6

83 7 0
                                    

Bazen hayatımda neyin yanlış gittiğini bilmiyordum. Mutlu bir ailem, evim, arkadaşlarım vardı. Ama yine de bazen kendimi yalnız hissediyordum. Diğer herkesten izole oluyormuşum gibi hissediyordum. Başka bir dünyada kendi düşüncelerimle yaşıyormuşum gibi. 

Ama yalnız olmayı seven bir yanım olduğu gibi yalnız olmaktan korkan bir yanım da vardı. Bu yüzden sevdiklerimi hiç kaybetmemek istiyordum. Hep onlara sahip olmak istiyordum. Hayatımdaki sorunun ne olduğunu bilmiyordum. Ne yerinde değildi? Ne yerinde değildi de böyle garip bir kız çocuğu olmuştum. Yaşım büyüdükçe sanki daha da küçülen garip bir kız çocuğu olmuştum. 

Çimlerin üzerine yanıma oturup bana baktı. "Randevun nasıldı?" Ona döndüm. "İyileştirici bir hissi vardı." dediğimde güldü. "Peki ya Vivian?" dediğinde derin bir iç çektim. "Ondan nefret ediyorum deseydim inanır mıydın?" dediğimde gülerek dizime uzandı. "İnanmazdım sanırım." dediğinde yeşil gözlerine baktım. "Biliyor musun onunla konuşurken ilk defa bu kadar kötü hissettim." dediğimde gözlerini kırpıştırdı. "Ne oldu?" dedi.

Bakışlarımı kaçırıp seyrek kaşlarına dokundum. "Ona aşıkmışım gibi davrandı." dediğimde güldü. "Neden güldün?" dediğimde dudaklarını büzdü. "Seninle ilk tanıştığımızda bende öyle sanmıştım." dedi. Kaşlarımı kaldırdım. "Sonra ne değişti?" dedim.

Omuz silkti. "Seni tanıdım. Sevdiğin insanlara onlardan başka kimsen yokmuş gibi davrandığını anladım." Hafifçe doğruldu. "Daha önce kimse bana sen gibi yaklaşmamıştı." Kısa bir an doğru kelimeyi bulmak için olsa gerek düşündü. "İnsanı özel hissettiren birisin." Dizime geri uzandı.

Sakince başımı sallarken mırıldandım. "Sence de korkunç bir yanım yok mu?" Gözlerime baktı. "Ne gibi?" Omuz silktim. "Etrafında insanlara diğer insanlardan daha farklı yaklaşan biri olması." Başını iki yanında sallayıp hafifçe gülümserken saçıma sakince dokundu. "Farklı olmak kötü bir şey değildir ki, bu seni özel yapar." dediğinde gözlerimi hafifçe ileriye doğrulttum. Vivian'ın yolun ortasında direğe yaslanmış dik duruşuna baktım. Gözlerini üzerimden ayırmadan bakmaya devam ederken hafifçe doğrulup görüş alanım giren Beck'e baktım. "Ne yapacaksın?" dedi. Kaşlarımı kaldırdım. "Ne konuda?" Başını hafifçe eğip yüzüme dokundu. "Dalıp gittiğin yer konusunda." Güldüm. Elini gülünce yüzümde hafifçe beliren çizgiye değdirdi. "İşte hep gül böyle."

Mırıldandım. "Her şeyi kendi haline bırakma kararı verdim." Elini yüzümden çekip doğrulduktan sonra bana doğru uzattı. "Seninle olacağım." Bunu söylerken ağacın yapraklarının arasından hafifçe güneş vuran yüzündeki gülümsemesine baktım. Sıcacık görünüyordu. Evde hissettiren bir gülümsemeydi. Gülümsedim ve elimi uzatıp elini hafifçe kavradım. "Kendi fakültesi yerine bizim fakültede dolaşma sebebi sen misin yoksa Matt mi acaba?" 

"Ben olmadığım kesin." dediğimde gözlerini kıstı. "Fazla karamsar bir yaklaşım." Güldüm ve mırıldandım. "Akşam bir şeyler yapmak ister miydin?" dediğimde kaşlarını kaldırdı. Omuz silktim. "Yeni bir şeyler olsun istiyorum." dediğimde güldü. "Bana çıkma teklifi ediyormuşsun gibi oldu." Hafifçe omzuna vurdum ve güldüm. "Keşke." Ekledim. "O zaman yazmam gereken ödeve yeni bir konu olurdu." Bana döndü. "O zaman öyleymiş gibi davran." dediğinde kaşlarımı çattım. "O nasıl olacak?"

İşaret parmağını alnına doğru götürdü. "Hayal et." Gözlerindeki saf duyguya baktım. Saf iyiliğin suratına yansıyan yönüne baktım. Hafifçe gözlerimi kırpıştırdığımda dönüp hafifçe önümde yürümeye devam ederken nereye gitmek istediğimi sormaya başladı. Bense hayatıma yeni insanlar almaya başlamanın korkusuna kapılırken içimdeki saf mutluluğu dinlemeye çalıştım.

Daha önce hiç yapmadığım ve tatmadığım şeyleri tatmak istedim. Yenilik arzusu içimi kapladı.

honey, this ain't loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin