7

63 4 3
                                    

2 Yıl Sonra

Geniş masanın etrafına toplanmış yaklaşık otuz kişi vardı. Hepsi de tek bir kişiye bakıyordu, iki saattir konuşan adama. Yanında oturan çatlak kadın bir kez daha itiraz ederek bağırdığında yüzünü buruşturdu. Başı ağrımaya başlamıştı.

"Çocuğun ölmesi gerekiyor. Yakalamanın çözüm olmadığını öğrenemedin mi hâlâ?"

"Ölmesi üslerimizi rahatsız edecektir. Onu öldüremeden senin cesedin toprağın altına girmiş olur." dedi adam.

Kesin şunu... İç sesinin çığlığını toplantının başından beri milyonuncu kez bastırırken gözlerini kapattı. Neden sadece onu rahat bırakmıyorlar?

"Oylama yapalım o zaman. Çocuğun ölmesini isteyenler?" Kadını boğma isteği artarken dudağını ısırdı. Zaten çabuk alevlenen öfkesini bugün kontrol etmekte iyice zorlanıyordu. Baygın bakışlarını masanın etrafında gezdirdiğinde çoğunluğun ellerini havaya kaldırmış olduğunu fark etti.

"Daha sağduyulu kararlar almanızı beklerdim. Onu şimdilik sadece takip etmelisiniz. Canını yakmanın işe yaramadığını biliyorsunuz. Beş yıl önce o kadar işkenceden kırılmadan çıktı."

"Bu yüzden ölmesi gerekiyor zaten. İşkenceye katlanabiliyor. Hangi sekiz yaşındaki bunu yapabilirdi? Ki şimdi çok daha güçlü."

Canını yaktığınız yetmedi mi? Sizin yüzünüzden yeterince erken büyümedi mi? İçinde patlayan nefret o kadar yoğundu ki hâlâ nasıl olduğu yerde hiç tepki vermeden oturabildiğini bilmiyordu.

"Sen biliyor musun?" Soruyla düşüncelerinden çıktığında herkesin kendisine baktığını gördü. Kadından gelmiş bir soruyu cevaplamak istemiyordu. Ancak adam ağzını açıp soruyu yenilediğinde cevap verdi.

"Neyi biliyor muyum?" Sesinin öfkeyle titremesinden korkmuştu aslında ama gayet sıradan çıktığını duyunca memnun oldu.

"Gingka Hagane'nin evinin nerede olduğunu?" Tabi ki biliyorum. Onun hakkında bilmediğim bir şey yok.

"Ne için efendim?"

"Bizi dinliyor muydun?" Kadının cırtlak sesi tekrar yükselince öfkesi iyice alevlendi. Ateş saçan gözlerle cevapladı. Sesi alçak ama tehditkârdı.

"Üzgünüm. Senin gereksiz fikirlerin dinlemeye değer olmadığı için uyukluyordum."

Kadın kızararak ağzını açtığında adam tekrar araya girdi.

"Birilerinin onu takip etmesi için..."

"Evet, biliyorum." Özür dilerim, Gingka. Bunu söylemeliyim. "Sahildeki üç katlı evlerden birinde oturuyor."

"Sen bunu nasıl bilebiliyorsun peki?" diye soran kadına bakınca daha fazla orada oturamayacağını anlamıştı. Kadının korkuyla olduğu yere sindiğini görünce bakışlarının her öfkelendiğinde olan keskin halini almış olması gerektiğini düşündü ve bunun getirdiği tatmin hissiyle konuştu.

"Madem bildiğimi düşünmüyordun, neden sordun?" Bakışlarını adama yönelterek devam etti. "Çıkabilir miyim, efendim?" Aldığı onayla doğruca aynı binanın 7.katında olan odasına gitti. Beş on dakika boyunca sakinleşmeye uğraştıktan sonra çantasını alıp adımlarını dışarı yönlendirdi. Zemin katın koridorunun köşesinden dönecekken kadının tartışmacı tonunu duydu -tekrar.

"Çocuğu savunduğunu görmüyor musun? Eminim çıkar çıkmaz haberi yetiştirmeye gitmiştir. Ona güvenmemelisin Marco."

"Onu tanıyorum. Hagane hakkında araştırma yapmasını isteyen bendim. Evinin yerini bilmesi tuhaf değil. Ayrıca söylediklerinin neresinden savunma yaptığını çıkardın?"

"O bir hain, buna inanmayabilirsin ama bedelini ağır ödeyeceksin. Ben uyarımı yaptım."

"O hain değil, belki de sen kıskançlıklarını bir kenara bırakıp bunu kabul etmelisin."

"Ben bir çocuğu..."

Konuşmaya yeterince kulak misafiri olduğunu düşünerek hızla ikinci çıkışa yöneldi. Bir şüphe... Tek bir şüphe her şeyi mahvederdi ve görünüşe göre kadın o şüpheyi çoktandır taşıyordu. Bu iyi olamazdı, kimsenin onun rolünü öğrenmemesi gerekiyordu. Ve o ikisi tartıştığına göre çoktan birileri Gingka'nın peşine gitmişti. Onu uyarmalıyım. Marco'nun uyarılarını dinlemeyip canını yakmaya kalkabilirler.

Gingka'nın nerede olduğunu bilmiyordu. Ama tahmin yapması gerekirse sahildeydi. Hastaneden çıktığından beri her gün oraya gidiyordu ve muhtemelen kimseyle de konuşmamıştı. Takip edildiğini fark eder miydi ki? Sanmıyordu. Dalgınken yanında konuşan kişiyi bile fark etmiyordu.

Denizi gördüğünde tahmininin tuttuğunu gördü. Gingka korkuluklara yaslanmış denizi izliyordu. Teni solgundu ve zaten zayıf olan vücudu iyice kilo kaybetmişti. Canını sıkan ne Gingka? Anlat birine. Yoksa yiyip bitirecek seni. Onu nasıl uyarması gerektiğini bilmiyordu. Ona karşı neden bu kadar korumacıydı, onu bile bilmiyordu. Tek bildiği onu korumak zorunda olduğuydu. İlk tanıştıkları andan beri böyle hissetmişti.

Çantasından defterini çıkarıp bir uyarı notu yazdı. Gingka'nın daha uzun zaman eve gitmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden koşarak onun evine gidip notu kapıya sıkıştırdı. Göreceğine emindi. Sonra da bahçedeki ağacın arkasına saklanıp beklemeye başladı.

Bir saat sonra Gingka'nın bahçe kapısını açtığını fark etti. Notu gördüğünden emin olduktan sonra evin arka bahçesinin duvarından atlayarak her zaman gittiği kafeye yöneldi. Bir zamanlar gittiğimiz kafeye...

*********

Biliyorum, uzun bir zaman oldu. Takip edenler varsa özür dilerim ama yazmaya fırsatım olmadı. Bu bölüm biraz kısa, bir geçiş bölümü olarak düşünün. Olaylara iki yıl sonrasından devam ediyorum. Düşüncelerinizi öğrenmeyi gerçekten isterim. Yorumlarınızı bekliyorum.

Sevgiler Yazarınız :D

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 24, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KAYIP GEÇMİŞİM (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin