"Doktor hanım!"
Bir hemşire hem koşuyor hem de doktor kadına sesleniyordu.
"Ne bu acele sakin, efendim?"
Hemşirenin soluklanmasına fırsat verdi. Kadın nefesini topladıpında konuştu.
"13 numaralı hasta, Mina Lee, ölmüş!"
"Ne! Ne demek ölmüş, nasıl ölmüş, intihar mı?"
"Değil gibi ama öyle gibi de. Kendiniz görün."
Doktor, yanındaki asistanları, doktor ile konuşmaya gelen hemşire... On üç numaralı odanın sahibi Mina Lee'yi tanıyan herkes şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı.
Çocukları canavarmış ve onu evcilleştirmek için her türlü yolu arayan, bulunca da bir daha almayacak olan ailesi vardı. Hastanenin kapısına Mina'yı itip gittiler ve bir daha da gözükmediler.
Kız sessizdi, kafasını hiç kaldırmıyordu. Bu güne kadar doktoru olacak olan kadın ona sahip çıktı. Ona iyi davrandı. Onun huyuna gitti. Onu mutlu etti.
Yıllarca bir çocuk esirgeme kurumunda yatıyormuş gibi yattı hastanede. Herkesin gözdesiydi çünkü yaşı çok büyük değildi. Onunla ilgilenmek bazı hastaların iyileşmesine bile yardımcı olmuştu.
Ne zaman yetişkin oldu, işte o zaman hastalığı hakkında net bilgi alabildi. Kıza şizofreni teşhisi konulmuştu.
Yıllarca dertleştiği, birbirlerinin her şeylerini bildiğini savunduğu arkadaşı zihninde oluşturduğu birisiymiş meğerse.
Onu duyduktan sonra ne doktoruna güvendi ne de etrafına. Neşesiz birine dönüştü. Zorunlu olduğu için görüyordu doktorunu. Dışarı çıktığında tesadüfen karşılaşıyorsa o zaman görüyordu gerçek olan hastanedeki arkadaşlarını. Yemekhaneye ise herkesten önce gidip tabağını alıp yerdi ve bırakırdı.
Doktor kontrolünden bir gün önce yemeğini yiyip odasına çıktı. Sabah onu doktorun yanına götürmek için görevlendirilmiş hemşire odaya girdiğinde ise ölü bedenini bulmuş, hemen doktora söylemişti.
Odaya koşarak gelen doktor ise gördüklerini sindirememişti. Teninin zaten beyaz rengi daha bi beyazlamıştı. Sanki tüm kanı çekilmiş gibiydi. Yerde öylece uzanıyordu. Ne bir intihar ne de cinayet belirtisi vardı.
Daha sonra bir kağıt dikkatini çekti cesedin önünde. Eğildi ve kağıdı aldı. Kan ile yazılmıştı. Gözleri doldu. Küçüklüğünü bildiği genç kız yanında yatıyordu ve ölüydü. Kucağında bulduğu kağıtta ise kan ile bir şeyler yazıyordu.
Kağıdı yanına gelen hemşire aldı eline. Gözleri kocaman açılmıştı.
"Ne bu tepki böyle!"
Anlayamadığından sinirliydi doktor. Kabullenemiyordu daha ölmesini. Bir de şu kağıt sinirlerini bozmuştu.
"Efendim, burada latince bir şeyler yazıyor."
Kekeliyordu kadın.
"Devam etsenize hemşire hanım, lütfen."
Başta çıkan sinirli sesinin kontrolünü eline aldı. Zihnindeki anlam karmaşasının dışarıya sinir olarak yansımasının önüne geçmeliydi yoksa tüm sinirini herhangi birinden çıkaracaktı boş yere.
Hemşire kafasını sallayıp devam etti.
"Kağıtta yazan ise 'mortua puella' yani ölü kız."
"Ne!"'Bu intihar değil, cinayet' diye çıktı birisi. Haklıydı.
Odanın içinde araştırma yaptılar. Çekmeceleri kurcaladılar. Masanın üstündeki ters duran kitap dikkatlerini çekti. Kitabı açtıklarında önlerine 305. sayfa geldi. Orada bir sürü sayı yazıyordu.
Kimse anlayamamıştı. Ölümü deşmeye de korktular.
---
Peki sizden çözecek olan var mı?
3 7 1 9 1 4 1 5 1 7 2 1 1 1 0 1 7 1 3 2 9 2 9 2 1
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mortua Puella
RandomSpiker bir kadın, bir akıl hastanesi. ❗DİKKAT❗ Kitap ölüm, akıl hastanesi vb. gibi tetikleyici kavramlar içerir. Psikolojisi kaldırmayan, çabucak etkilenecek ya da korkacak biriyseniz BU KİTABI OKUMAYIN!!! •Uyarıya rağmen okursanız sorumluluk yazara...