Bölüm 8

439 35 43
                                    

"Nasıl yani? Aniden bir şeyler dedi ve öldü mü?"

Draco hala içinde bulunduğu şokun etkisinden çıkamamıştı. Olanlardan sonra görevliler gelmiş ve artık canlı olmayan babasının bedenini dışarıya taşımışlardı. Narcissa'ya haber verilmiş ve Malfoy ailesinin durumu belli olduğundan Bakanlık ufak çaplı bir cenaze düzenlemişti. Cenazeye; McGonnagall, Weasley'ler, Hermione, teyzesi Andromeda ve en başta da Harry olmak üzere katılmışlardı. Draco bu kadar insanın onu, ailesini affedip babasının cenaze törenine gelmesini beklemiyordu...

Teyzesi ve annesinin aralarındaki buzları eritmesine sevinmişti. Annesi o doğduğundan beri teyzesi Andromeda'dan bahsediyor ve bu da Draco'nun teyzesine karşı merak ve hayranlıkla büyümesine yol açmıştı. Andromeda çok iyi birisiydi ve annesine çok destek oluyordu. Keşke böyle olmasaydı.

Şimdi ise cenazenin üzerinden bir hafta geçmişti ve sonunda Harry'e anlatması gereken şeyler kafasına bir tuğla misali çarpmıştı. Yaşadığı o an normal bir an değildi ve bunu biliyordu. Çünkü Büyücü Dünyası da olsa olmayan varlıklar görmek pek sıcak bakılan bir şey değildi. Ama o yine de inanıyordu. Olmayan değil, görünmeyen  bir varlık olduğuna.

"Öyle oldu. Yanına gittim ve beni ona götüren görevli onun aklını sıyırdığını söyledi. Birkaç isim geveliyormuş dediğine göre." Bir nefes aldı ve devam etti. "Beni gördüğüne şaşırmıştı, mutlu olmuştu ve beni bir umut olarak gördüğü açıktı. Neden bilmiyorum. Beni takip edip etmediklerini sordu."

Draco, Harry'nin kaşlarının usulca çatılmasını izledi. "Kimler seni takip etmiş?"

"Bilmiyorum. Beni takip eden kimse yoktu ve zaten takip etmesi gereken kişiler kimler onu da bilmiyorum. Ve birinden bahsetti. Onun ölmediğini, daha kötüsü yok olduğunu söyledi. Herkes onu unutmuş ama söylediğine göre babam hatırlıyor. Ona çok söylemiş. Gitme demiş. Ama gitmiş işte o kişi."

Harry, hala kaşlarını çatıp olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Ancak her şey o kadar anlamsızdı ki.

Draco'nun sözünü kesmedi. İçinde olan her şeyi bir çırpıda anlatsın ve zorlanmasın istedi.

"Sonra bir yere odaklandı işte ve çığlık atmaya başladı. Sonrasını biliyorsun."

Biliyordu. Sonrası yüzünden bu durumdaydı Draco zaten.

"Haklıydın Harry. Onlar çok yakınlarmış. Babam çok üzgündü ve onu sevdiği de, özlediği de belliydi."

"Kimi?"

"Halanı." Draco, eliyle saçlarını dağıttı. İşler çıkılmaz bir hal almıştı. Harry'nin 'Halam ne alaka?' diye sormasını bekledi ama o soru gelmedi. Harry, parçaları birleştirmişti. Soruyu sormak yerine bir tahminde bulundu. Oldukça doğru bir tahminde.

"O görevlinin bahsettiği, babanın gevelediği isimlerden birisi halamdı. Değil mi? Hatta baban ölmeden önce de halamın ismini andı?"

Ölüm lafı ağza kolaydı ancak yüreğe hiç de kolay gelmiyordu işte. Hala Lucius Malfoy'un öldüğüne inanamıyordu da hissedemiyordu da. İlk defa oğlu gibi bir sevgi gösterdiğini hissetmişti hatta Azkaban'daki şu pis duvarlar arasında.

"Bingo Potter! Doğru bildin." Anlık bir neşe dalgasına kapılmış gibi söylemişti bunları. Cümlesi bittikten sonra anında suratı eski haline dönmüştü.

"Draco... Eğer istersen bana anlattıklarını Hermione ile de paylaşayım. Benim gelebileceğim sonucu biliyorsun. Ama eğer istemezsen anlatmam. Bana bile anlatmak zorunda değildin. Sonuçta senin için özel bir andı."

Draco sadece Harry'nin gözlerine baktı. Gözleri o kadar umutsuz duruyordu ki. Harry bir an bu olanlara kendisi sebep olmamasına rağmen ona sarılıp, saatlerce hıçkırarak ağlayıp, aynı zamanda da bin kere özür dilemek istemişti.

MemoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin