mayıs 2026
uzun mavi sonsuzluğa baktı doyoung elinde ki eski püskü resimle. jungwoo ile ilk tanıştıkları zamanlardan kalma bir fotoğraftı. neredeyse on beş yıllık sayılabilirdi. yüzünde oldukça anlamlı ama bir o kadarda anlamsız bir ifade vardı. sonsuz maviyi izlemeye devam ederken uzun süredir tenine temes etmekte olan deniz kumu ve güneşin sıcaklığını iyice hissetmeye başlamıştı.
tam o sırada hafif bir meltemle gözünün önüne gelen saçları dalgalandı. huzurlu hissediyordu ama huzuru yıllar önce göç etmişti bu dünyadan, geriye birlikte geçirdikleri anıları kalmıştı. birden aklına o mahkeme günü geldi. her şeyin ortaya çıktığı ve ikinci kez yıkıldığı o gün. en çok güvendiği iki insanın sevgilisini hayattan koparmış olduğu gerçeğiyle yıkılmıştı o gün. mark lee ve haechan lee, kendi canından çok sevdiği sevgilisi jungwoo kim'i hayattan koparmıştı.
2021
"doyoung, gitmemiz gerek bizi çağırıyorlar." boş duvarı izlerken düşüncelerle dalan doyoung'u tayeong kendine getirmişti. doyoung, tayeong ve jaehyun ile oturduğu yerden kalkıp mahkeme salonunun kapısından içeriye giderler.
nasıl olduğunu anlayamamıştı doyoung, yıllardır birlikte olduğu arkadaşları sevgilisine nasıl kıymışlardı anlamıyordu. haechan ve mark salonun kapısından içeriye polisler eşliğinde girdi. iki gün önce itiraf etmişlerdi jungwoo'yu öldürdüklerini, o arabanın içinde onların olduğunu, her şeyin onların oyunu olduğunu itiraf etmişti mark ve haechan. verdikleri ifadede jungwoo ve doyoung'tan nefret ettiklerini, onların mutluluğunun ikisini rahatsız ettiğini söylemişlerdi.
"bizi rahatsız ediyorlardı yaptıkları her şeyle. mutlulukları özellikle, her gördüğümde kusmak istememe neden oluyordu, dayanamadım ve ayırmak istedim ikisini. temelli, bir daha asla yan yana gelemeyecekleri şekilde ayırmak istedim. bu işe haechan'ı karıştırmayı düşünmemiştim ama o kendi isteğiyle yanımda bulundu. sanırım o da dayanamımıştı o mide bulandırıcı hallerine. bir ay boyunca sadece planımızı yaptık ve bir hafta sonra da gerçekleştirdik. doyoung'u rehin alan bendim, arabayı süren ve jungwoo'ya çarpan haechan. üniversitemizde ki profesör min bizim planımızı öğrenmişti nasıl oldunuğunu bizde anlamadık ama öğrenmişti. bir kaç gün önce onun doyoung'a her şeyi anlatacağı haberi geldi. profesörün oturduğu mahallede ki tanıdık birinden onu para karşılığı öldürmesini istedik, aynı gün içinde profesör doyoung ile konuşmadan onu öldürdük.."
ve daha pek çok şey söylemişlerdi ikisi de ama doyoung tüm bunları duymaya dayanamamış fenalaşarak hastahaneye kaldırılmıştı. bugün taburcu olmuş ve hemen mahkemeye gelmişti. herkesin bildiği o şeyler olmuştu yine. filmlerde ve dizilerde izlediklerimiz gibiydi ama doyoung için öyle değildi. hiçte televizyonda izlediği gibi değildi, içi parçalanıyordu, canı yanıyordu ve anlam veremiyordu hâlâ. düşüncelere boğulmuştu mahkeme boyunca. tayeong sürekli elinden tutuyordu ve iyi olup olmadığını soruyordu, her seferinde iyiyim anlamında başını sallıyordu doyoung. ama oradaki herkes biliyordu ki değildi.
iyi değildi ve zar zor nefes alıyordu. gözleri kan çanağı haline gelmişti, kaç gündür uyumadığını kim bilebilir? ve sonra hakim karar verdiğini söylediğini belirtince herkes ayağa kalktı. doyoung tayeong'un onh tutan elinden destek alarak ayağa kalkmıştı. herkesin bildiği o cümleleri sıraladı hakim, müebbet hapis cezası demişti. ama neye yarardı ki, sonuçta dünyaya geri gelmeyecekti sevgilisi. hiçbir şey geri getiremezdi onu.
doyoung, tayeong ve jaehyun salondan çıktıktan sonra arkalarından elleri kelepçeli halde mark ve haechan çıktı. doyoung ikisiyle de göz göze geldi. mark'ın gözlerinde nefret görmüştü, haechan da ise pişmanlık. neden diye sormak istedi doyoung ama sorsada bir şey değişmeyecekti. tam o sırada jaehyun konuştu. "size hâlâ inanamıyorum. jungwoo'yu öldürürken hiç mi aklınıza gelmedi yıllardır birlikte geçirdiğimiz günler?"
mark gülümsedi. "o günlerde de hepinizden nefret ettim. sizden en başından beri nefret ediyordum. pişman mıyım diye soracaksanız, hayır değilim." jaehyun daha da konuşacakken tayeong durdurdu. polisler ikisini götürecekken doyoung mark'ın kolundan tuttu ve konuşmaya başladı. "yaşadığımız onca şeyden sonra bunu yaptınız ama ben ikinizden de nefret edemiyorum. sorun da bu belki, çünkü hâlâ inanamıyorum sizin yaptığınıza. jungwoo seni çok severdi mark, sen ondan bu kadar çok nefret ederken. seni de öyle haechan, dost olduğumuzu düşünüyordu ama onu hayattan kopardınız."
ve sonra haechan fısıldar gibi konuştu, "özür dilerim doyoung. hepinizden özür dilerim." neredeyse ağlayacaktı. "ne kadar özür dileseniz de dinmeyecek içimde ki yangın. keşke nefret edebilsem, tüm kalbimle istiyorum bunu ama yapamıyorum. asla da yapamayacağım sanırım." kimse bir şey demedi, diyemedi. sonsuz sessizliğe gömüldü herkes.
mahkemeden çıkıp doyoung'un evine gittiler. tayeong ve jaehyun içeride otururken doyoung elinde siyah bir bavulla yanlarına geldi. ikisi de bavulu gördüğü gibi ayağa kalktı. "doyoung, bu da ne?" bavulu bi süreliğine yere bıraktı. "ben Amerika'ya gidiyorum." tayeong şaşkınlıkla konuştu. "neden? doyoung, iyi misin?" doyoung başını hayır anlamında salladı. "hayır iyi değilim ama iyi olacağım. kendime yeni bir sayfa açmalıyım, buradan uzaklaşmalıyım. bir işe girer hayatımı düzene sokarım, toparlanmaya çalışırım. sizi ihmal edeceğimi düşünmeyin lütfen. her yıl ikinizi de görmeye geleceğim, aklınız bende kalmasın lütfen."
"doyoung, kendine zarar vermeyeceğine dair söz ver bize lütfen." dedi tayeong. doyoung gülümsedi, "söz veriyorum tayeong. her şey için teşekkürler." tayeong'un gözleri dolmuştu. ikiside doyoung ile sıkı sıkı sarılmış birkaç damla gözyaşı dökmüşlerdi, daha sonra arabayla onu havaalanına bırakmışlardı. orada da bir kez daha vedalaşıp uçağa bindi doyoung.
yol boyunca aklından bir sürü şey geçiyordu. gideceği yere alışması zor olacaktı. doğup büyüdüğü bu şehiri bir anda terk etmek zordu. evinde, yaşadığı mahallede, okulunda... kısacası şehrin her bir yerinde sevgilisiyle ailesiyle ve dostlarıyla geçirdiği anıları vardı. iyi kötü vardı işte bir şeyler. uçağın camından aşağıya bakarken gözünden bir kaç damla yaş düşmüştü. "alışacaksın doyoung." dedi kendi kendine...
mayıs 2026
saatlerdir oturduğu kumsalda denizi izleyip duruyordu. bir anda yanında hissettiği bedenle kafasını başka yöne çevirdi. "hey!" yanıns oturan siyah saçlı çocuğa baktı, tanıdık geliyordu. "beni hatırladın mı?" doyoung başını hayır anlamında salladı. siyah saçlı çekik gözlü çocuk suratını astı. "çalıştığın kafeye gelmiştim dün, tanışmıştık hatta. lucas ben, şimdi hatırladın mı?" doyoung gülümsedi, "ah, şimdi hatırladım. kusura bakma lütfen hafızam iyi değildir pek." lucas'ta gülümsedi ve konuştu. "sorun değil. burada ne yapıyorsun?"
"denizi seyrediyorum."
"daha önce hiç deniz görmedin mi?" doyoung güldü. "hayır gördüm tabii ki, sadece böyle oturup seyretmek çok güzel geliyor. huzur verici, keşke jungwoo da olsaydı yanımda." kafasını lucas'a çevirdi, yüzünde 'jungwoo da kim?' der gibi bir ifade vardı. "çok severdi o da denizi, rn çokta sahilde sıcak kumlara oturup çizim yapmayı severdi ama." doyoung gülümsedi güzelce. "jungwoo kim?" doyoung kafasını çevirdi geri, gökyüzüne baktı. "sevgilim, beş yıl önce öldü."
"ah, özür dilerim sormamalıydım." dedi lucas. "sorun değil lucas. alıştım artık, başlarda çok zor geliyordu ama zamanla iyileşti yaram. aklıma geldiğinde ağlamıyorum aksine gülümsüyorum."
lucas'ta bu duyduklarıyla gülümsedi. "bunu herkes yapamayabilir ama sen yapmışsın. güçlü birisin o halde?" "güçlü sayılmam ama güçsüz de değilim. konudan konuya değişiyor sanırım?" lucas anladım der gibi salladı kafasını."bir şeyler içmek ister misin?" yanında ki çantadan iki metal şişe içecek çıkardı. "alkollü değil." doyoung kafasını salladı ve lucas'ın uzattığı şişeyi aldı. ikidi gün batımını izlerken birlikte sohbet etmişlerdi. hayatı yavaş yavaş düzene gitmişti. bir kafede çalışmaya başlamıştı aynı zamanda boş günlerinde çizim yapıp kitap yazıyordu, kendine bir ev tutmuştu, her yıl Kore'ye tayeong ve jaehyun'u görmek için gidiyordu ya da onlar buraya geliyordu. şimdi de lucas'la tanışmış ve bir arkadaş edinmişti. huzuru yıllar önce göç etmişti bu dünyadan ama o yine de huzurluydu.
çünkü jungwoo'nun ruhu onun yanındaydı hep.
20:43
5 Ocak 2022
![](https://img.wattpad.com/cover/276388989-288-k943258.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölü sevgiliyle mektuplar, dowoo
Cerita Pendek"umuyorum ki bir sonra ki hayatında bu kadar çok acı çekmezsin sevgilim, umuyorum ki seni karşına çıkan her kötülükten koruyabilirim. bedenim yanında olmasa da ruhumun her bir zerresi seninle olacak Jungwoo. cehennem ya da cennet fark etmiyor, sen v...