sürücü koltuğuna oturup hızlıca şehire doğru yol aldı. Ancak Matthew'ın aklından çıkmayan bir şey daha vardı; o kapkara dumanların çıktığı evdeki hırçın alevler, kız göle düştüğünde aniden sönmüştü...
----------------------------------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Rainbow of the Night
ChickLitGeçmişe dair anılarını kaybetmiş bir kız ve yaşadığı tüm zorluklar. Açıkçası nasıl açıklayabilirim bilmiyorum. 1-2 bölüm yayımlayacağım. Eğer ilgi çeker ve istek olursa daha özenli ve dikkatli şekilde yazmaya çalışacağım. Yıllardır yazmak istediğim...