CHAPTER THREE
_________________Umut
_
"Efendim-"
"Sus, Albert. Şu an hiçbir şeyle uğraşamam." diye fısıldadı Taehyung. Gözyaşları artık kurumuştu, geriye sadece kıpkırmızı yüzü, titreyen elleri ve bedeniyle yıkıma uğramış Kim Taehyung kalmıştı.
"Efendim, ama-"
"Sus dedim. Bugünlük bu kadar yeter. Birkaç gün boyunca bana seslenme Albert." dedi Taehyung ağır ağır ayağa kalkarken. Dizilerindeki güç azaldığı için biraz sendelemişti, fakat çabuk toparladı kendini. Burnunu çekti ve gözlerini kırpıştırıp bulanık görüntüyü netleştirmek için çabaladı. Ardından asansöre doğru yürürken sözüne devam etti. "Ben biraz, uyuyacağım..."
Fakat Albert, efendisinin bu durumunu anlayamayazdı. Bu haber, efendisinin yıllardır almayı can havliyle beklediği o haberdi. Bunun için programlanmıştı, ne olursa olsun, hangi emri alırsa alsın bu haberi efendisine iletmekle görevlendirilmişti. O yüzden, aldığı emirleri reddetmişti Albert.
"Efendim! Ablanızın izine rastlandı! Üstelik yaşam belirtisi göstermekte. "
Ve işte o an. Taehyung'un savsak adımlarının saniyesinde durduğu ve kaldırmaya mecalinin kalmadığı bedenini dimdik yaptığı o an. Tüylerinin diken diken olduğu, hayatı boyunca ilk kez kalp atışlarının bu kadar hızlı attığını düşündüğü o an. Yıllardır süren çalışmalarının, göze aldığı her riskin, kaybettiği her kişinin ve ruhundan kopan her parçanın boşuna olmadığını hissettiği o an...
Ablası yaşıyordu.
Ablası yaşıyordu.
Taehyung tam o anda, bütün üzüntüsünü içine gömdü, hırsla dolup taşmıştı. Yapması gerekenler basitti, oraya gidecek, ablasını alacak ve buraya geri dönecekti. Sonrasında da abisini tekrardan kazanacaktı.
"Nerede?"
"Efendim, iyi misi-"
"Nerede o."
"Boyut 0, efendim." Taehyung bunun üzerine hiç vakit kaybetmeden yere bıraktığı çantasını aldı ve silah bölümüne ilerledi. Duvardan bulabildiği ne kadar silah varsa dolduruyordu çantasına. Sanki, hipnoz olmuş gibiydi. Düşündüğü tek şey ablasıydı. Bu sırada Albert konuşmaya devam ediyordu. "Efendim, yarın için bütün hazırlıkları başlatacağım. Yeni silahlar kullanılmaya hazır olaca-"
"Rotayı ayarla."
"Ama efendim, portalın sadece bir günlük kullanım ayarı var. Daha fazlasını kaldıramaz."
"Ayarla dedim, Albert." dedi Taehyung çantasının fermuarını çekerken. Saçlarından elini geçirdi ve derin bir nefes aldı. Birkaç kez tokat attı yanaklarına. Sonrasında parmak uçlarıyla çatılmış kaşlarını düzeltti ve yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirdi. Kendi kendine kıkırdadıktan sonra, artık eski haline döndüğüne emindi.
Kısmen.
"Kaldır kıçını Albert!" dedi neşeli çıkarmak için uğraştığı sesiyle. Bir anda, eski dertsiz tasasız haline bürünmüştü. Sanki dakikalar önce abisini hayatından çıkartmamış gibiydi. Kim Taehyung'un ruh hali, çok çabuk değişiyordu. Belki de bu insanların ona 'deli' demesinin sebebi olabilirdi.
"Bugün büyük gün!" diye bağırdı. Artık tamamen eski kaçık profesör formuna dönmeyi başarmıştı. Neşeli bir şekilde portala kadar zıpladı. "Bugün, ailemi yeniden birleştireceğim gün! Bugün büyük gün! Grand finale!" Artık portala doğru zıplamıyordu Taehyung, kendi etrafında zıplıyordu. Bu sırada bildiği tüm dillerde bunun bir 'son' olduğunu haykırıyor, kıkırdayıp duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESCAPISM | tk
Fanfiction"Çoklu evrenin her boyutunu gezip gördüm ama senin gibi bir varlıkla ilk kez karşılaşıyorum." dedi esmer hülyalı bir sesle. "Bana mı diyorsun?" beyaz tenli kaşlarını çattı ve sert ses tonuyla sordu. Bu sırada soğuk bakışları ona döndüğünde, esmer bü...