3

113 9 3
                                    

Gerçekten o muydu? Bilmiyordum.

Evin önündeki taş basamakta oturmuş, hem rüyamı düşünüyor hem de elimdeki kolyeye bakıyordum. Neden rüyalar hep devamını görmek istediğiniz yerde kesilirdi ki? Tam Yasemin'in yanına gidecekken kan ter içinde uyanmıştım. Hoş, Yasemin olup olmadığından da emin değildim. Sanki başka biriydi ama o kadar tanıdıktı ki... Düşündükçe kafam daha da karışıyordu. Elimdeki kolye cebimden çıkmıştı ama nereden geldiğini bilmiyordum. Hatırlamadığım bir şey daha... Çok ihtiyacım vardı ya. Sorun kolyenin rüyamdaki Yasemin'in boynundaki kolyeyle aynı olmasıydı. Özel olarak yaptırıldığı belliydi ve gümüştü. –Ben o kadar zengin miyim?!-  Taşında 'kar tanesinin üstünde bir gül' motifi vardı. Kolaysa kuyumcuda bulun. Ne kadar düşünürsem üstüme o kadar yorgunluk çöküyordu.

Kalkıp biraz yürümeye karar verdim. Evimiz köyün dışında kalıyordu bu yüzden dolaşmak için en uygun yerdeydi. Yarım saat sonra 'çiçek tarlası' diye adlandırdığım yere gelmiştim. Burasını ben ve Hyoma'dan – Kendimi bildim bileli en yakın arkadaşım olur kendileri... -  başka kimse bilmezdi. Köydekilerin gezme anlayışı sadece bildikleri yerlerle sınırlıydı. Bense genelde birkaç kişilik ortamlarda bulunmayı sevdiğim için böyle tenha yerler bulmakta – Övünmek gibi olmasın- üstüme yoktu. –Galiba övünmüş oldum. Amaaan, neyse...-  Buraya 'çiçek tarlası' diyordum çünkü yolun sağ tarafında gözümün alabildiği her yerde çiçekler vardı. Rengârenk... Rüzgâr yüzüme vururken çiçeklerin kokusunu da burnuma getiriyordu. Yolun sol tarafındaki çimenlere uzandım.

Elim cebimdeki kolyeye gitti. Yasemin'in kolyesi falan mıydı? İyi de o zaman niye bana vermişti ki? Aklımda milyonlarca soru vardı. –Bu arada Yasemin Türkiye'de yaşıyor. Babaannem de Türk. Japonya'ya nasıl ve neden gelmiş bilmiyorum. Ya da şu anda unuttuklarım arasına karıştı. Ama onun hiç Türkiye'ye gittiğini görmedim. Halamın biri üniversiteyi bitirdikten sonra oraya taşınmış. Yaklaşık 5 yıl önce onu ziyarete gittiğimde Yasemin'le tanışmıştım. O da benim gibi istihbarattan. Çaktırmayın, istihbarata girme fikrinin aklıma gelme sebebi Yasemin'di.  Son 5 yıldır her eylül ayında Türkiye'ye gidiyordum. Görünür amaç: Halamı ziyaret etmek. Asıl amaç: Şimdilik boş verin. Falan filan vesaire. Bu kadar fazlalık bilgi yeter.-

"Hey, Gingka." İrkilerek arkamı döndüm. Hyoma sırıtarak bana bakıyordu.

"Görmeyeli nasılsın?" diye sordum. Omuz silkti, gelip yanıma oturdu.

"Aslında bu soruyu sana sormak gerekiyor." dedi.

"İyiyim. Sadece biraz başım ağrıyor."

"Çok mu sert çarptın da?"

Biraz da alayla "Ne biliyorsun sen?"  dedim.

"4 Mart günü öğleden sonra 'Bir işim var' deyip köyden ayrıldığını ve aynı günün gecesi evde baygın bulunduğunu filan"  Belki neler olduğunu anımsamama yardımcı olur diye bir umut sordum:

"Nereye gideceğimi söylemedim mi sana?"

"Hayır" dedi. "Sana sordum ama cevap vermedin. Ben de üstelemedim."

"Bazen neden bu kadar gıcık davranıyorum?"

"Bunu bana mı soruyorsun?"

"Ne biliyim" dedim. "Sen benden daha mantıklı davranıyorsun."

"Sen hiçbir zaman düşünerek hareket etmiyorsun ki..." Haklıydı, ben içgüdülerim ne derse onu yapıyordum. Bu yüzden de çevremdeki insanlardan – beni doğru düzgün tanımayanlardan- hep aynı tepkiyi alıyordum: Fazlasıyla asisin.

KAYIP GEÇMİŞİM (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin