taeyong sonunda bakışlarını siyah kot pantolonundan kaldırıp doyoung'a yöneltti. "söyleyeceğim ancak, lütfen sakin ol." kalbi hızla çarpmaya başladı doyoung'un. "mark ve haechan, jungwoo'nun ölumunden sorumlu oldukları gerekçesiyle gözaltına alındılar."
ve o an dünyası ikinci kez başına yıkıldı doyoung'un.
"ne? sen ne saçmalıyorsun taeyong? ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?! ne demek, jungwoo'nun ölumunden sorumlular?! nasıl? nasıl olabilir!? tanrım!" doyoung tam anlamıyla kriz geçiriyordu. elleriyle sağa sola hareket eden başını durdurmaya çalıştı. "h-hayır olamaz. inanmıyorum sana! yine yalan söylüyorsun!" doyoung bağırmaya başladı. taeyong ayağa kalktı. "hayır doyoung. yemin ederim yalan söylemiyorum! doyoung, lütfen bu sefer güven bana!"
"güvenmiyorum! yuta ve winwin köprüden atladığında da aynısını yaptın! bana yalan söyledin aylarca! Japonya'ya gittiler dedin ama gitmemişlerdi! o zaman da yalan söyledin! şimdi de yalan söylüyorsun! canımı yaktığın yetmedi mi!? git burdan! seni görmek istemiyorum git!" taeyong ağlamaya başladı. "senin iyiliğin için yalan söyledim! jungwoo'nun ölümünden sonra diğer iki arkadaşınında ölümüne dayanamazdın!" taeyong yere diz çöktü.
"yuta ve winwin intihar ettiklerinde henüz jungwoo'nun ölümünün üstünden bir ay geçmişti. nasıl dayanabilirdin ki bu acıya? ben.. çok hata yaptım evet, ama yemin ederim hepsi arkadaşlığımızı, en başta seni korumak içindi. jaehyun, jungwoo'nun ölümünden sonra her gece senin evinin önünde nöbet tutuyordu. bizimle konuşmayı kessen de her gece kendine zarar vermen korkusuyla evinin önünde bekliyordu. seni koruyabilmek için her şeyimizi vermeye hazırdık doyoung."
doyoung sessizce ağlamaya başladı. "çünkü, geriye kalan tek kişi sendin. özür dilerim doyoung, tüm yaptıklarım için. ama bu sefer bana güvenmek zorundasın. başka şansımız yok, jungwoo'nun katillerini bulman için bu sefer birlikte olmamız gerekiyor. tek başına yapamazsın."
+++
taeyong, doyoung hastahaneden taburcu olanana kadar yanında bekledi. tam çıkacakları zaman jaehyun da yanlarına geldi, üçü birlikte karakola tekrar ifade vermeye gittiler. doyoung zar zor sakinleştirilmişti, şu an hiçbir şekilde konuşmuyordu. sadece boş gözlerle arabanın camından yola bakıyordu. "doyoung, ifade verebilecek durumda mısın? eğer kendini iyi hissetmiyor isen bize gelip dinlen biraz daha." jaehyun şoför koltuğundan ona seslendi.
"ben hazırım jaehyun. hazır olmak zorundayım görüp duyacağım her şeye." doyoung yüzüne kırık bir gülümseme yerleştirdi. daha sonra eline telefonunu alıp kilit ekranında ki jungwoo'nun fotoğrafına baktı. kırık olan gülümsemesi şimdi çok daha iyi görünüyordu. biraz sonra karakola varacaklardı. birden aklına yuta ve winwin'in kaza yaptıkları gün geldi.
jungwoo öleli henüz bir ay olmuştu ve doyoung hiçte kendinde değildi. yemek yemiyor bir şey içmiyordu, uyuyamıyordu bile. tek yaptığı kimsenin geçmesine izin vermediği o odada oturmaktı. kimeyi içeriye almadığı o odada geçiyordu günleri. o odada duvara asılı kocaman bir resim vardı. jungwoo'nun resmi. turuncu saçları, ışıl ışıl parlayan gözleri ve mükemmel yüz hatları, kiraz gibi görünen dudakları... her bir zerreni seviyorum derken ciddiydi doyoung. her bir zerresini seviyordu jungwoo'nun.
yuta ve winwin jungwoo'nun ölümünün olduğu gün yollarını ayırmıştı. yani aslında herkes öyle sanıyordu ancak üzerinden bir ay geçtikten sonra winwin yuta'yı arayıp buluşmak istediğini söylemişti. yuta ona gelmek istemediğini söylese de winwin ısrar etmiş ve ikisi buluşmuştu. winwin onu köprünün yanında ki bir kafeye çağırmıştı. yuta kafeye vardığında hemen girişte oturan winwin'in yanına gitti. winwin knu görünce ayağa kalkmıştı hemen, "ne söyleyeceksen söyle. akşam sekizde uçağım var." demişti yuta.
"merhaba yuta. Japonya'ya mı gidiyorsun?" diye sordu winwin. yuta güldü, yapmacık bir gülüştü bu. "sana hesap vermek zorunda mıyım? hala sevgili olduğumuzu mu düşünüyorsun yoksa? yazık sana." winwin duydukları karşısında kırıldı ama haklıydı. "hayır öyle demek istemedim yanlış anladın." winwin başını öne eğdi.
"hadi ne söyleyeceksen söyle, seninle harcayacak vaktim yok." winwin başını kaldırdı. "yuta, otur lütfen öyle konuşalım. bu seninle son konuşmam, bir daha seni rahatsız etmeyeceğim." yuta derin bir nefes alıp winwin'in karşısına oturdu. winwin de yerine oturdu ve elinde tuttuğu şeyi masanın ortasına bırakıp konuşmaya başladı. "yuta, bana bu kolyeyi verdiğinde ne dediğimi hatırlıyor musun? “sadece ölüm vaktim geldiğinde çıkacak bu kolye boynumdan.” şu zamana kadar ne yaşarsak yaşayalım bu kolye hep boynumdaydı ancak artık çıkartma vaktim geldi."
yuta neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. o sırada winwin gülümsedi ve kolyeyi masanın üzerinden aldı." biraz yürüyelim mi yuta, lütfen?" ikisi de ayağa kalktı ve yürümeye başladı. sadece bir iki dakika sonra winwin durdu. elini yuta'nın eline uzattı ve kolyeyi avucunun içine bıraktı. "bundan sonra bu kolye sen ölene kadar senin boynunda kalacak yuta. ona iyi bakar mısın lütfen?" winwin gözleri dolmuş sesi titrek halde gülümsedi. "ne? ne saçmalıyorsun win?" yuta telaşlandı. winwin kollarını onun benimde dolayıp bir dakika kadar öyle durdu. "yuta, özür dilerim seni üzdüğüm için. beni her zaman mutlu ettiğin içinde teşekkürler."
winwin ondan ayrılıp yanında duran köprünün demirlerine çıktı. "win! kendine gel, hemen in aşağıya! ne yaptığını sanıyorsun?" yuta bağırdı. "başka şansım yok yuta, yapamıyorum." winwin adımlarını geriye yöneltti. "hayır yapabilirsin! ben- ben senin yanındayım winwin! hep seninleyim. lütfen yapma ama!" yuta ona yaklaşmıyordu tek yaptığı bağırmaktı. winwin son kez nefes alıp bedenini geriye bıraktığı sırada yuta ellerini kayıp giden bedene uzatmıştı.
winwin'in bir elini tutmayı başardığında tek yapması gereken onu yukarıya çekmekti. ama sanki o anda bütün gücü onu terk etmişti. eli acıyor ayakları neredeyse yere değmiyordu. "yuta, bırak beni.." winwin konuşmaya çalıştı. yuta konuşmak istediği sırada ayağı kaydı. saniyeler içinde bedeni köprünün demirlerinden aşağı düşmüş olmasına rağmen yuta winwin'in elini bırakmamıştı.
ve ikisi mavi sonsuzluğa düşerken elleri birbirine kenetlenmiş ve bedenleri yine birbrine sığınmıştı. çünkü başka sığınacak kimsesi yoktu ikisinin de..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölü sevgiliyle mektuplar, dowoo
Nouvelles"umuyorum ki bir sonra ki hayatında bu kadar çok acı çekmezsin sevgilim, umuyorum ki seni karşına çıkan her kötülükten koruyabilirim. bedenim yanında olmasa da ruhumun her bir zerresi seninle olacak Jungwoo. cehennem ya da cennet fark etmiyor, sen v...