Ne kadar ağlayabilirdim ki. Öldü işte. Biliyorum, hiç bir zaman unutamayacağım. Ama neden öldün ki annem? Daha yaşanacak bir sürü anımız olacaktı. Çok özlüyorum. Gülüşünü, kavgalarımızı herseyi. Bana hem babalık hemde annelik yaptığın için sana nasıl minnettarım bir bilsen. Çok yalnız kaldım. Kimsesiz.
Kitabıma neredeyse düşmekte olan göz yaşımı sildim. Kolumdaki saate bakmamla kalkmam bir oldu. Neredeyse işe geç kalıyordum. Üzerime bir ceket geçirip çıktım.
Babam, ben daha doğmamışken bizi terk edip gitmiş. Açıkçası umrumda da değildi. Annem bana yeterdi. Şimdiyse küçük bir kafede geçimimi sağlamaya çalışıyordum. Annem öleli neredeyse bir yıl oldu. Normal bir devlet lisesine giden normal bir kızım ismim mi? Deniz.
İçeri girmemle burnuma kahve kokusu gelmesi bir oldu. Ne kadar da çok seviyordum, bu kokuyu. Hemen ceketimi çıkarıp, önlüğümü giydim ve masalarla ilgilenmeye başladım.
Bir grup benim yaşlarımdaki çocuklara bakıp ne kadar şanslı olduklarını düşündüm. Evet benimde arkadaşlarım oldu ama annemden sonra hepsini silip attım. Çünkü artık yapmacık başın sağolsun'lar istemiyordum.
Çocuklarla ilgilenirken, kafenin kapısı açıldı. İşte gene o gelmişti. Siyahlar ve o. Ayrılmaz ikili. Ah, kahretsin gene çok yakışıklıydı. Hep bu kafeye gelir en köşedeki masayı oturur, kitabını okurdu. Ah, tabi bir de kahve ve sigarasını unutmamak gerekirdi.
Yanına yaklaşırken heyecanlanmadan edemedim. Heyecanlanmam çok saçmaydı. Onu ne seviyordum ne de hoşlanıyordum. Sadece bana tuhaf biri geldiğini için hep iş zamanı onu izlerdim.
Yanına vardığım da önlüğümün ön cebindeki not defteri çıkardım ve,
"Bir şey ister miydiniz?" Dedim. Kafasını kitabından kaldırdı. Hafif beni süzerek,
"Bir kahve." Dedi. Sesindeki soğukluk tüylerimi ürpertti. Yapmacık bir şekilde gülümseyerek yanından ayrıldım. Sanırım onunla konuşmayı gerçekten çok istiyordum.*
Kafeden çıkıp evimin yolunu tuttum. Ara sokaklardan geçmem gerekiyordu. Çünkü hava kararmaya başlamıştı fakat o kadar uzun yolu gitmeye üşeniyordum açıkçası.
Arkamdan bir kaç adım sesi ve kahkahalar duydum. Hemen arkamı kolaçan edip daha hızlı yürümeyi başladım. Bileğimde hissettiğim elle yere fırlatılmam bir oldu. Ağzım da bir küfür geveleyip, karşımdaki adamlara baktım. İkisi de leş gibi kokuyordu. Ah, Tanrım iğrenç. Uzun boylu adam bana yaklaştı. Kolumdan tutup kaldırdıktan sonra beni kendisine çekti. Tabi ben boş bulunur muyum? Tabi ki de hayır. Olduğum yerde tepinmeye başladım. Aynı zamanda da bağırıyordum.
Sonun da adam susmayacağımı anlamış olmalı ki, bir eliyle ağzımı kaptıp diğer eliyle fermuarını açmaya başladı. İşte o an gözlerimi kapadım. Ama sım sıkı. Sanki öyle yapınca yaşadıklarım geçecekmiş gibi.
Bir anda adamın eli gevşedi. Hemen sonraysa yere düştüm. Gözlerimi yavaşça açtım. Sanırım o kadar yorulmuştum ki gözlerim kararmaya başladı. En son hatırladığım şey, kahvesi ve sigarsıyla çok yakışıklı bulduğum adamın yüzüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hikâyem
Romance"Kimsesiz ve yalnız olmaya bu kadar alışmışken, karşıma çıkmamalıydın."