Bu his basit bir şey değildi inan bana, benim için asla basit olmadı. Hatta bazı zamanlar tüm vücudumda, tüm düşüncelerim de hissedebiliyordum. Zor olduğunu bildiğini biliyordum. Senin için her şey basit bir oyun gibiydi. Hiç ciddiye almadın hiçbir şeyi. Bir iki gün içinde her şey anlamsızlaşabilirdi senin için. Ama ben öyle değildim. Sana bunu hiç hissettirmedim değil mi?
Birbirimizden ne istedik, ne bekledik bilmiyorum. Niye yolunda giden her şeyi bambaşka bir yola sokmak istedik bilmiyorum. Ama her şeyin başlangıcını hatırlarken en iyi hatıralarımın orada kaldığını biliyorum. Onları geri getirmek istiyorum...
"Bazen hep bir şeyi özlüyormuş gibi hissediyorum, bir hissi, ihtiyacım olan bir duyguyu -sanki avuçlarıma daha önce gelmiş ama kaçırmışım gibi bir duyguyu- özlüyorum."
"Belki de insanların arasında gördüğün o sevgiyi sen de hissetmek istiyorsundur." dediğinde ona döndüm.
"Sen beni seviyorsun." dediğimde hafifçe güldü ve bana yaklaşıp dirseklerini masaya yerleştirdi. "Bahsettiğim şey aşk." Gözlerimi kırpıştırdım. Mırıldandım. "Aşka dair pek bir inancım yok." Kahverengi gözlerini başka yöne çevirirken konuştu. "Aslında aşk diye bir şey yok." Omuz silkti. "Ama insanların aşk olarak adlandırdığı bir takım şeyler var. Kendilerini iyi hissettiren ya da delice acı çekmelerine sebep olan şeyler." Gözlerini bana çevirip yamukça güldü. "Ama henüz denemedim."
Kahverengi gözlerinin altındaki koyu halkalara baktım. "Uyuyamamış gibisin." Başını salladı. "Bazılarımız yaşamak için çalışmak zorunda." Güldü. "Sana bir şey dediğimi düşünme. Benim sitemim sana ya da herhangi birine değil, hayatıma." Sakince başımı sallarken çalan telefonunu elime alıp kapadım. "Neden açmadın?" dediğinde ona döndüm. "Çalışırken rahatsız edilmekten hoşlanmıyorum." Ayağa kalkıp odadaki cama yaklaştığında mırıldandım. "Ders ücretini arttırabilirsin." dediğimde bana döndü. "Bir şey değişmeyecek Odile, yine hep çalışmak zorunda olacağım."
"Vaktini çalıyormuşum gibi hissediyorum, üstelik bana harcadığın bu emeklerin bir sonucu olacak mı onu bile bilmiyorum." dediğimde hafifçe arkasını döndü ve olduğum yere yaklaştı. "Sana güveniyorum ben." Gülümsedi. Gözlerimi gözlerine çıkardım. "Bir tek sen güveniyorsun zaten." Başını eğip gözlerini kıstı. "Karamsarlaştın yine." Elini uzattı. "Gel! Yemek molası verelim." Başımı sallayıp hafifçe elini kavradım.
Sıcak eliyle soğuk ellerimi kavrayıp beni hafifçe ayağa kaldırdığında hayatımda hep Vivian'ın beni kolumdan tutup bataklığımdan çıkarıp çıkaramayacağını düşündüm. Güvenli bölgem olmasının benim için ne kadar iyi olduğunu düşündüm.
Birine tümüyle güvenip sırtınızı yaslamanın güzel olduğu kadar zor yanları da vardı. Kolumu kaldırıp saçlarımı hafifçe topuz yaparken hafifçe parmağını boynuma dokundurdu ve mırıldandı. "İşte beni tam buraya saklamışsın." Merakla başımı eğdim. "Ne var orada?" dediğimde gülümsedi ve elini çekip saçını kulağının arkasına götürdü. "Ben." Güldü.
Gülümsedim. "Bilmiyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
honey, this ain't love
Short StoryDudağındaki yalanların tadı, o hissi hep özlediğimi biliyorsun değil mi?