Bir yıldan biraz fazlaca zaman önce.
Namjoon Hyung ile bazenleri Han Nehri'ne bisiklet sürmeye gelirdik. Bugün de o zamanlardan biriydi. Güneş batmaya yüz tutmuş suya yansıyordu. Namjoon Hyung birkaç adım önümde fotoğraf çekiyordu. Normalde olsa asla kaçırmayacağım bir manzaraydı ancak düşüncelerim, söylemek istediklerim taşıyamadığım boyutlara ulaşmıştı. En huzurlu ve hafiflemiş hissetmem gereken zamandı şuan bunun bilincindeydim ama o kadar ağırdı ki üzerime çöken şeyler, yere çöküp ağlasam geçmeyecek gibiydi. Kendimi suçlu gibi hissediyordum, değildim. Bunun suç olmadığının bilincindeydim ancak bunca sene kardeşleri olarak büyütüldüğüm kişilere karşı hafife alınmayacak duygularım vardı. Endişem onların beni kabul etmemesinden çok ailemin yanlış duygulara sahip olduğumu söyleyip beni kabullenmemeleriydi. Bana 'Abilerine aşık mı oldun?' diye sorarlarsa. Gözlerinde onaylamayan bakışlar olursa benden iğrenirlerse. Ben onlarsız tek bir adım dahi atamazdım. Beni üzmemek için belki de bir şey demezlerdi ama yine de hissetmez miydim? Seokjin Hyung benim yüzümden babamlarla konuşmak istemezse bir daha. Yoongi Babam yıkılırdı belki benden nefret bile ederdi, sonuçta en yakın arkadaşı hatta ailesi olan biriyle arasını bozacaktım. Sehun, sonunın böyle kötü olacağını neden düşündüğümü sormuştu. Ailemin böyle şeyleri akıllarının ucundan bile geçirmeyeceklerini, benim utanılacak ya da ayıplanacak bir şey yapmadığımı, hepsinin beni çok sevdiğini ve zaten duygularımı gizleyemediğimi söylemişti. Haklıydı biliyordum ancak engel de olmuyordum, beynimi bu iğrenç düşüncelerin ele geçirmesine. Duygularımı saklayamadığımın farkındaydım elbet. Namjoon Hyung, bir şeyler biliyordu. O bu konuyu açmadan benim söylemem daha iyiydi. Bu yüzden bisiklet gezisi yapmayı teklif etmemiş miydim zaten. Ayaklarımda olan bakışlarımı omzuna konulan elle Namjoon Hyung'a çevirmişti.
'Tahyung, deminden beri sana sesleniyorum ancak hiçbir tepki alamadım. Bu aralar kafanı kurcalayan bir takım şeyler olduğunun farkındayım. Anlatmak istersen her zaman burdayım biliyorsun. Benden çekiniyorsan çok üzülürüm ama anlatma kararını sana bırakıyorum.'
Mahçup bir şekilde ona bakmıştım, anladığını biliyordum ama üzülmesini istemezdim. Gözümden birkaç damlanın firar ettiğini hissetmiştim. Hemen kocaman kollarını sarmıştı hyungum. Düşüncelerim yersizdi farkındaydım. Ona anlatacaktım sadece nasıl başlamam gerektiğini bilmiyordum. Geri çekilip yüzüme bakmıştı. Gözlerinde yine anlatamayacağımı düşündüğü bir bakış vardı ancak dudakları sıcacık bir gülümsemeye ev sahipliği yapıyordu. Namjoon Hyung, ne kadar şanslı olduğumun kanıtlarından biriydi. Yavaşça bir iç çekti ve konuşmaya başladı.
'Hava bugün çok güzel. Bizimkileri de çağıralım, hep birlikte akşam yemeğini burada yiyelim ne dersin?'
'Olur hyung ama bir şartım var.'
Bunu her istediğimde gözlerim parlardı. O da hemen anlamış ve kocaman gülümsemişti. Gamzeleri gözler önündeydi. İşaret parmağımı hemen değidirmiştim yumuşak yanaklara. Bu dokunuş nedensizce içimi sıcacık yapmıştı. Hazır değildim hala belki çok ancak bugün anlatacaktım. Şaşkın bakışların hedefi olmuştum bir anda. Beni çok zorlamamak için babamları arayacağını söyleyip uzaklaşmıştı biraz. Bunu benim için yaptığının farkındaydım. Ben de bu esnada kelimeleri yanyana getirip kendimi ifade etmeye çalışıyordum. Birkaç dakika sonra Namjoon Hyung yanıma gelmişti.
'Yoongi Hyung, arabanın arkasına bisiklet taşıma aparatını takacağını söyledi. Ben de geç döneriz diye tamam dedim ama istersen biz bisikletle dönebiliriz.'
'Babam iyi düşünmüş Hyung, benim için sıkıntı değil.'
'Tamam o zaman Çilek Prensim. Hazırsan anlatmak ister misin?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VALEN
FanfictionKim Taehyung; Min Yoongi, Park Jimin ve Jung Hoseok'un küçük oğulluydu. Jeon Jungkook ve Jeongguk ise Kim Namjoon ve Seokjin'in.