Bir yere yetişme telaşı içinde telaşla yürüyen kalabalığın arasında yavaş adımlarla yürürken derin bir nefes almaya çalıştım. Bir an için merak ettim; bütün bu insanların acelesinin ne olduğunu merak ettim. Birbirine çarparak geçip giden insanların arasında yer edinmeye çalıştım. Ama biliyordum hiçbir zaman onlardan biri gibi hissetmeyeceğimi. Elimi olabildiğince kabanımın cebine saklarken küçük adımlarla yürüyordum. İçimde hissettiğim endişenin git gide ilerleyişi kalp atışlarımı hızlandırırken nefes alışverişlerimde yükseliyordu. İnsanların içinde bir yabancı olmanın beni ne kadar yıprattığını düşünmeden edemiyordum. İnsanların arasında yavaşça yürümenin avuç içlerimi deli gibi terletmesinin ne kadar anlamsız olduğunu düşünmeden edemiyordum. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes almaya çalışırken hafifçe bana çarpıp ittiren kadınla irkildim. Başımı hafifçe çarptığım direkten uzaklaştırdım ve umursuzca yoluna devam eden kadının arkasından baktım.
Başımın üzerine yoğunlaşan bir baskıyla olduğum yerde durup bir süre gözümün önünden kayıp geçen insanlara bakmaya çalıştım. Bu sırada tırnaklarımın avcumun içine bıraktığı acıyı hissedemeyecek kadar gerilen vücudum yolun ortasında insanların çarpıp durduğu bir bedene dönüştü. Sanki yolun ortasında duran beni kimse görmüyormuş gibi, sanki bir hayaletmişim gibi bir sürü insan bana çarparak geçip gidiyordu. Hafifçe bir adım atıp yola indim. Yanımdan hızla sıyrılıp giden arabalarla yüzüme hafifçe esen rüzgar beni kendime bir an olsun getirdiğinde telefonumu alıp şarkının sesini yükselttim. Ardından yavaşça karşıya geçip kimsenin olmadığı bir sokağa girdim. Nefes alışverişlerim oturduğum kaldırımda sokağın sessizliğiyle yavaşça düzene girdi. Ellerimi cebimden çıkarıp hafifçe araladım. Tırnaklarımın avcuma bıraktığı küçük izlerin kayboluşunu izlerken derin bir nefes verdim. "Neden bu kadar zorlayıcı olmaya başladı?" Kendi kendime mırıldandım. Ardından telefonum hafifçe titrediğinde cebime uzanıp çıkardım. "Alo?"
"Nerede kaldın?" dediğinde yavaşça doğrulurken bulunduğum sokağa baktım. "Az kaldı, gelmek üzereyim." dediğimde derin bir iç çekti. "Zor zaman ayırdığımı biliyorsun, çabuk gel." Görmeyeceğini bilsem de hafifçe başımı salladım ve cevapladım. "Peki..." Telefonu kapayıp müziğin devam etmesine izin verdim ve yürümeye devam ettim.
Etrafımda insan olmadığında yürümek ve nefes almak git gide kolaylaşıyordu. İnsanların varlığıysa bana istemsizce bir çukura düşmüş ve oradan çıkmak için debeleniyormuşum gibi hissettiyordu. Nedenini bilmesem de bu his tüm vücudumu ve zihnimi yoruyordu.
Kapının kulpunu tutup hafifçe bir kaç kez çaldığımda sarı kıvırcık saçlarını karıştırarak kapıyı araladı. "Selam Odile!" dediğinde duraksadım. "Sen niye buradasın?" dediğimde kaşlarını ironiyle kaldırdı. "Vivian davet etmişti." Başımı hafifçe sallarken yanından içeri girdim.
Onu geride bıraktım ve çalışma odasının kapısını açıp Vivian'ın bıkkın gözleriyle karşılaştım. "Hey," dedikten sonra kısa bir an suratıma baktı. Ardından yanıma yaklaşıp solgun yüzüme dokundu. "Sen iyi misin?" dediğinde gözlerimi kırpıştırdım. Az önce bana kızan kendisi değilmiş gibi ilgiyle yüzüme bakıyor olması garibime gitmişti. Başımı salladım. "İyiyim." Yüzümü hafifçe aşağı eğip sıcak ellerini çekmesini sağladım. "Sadece dışarısı soğuktu." Mırıldandım.
Başını sallayıp hafifçe çalışma masasına oturdu ve kitabını açtı. "Matt senin için sıcak bir şeyler yapabilir istersen." Başımı salladım. "O niye burada?" Bana dönüp kısa bir an gözlerime baktı. "Biliyorsun." dediğinde yanına yaklaşıp sandalyeye oturdum ve bacaklarımı kendime çektim. "Kabul etmeyeceğini söylemiştin." dediğimde omuz silkti. "Geçen gün seninle konuşurken düşündüm. Birini sevmenin ve sevilmenin nasıl bir his olduğunu merak ettim." dediğinde mırıldandım. "Ben seni sevmiyor muyum?" dediğimde başını eğdi. "Bahsettiğim sevgiyi biliyorsun."
"Hani öyle bir şey yoktu?" dediğimde güldü. "Yok zaten, ama denemek istiyorum." Elini havada salladı. "Vaktimiz az. Bu konuyu sonra konuşuruz." Çantama uzanıp kitabımı çıkardım ve masaya bıraktım. Hafifçe içeriye seslendi. "Matt, Odile için sıcak bir şeyler yapabilir misin?" Bana bakıp gülümsedi ve kitaba dönüp sayfaları çevirdi.
Kısa bir an düşündüm. Ne zaman kendi evinde Matt'e içecek hazırlatacak kadar yakınlaşmışlardı? Uzun süredir kör müydüm yoksa her şey çok mu hızlı gelişmişti diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi.
Düşünmek zihnime artık ağır geliyordu bunu biliyordum. Fakat düşünmeden ne yapacağıma, ne hissedeceğime ve ne konuşacağıma karar veremiyordum.
Bir tek onun yanındayken düşüncelerimden arındığımı sanıyordum. Fakat artık tüm o kalabalık etrafımda dolanıyor ve hiçbir şey duymama izin vermiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
honey, this ain't love
Krótkie OpowiadaniaDudağındaki yalanların tadı, o hissi hep özlediğimi biliyorsun değil mi?