@/chanbaekfest için yazılmıştır, iyi okumalar!!<33
**
Dünyada hoş şeyler de var. Hakikaten hoş şeyler yani. Hepsini birden ıskalayacak kadar da salağız biz.
Böyle arada bunu düşünürüm. Tuhaf biraz. Bir tanesini bile tutturamadan ölüp gidiyor çoğu insan. Yani şöyle bir seksen tane üç yüz altmış beş gün devirip yine de yaşadığını hissedememek kötü olmalı. Ben daha seksenimi vurmadım, umutluyum o yüzden.
İşte yeni taşındığım bu daireye yerleşirken de böyle şeyler düşünmeye başladım çünkü bilirsiniz, hayatsız ve işsizseniz bu tarz düşünceler tepenizi bırakmaz.
Burası böyle bana şehir merkezinde diye kaktırılan ama aslında onunla uzaktan yakından alakası olmayan, küçük, köyden bozma, emeklilerin kafa dinlemek için uğradıkları bir yer. Ama havasını sevdim, denizi bile var. Çocuklar anladığım kadarıyla pek yok ve yaşlılarsa zaten yarı baygın olduğu için gürültü yapmıyor. Eh, bu da benim için koşarak kaçmamamı sağlayan yeterli bir sebep.
Henüz mayısın ortaları olmasına rağmen hava epey sıcak. Dondurmacının masaları tamamen dolu, gülüşen insanların sesini duyabiliyorum. Elimdeki kutular içlerine bir kucak dolusu taş yüklemişim gibi ağır ve sanki her adımımda beni balçığa saplar gibi yere çekiyor.
Bıkkınlıkla bir nefes veriyorum ve parmağıma taktığım anahtarlar şıngır şıngır sesler çıkarırken, yine aynı elimdeki telefondan doğru yere geldiğimi belirten sinyali duyup rahatlıyorum. Kafamı kaldırıp yeni evime bakacakken arkamdan gelen iki bisikletlinin biri bana çarpıyor. Bisiklet turuncu. Yere yapışıyorum, elimdekiler de olduğu gibi çimenleri boyluyor. Çarpanın kim olduğunu göremiyorum ama çok sağlam sövüyorum.
Heh. Film de işte tam böyle başlıyor.
SAHNE #0 — KİRLİ BEYAZ KEDİ
Hayatımın bir süredir KORKUNÇ derecede kötü geçiyor olması sanıyorum ki beni ekstra tahammülsüz birine dönüştürmüştü. Yani ciddi anlamda tahammülsüz, uçan kuşa ayar oluyordum. Annemle filan da bayağı bir takıştık bu yüzden, sonra kafa dinleyeyim diye beni buraya postaladı tek başıma. Ben küçükken burada yaşamışız da yabancılık çekmezmişim, zaten o da sonradan gelecekmiş falan filan. "A demeye gelmiyorsun" diyemiyordu tabii kadın. Öyle yani. Ben de "alıştım" ayakları çekmeye çalışıyordum ama hiç öyle olmuyordu. Zaten pek de şaşırmadım bu duruma.
Sinir küpü gibi düştüğüm yerden kalkarak yere saçılan eşyalarımı topladım, tam böyle yaz dizisi seti gibi bir yerdeydim ama ortalıklarda meşhur olacağım bir kamera yoktu. Buna da ayrı celallenerek hızlı hızlı apartmanın bahçesine girdim, şöyle üç katlı bir binaydı ve sanırım her katında 2 daire vardı.
Anahtarla kapıyı ittirerek içeri sokuldum. Pencereye yürüyüp KİRALIK yazısını indirdim ve ilk iş camları açtım, ardından yeni evimi gezmeye başladım.
Odam olarak belirlediğim yerin ufak bir balkonu vardı, salon mutfakla birleşik olduğu için sanırım, kocaman görünüyordu. Başka da bir şey yoktu.
Biraz soluklandım ve kalan eşyalarımı yerleştirmek üzere tekrar aşağı indim. İşim bittiğinde —alt tarafı kolileri taşıyıp valizlerle birlikte bir kenara fırlatmış ve bir tanesini bile açmamıştım- acıktığımı ve susadığımı hissederek sokağın başındaki bakkala gittim. Bir gıdım bile daha fazla yürümek istemiyordum, bu yüzden yiyecek işini boş verip bir tek su alarak çıktım. Pizza söyledim ama bir saati devirmeme rağmen gelen giden olmadı. Tekrar arayıp pizzacıyla kavga ettim. Yalnızca teslim alındığını söyledi. Yüksek ihtimal kuryenin dikkatsizliği yüzünden biri pizzama çöktü. Akşam oldu ve aç kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kirli beyaz kedi
Fanfiction"Artık," dedi, "Seviyorum seni." "Ne kadar?" diye sordum, "Biraz," diye cevap verdi. "Bu sözün uğruna," dedim, hafif peltek. "Şu kayan yıldızı sana getirirdim." Zilzurna sarhoştu, ben de buna güvendim zaten. Unuttu, unuttum. gamer chanyeol w writer...