Köle

89 5 8
                                    

Öyle kendimi geliştirmek için yazıyorum yayımdan kaldırırım sonra belki, okuldan dolayı aktif olamazsam veya sıkılırsam. Zaten belirli bir kitlem olmadığı için çok rahatım AĞMXPAKZPAMZ

Aşk içinde her şeyi barındırırdı. Mutluluk, hüzün, öfke, kan, aptallık, zayıflık gibi bir çok şeyi. Kan ve zayıflık kısmı ağır basmıştı bende. Her ne kadar zayıf olduğumu belli etmesem de beni zayıflaştırıyor, duygusallaştırıyordu. Bir yandan da bu aşk "neden yaşıyorum?" sorusuna cevap oluyordu. Güçsüzlüğün içinde zayıflık, barışın içinde kan vardı.

Her ne kadar istemesekte kana bulanmıştık. Bir vazoyu tutarken ki korkum gibi tuttum ellerini. Ancak kanadı ellerimiz, kan ellerimizde birleşip iç içe geçti. Aşk bizi kanattı. İlk önce gözleri kandırdı beni, sonra da elleri kanattı. Kan her halükarda vardı ilişkimizde.

Bir süre etraf durulmuştu ancak aklım bulanıktı, etraf suya gömülmüş gibi yanıyordu kulaklarım ve boğazım. Gözlerimi aşan su etrafı bulanık görmemi sağlıyordu. Bulanık olunca etraf resimler ve sesler birbirine girmişti. Görmeden hareket ediyordum yinede. Etmek zorundaydım.

Yakın zamanda, yeniden görecektim onun yeşil gözlerini. Hala masumca bakacak mıydı bana yeşilleri bilmiyordum, hırs onu değiştirmişti. Psikolojisi bir süre sonra dayanmamıştı yaşadıklarına. Vücuduna yapışmış, kanını çekmiş her yanını yara içinde bırakmıştı. Acı hissizleştirmişti onu. İnsanlar ağır tramvatik olaylar yaşarlarsa bir süre sonra buna alışırlar, empati duygusundan yoksun kalır, hissizleşirler. Şeytan değildi o, sadece hissizleşmişti meleğim. Öpmek istedim, iyileştirmek istedim izler olan bedenini. Savaşın, hırsın, acının açtığı her bir yaraya merhem olmak istedim.

Ancak uzaktı o bana, çok uzaktı. Farkında mıydı bilmiyorum, bencil değildim, veya öyleydim. Ona olan korumacı tavrım sıkıyordu onu, sadece her şeyimi, elimde kalan çiçekleri düşürmek istemiyordum. Zaman acımasızdı, alırdı onu benden. Gerekirse canımdan vazgeçerdim ancak umudumdan asla.

Ona olan bu bağlılığım iğrendiriyordu onu, köle olarak görüyordu beni. Kendimi sorgulamama sebep oldu. Cidden ben aşkımın kölesi mi olmuştum? Bilmiyorum, asla bilmiyorum. Bilmek istemiyorum.

Bir süredir düzen Yeagercıların eline geçmişti. Hiç bir şey yapmadan parmaklıkların ardında bekliyorduk. Neyi beklediğimizi bile bilmeden bekliyorduk bu cehennemde. Kaçamazdık, çıkamazdık tamamiyle ellerine geçmişti hayatımız, bizi bir köleye çevirmişlerdi. Tek fark, hizmet bile etmiyorduk.

Dışarıdaki hiç bir şeyden haberimiz yoktu. Günlerdir sessizdi burası, gördüğümüz tek yüz yemek getiren kişininkiydi.

"Buradan hala nasıl çıkacağımızı bilmiyorum, çıksak bile nereye gideceğimizi bilmiyorum. Cidden ne yapacağız biz? Hayatımız o piçin ellerinde."

Eksikti biraz, belki çok fazla. Hatta cidden çok eksikti. Sashanın ölümünden sonra, buralar iyice sessizleşmişti. Arayı ısıtacak birisi yoktu. Gergin insanlara dönmüştük zamanla. Suratlarımızda mimik kalmamıştı.

" Bilmiyorum Jean, elimizdeki tek şey beklemek."

Buradan anca belirli bir kaos çıkarsa çıkardık ancak kaostan sağ çıkar mıydık bilinmez. Biliyordum ki, bu derin sessizliğin ardından bitmeyen bir gürültü çıkacaktı. Ne kadar eğitimli insanlar olsak da bundan sağ çıkamayabilirdik. Ortalık cidden çok karışacaktı.

"Hey, bu, toz mu?"

Kafamızı yukarı kaldırdık, toz parçaları tavandan düşüyordu. Zemin sallanıyordu. Siktir, tahminimce bu bir kaç gerçekten büyük devin yaklaştığına işaretti. Üstümüze değildiler öyle olsaydı hissederdik çok uzak olmasa da bir mesafeden bir çok 15 metreden daha uzun titan yaklaşıyordu.

"Buradan çıkmanın zamanı gelmiş beyler."

öp beni Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin