tenin

367 24 2
                                    

Saatlerdir oturduğumuz koltukta saatin epey geçtiğini fark ettiğimizde zaten bitmiş filmin sonundan akan yazılar tek ışığımız kalmış, karanlık geç olmuş saatin tadını üstümüze örtüyordu.

Açık kalan pencereden odaya girmeye çalışan rüzgar sayesinde sol yanımdan burnuma dolan kokusu, çektiğim her havada kendimi bulmamı sağlarken derin bir nefes çektim içime. Ona döndüm, tamamını soluma arzuma yenik düştüm. Üstümüzü  örten battaniyenin bizi bir bürünmüş gibi saran sıcaklığına ihanet edip boynuna doğru sokuldum. Bana izin verdi, bekledi. Ne yanaştı yüzümün boynuna uğraması için, ne de uzaklaştı onu hissetmemem için. Usulca yaklaştım burnuma dolan güzel kokunun kaynağına, içime çeksem solacak kadar narin bir çiçekmiş gibi kıyamadım. Hareketsizliğime mana yükleyemeyen şaşkınlığı yüzünden uçları hafifçe alnına kaymış kaşları, içinde kendimi görmeyi en çok sevdiğim ayna olan gözleri benimle buluştu. Gözlerinin yansımasından kendimi izledim bir süre, 'Ben senin uğrunda böyle mi mahvoluyorum? Boşluktan bana doğru dönüp baktığın zaman en sevdiğim aynaları dolduran görüntü bu mu oluyor?' Sorgulamam belki aptallık. Belki de aptallığımdandır sorgulamam. Bilemem. Doğru sorunun hangisi olduğunu öğrenmem için bir şey yaşamam gerekiyorduysa da yaşanmasın, duralım bu dakikada; onu var eden saniyelerden birinde.

Ne kadar izledim siyah aynalarda kendimi bilmem, onlar bakmama izin verdiği sürece de izlerdim zaten. Birbirine vuran kirpiklerin yönü önümüzdeki masayı bulunca görünen şeyin sadece iki kupa içinde yarım kalmış kahvelerin olması içimi rahatlattı. Temizlemem gereken bir şey olmaması tabi ki işime gelirdi. Hele de böylesine huzurlu bir gecede temizliği kim ne yapsın ki?

İki kupadan biri parmakları tarafından sarıldığında rahatça içmesi için geri çekildim. Ona eşlik etmek adına, ya da kahvenin daha fazla soğumaması için, kendi kupamı da dudaklarımın arasına yerleştirip içindeki kahveyi hızlıca bitirdiğimde kupayı geri masaya, onunla eş zamanlı olarak boş kalan kupanın yanına bıraktım.

Filmde emeği geçen beyaz isimlerin akışı son bulduğunda pencereden vuran ay ışığı kendini onun yüzünde göstermeye çalıştı. Parmak uçlarım çenesinden yanaklarına doğru tırmanırken çoktan yüzünü kendiminkisiyle buluşturmuştum.

"Uykun geldi mi?"

Hafifçe dudaklarının kıvrılmasını izledim,

"Kahveden sonra mı?"

Soruma yanıt olan sorusuna cevap olarak gülümsememi yalnız bıraktım.

Sessizdik. Ay bile bizim için susmuştu sanki. Susmayan tek rüzgar kalmıştı. Filmin etkisinden miydi bu huzur yoksa gecenin yalnızlığından mı bilemeden dinledim bir süre.

Zhan'ı çok özlüyordum. Basit bir kelimesine bile muhtaç kalarak mahvoluyorum ona. Şimdi yanımda. Kelimesi yok belki şuan ama onları kilitleyen dudakları, onu hissettiren kokusu, parmaklarımı dolayabileceğim saçları bu saniyede gizliyken, saniyeyi kendime saklamak beni dakikaya karşı bencil mi yapardı? Bir'ini ben alayım elli dokuzu onda kalsa olmaz mıydı? Akmasaydı bir süre, onu içime çekebilmem için hızını durdursaydı azıcık. Çok hızlı kaçıyor benden zaman Zhan. Varlığının yanında yok olmaya meraklı kalmış dakikalar beni beklemiyor. Nasıl özlemim geçsin ki sana doyamadıktan sonra?

Öpmek istedim, hissetmek için. Koklamak, nefesimi sadece orda almak istedim kokusuna doyabilmek için. Ne kadar yapsam da az kalırdı ki. Ama hazır ay bile ışığını hizmetimize sunmuşken elimden geldiğince hissetmek istemek yanlış mı olurdu?

Ona doğru döndüğümde, üzerimde keşfe çıkan gözleriyle buluştu gözlerim. Bakışları altında hissettiğim parçalanma hissi yok olma arzumu arttırıyordu.

𝐒𝐞𝐫𝐞𝐧𝐢𝐭𝐲 | YiZHan OneshotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin