Teyzemin kafesi sonunda görünür hale geldiğinde derin bir nefes verdim. Sağdan dönersem yolun bu kadar fazla uzayacağını kimse söylememişti.Ayaklarımın hafif ağrısıyla kendimi kafeden içeri atmaya gidiyordum ta ki kafenin dışına konulmuş küçük masalardan birinde oturup bana sırıtan Hyunjin'i görene kadar.
Heyecanla el sallayarak konuştu "Sana karşılaşacağız demiştim!" Yüzümdeki şaşkın ifadeyle Hyunjin'e yaklaştım. "Daha erken gelirsin sanmıştım, otursana. İçecek bir şeyler ister misin?"
Yarım yamalak gülümseyerek karşısına oturdum annem yanımıza yaklaşırken.
"Oğlum hatırlıyor musun Hyunjin'i, gerçi çok küçüktünüz belki hatırlamazsın. Ağaca çıkarken üzerine düşmüştü de kolun kırılmıştı."
Gözlerimi büyütürken Hyunjin'e döndüm. "Gerçekten mi? Ya gülme! Ben o alçı yüzünden neler çektim senin haberin var mı? Okulun kabadayısı koluma ayıplı şeyler çizmişti!"
Hyunjin'in kahkahası büyürken zamanında çokça ağladığım olayı yaşadığım için şükretmeye hazırlanıyordum.
Annem yanımızdan ayrılırken ne kadar çaktırmamaya çalışsa da Hyunjin'den pek hoşlanmadığını belli ediyordu. Annemle zevklerimiz her zaman çakışırdı, bu durum beni normalde rahatsız etse de şu an umrumda bile değildi.
Ve o gün Hyunjin'le akşama kadar konuşmuş aynı üniversiteyi istediğimizi anlayıp -aslında o söyleyene kadar o üniversiteye gitmeyi düşünmüyordum- üniversitenin ilk yılı birbirimizi bulmaya söz vermiştik.
Tekrar daldığım gençlik anılarımdan sıyrılırken yatağıma doğru yol aldım. Gerçekten güzel zamanlardı. Üniversitenin ilk yılı onu herhangi bir yerde görme ihtimalime karşı her gün özenle kendimi hazırlayıp etrafa bakınıp dururdum. Tabii neredeyse senenin sonuna kadar onu göremeyeceğimi bilmiyordum.
Yatağa yatıp ısınmak için Hyunjin'e sokulurken nasıl karşılaştığımızı hatırlamaya çalıştım. Uyku göz kapaklarımı zorlarken son düşündüğüm bu olmuştu.
Minho hyung ve sevgilisi Jisung'la fakülte yemekhanesinde otururken bize doğru yaklaşan dört kişilik grupla derin sohbetimiz bölünmüş, dikkatlerimizi onlara yöneltmiştik.
Utangaç dörtlü önce aralarında küçük bir tartışmaya girmiş ardından aralarından en minik duranı önümüze itmişlerdi. Kısa boylu çocuk -muhtemelen Jisung'dan uzundu- utana kızara yanımıza geldi.
"Şey merhaba, ben radyo, film ve televizyon fakültesinden San. Üniversitemizin öğrencileriyle yapmamız gereken bir ropörtaj ödevi var. Rica etsem size bir kaç soru sormama izin verir misiniz?"
Onay için Minho hyung'a baktım. Son zamanlarda biraz asabi olan hyungumu sinirlendirmek istediğim bir şey değildi. Minho hyung kafasını olumlu anlamda sallayınca bizi dinlemiyormuş gibi yapan diğer üç arkadaşı hızla yanımıza geldi.
Aralarında bir şey konuşup kamerayı önce Minho hyung ve Jisung'a tuttular. İkisinin sevgili olduğunu bilmeyen yoktu zaten, Jisung herkese duyurmaktan hiç çekinmiyordu.
"Eğer bir anınıza geri dönme şansınız olsaydı ve zaman daha yavaş akacak olsaydı hangi anınıza dönmek isterdiniz?"
Minho hyung sevgilisinin omzuna elini atarken masal anlatır gibi bir tavırla konuştu.
"Çok uzak değil yalnızca birkaç hafta önce deli gibi yağmur yağmıştı bir gece, siz ne yapıyordunuz bilmiyorum ama ben hayatımın en güzel anınını geçiriyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Atlantis † Hyunmin
Fanfiction"Kalbimde ve aklımdasın" dedin, öyleyse söylesene neden bitirmek zorunda kaldık? Başlangıç : 07.06.21