Güzel bir kış günü, ocağın başında tüten yahniyi karıştırıyordu Nine. Kamburu gittikçe keskinleştiğinden bir eli bastonunda, bir eli boyuna gelen kazandaydı. Elindeki ahşap kepçe, yemeği karıştırdıkça koku yaymaya yardım ediyordu. Ne yahnisiydi bu? Kuzu?
Salonun ortasına kurulmuş ocağın olduğu odaya bir hışımla gelen çocukların neşesi Nine'yi çok mutlu etmişti. Çocuklardan ona bulaşan neşe, kadının romatizmalı eklemlerini ısıtmaya yetiyordu. Bu kış günü romatizma ne ağırdı ama!
Nine çocukları odadan kışkışladığında çocuklar hâlâ mutluydu. Koridorda koşarken adımlarının ahşap evde çıkardığı gürültüyü dinledi. Tekrar ocağa dönerken fokurdayan yemeğin ocaktan alınma zamanının geldiğini gördü Nine. Unuttuğum bir malzeme var ama...
Bunu umursamadı ve kambur haliyle kaldırdığı kazanı ateşten çekti. Yükselen ateş, artık odayı ısıtmaya hazırdı. Ama açtı. Sönmeye yüz tutmuş alevler, odunsu tadı arzuluyordu. Nine, duvarda asılı halının arkasından aldığı odunları haşince attı ateşe. Bununla tatmin olan alevler yükseldi ve korku saçtı. Nine sadece birkaç adım arkada bunu izliyordu.
Evde koşuşturmaya devam eden çocukları çağırdı. Yere kurduğu sofraya topladığı çocuklara birer yahni tabağı uzattı. Ama yemekler bir çocuğun küçük midesine bile yetersizdi. Kış gaddar, gösterilen en küçük müsamahayı kabul etmeyendi. Önüne çıkanı yıkardı, dondurucu tipileriyle.
Ateşin sesi çıkardığı çıtırtılar eşliğinde yiyorlardı yeni pişmiş yahnilerini. Yumuşacık et, damaklarına değdiği anda enfes tadlar bırakıyordu. Bir havuç tanesini kenara ayırdı çocuk. Nine, ona kızgın bakışlarını yolladığında çocuk ağzına attı istemeyerek. Tek bir kırıntı dahi ziyan olamazdı bu evde.
Nine, ateş etrafında, kamburuna rağmen zoraki oturduğu yerde çocuklara bakındı. Öne doğru eğildi ve pürüzlü sesiyle seslendi onlara. "İster misiniz, korku dolu hikayeyi?" diye sordu. Çocukların heyecanı anında yüzlerine yansıdı.
Çatırdayan alevlere bakarken anlatmaya başladı;
Siz bilir misiniz Shamiram'ın Efsanesini? Kaç diyar bucak dolaşan efsanevi ruhu. Yeri geldiğinde korkusunu salan, yerinde de güvenini aşılayan ruhu! Hah! Demeyin sakın, insanlar ona nasıl güveniyor, aynı zamanda korkarken. İnanın evladım, insanın çaresizliğinde nasıl hem güvendiğini hem de korktuğunu göreceksiniz. Eh, elbette siz anlamazsınız ama, elbet büyüyeceksiniz. Benim gibi bir yaşlı bunak olduğunuzda anlayacaksınız hikayemi. Şimdi sadece sizi eğlendirsin.
Shamiram, hayal dahi edemeyeceğiniz uzak ülkelerden birinde doğmuştu. I'Eau Gölü'nün yanındaki bir kasabada, bir Dük'ün kızıydı. Dük, bir kızı olduğu için sevinmemiş, doğumunu duyurmadan önce onu yok etmek istemişti. Ama beklemediği bir şey olmuştu; kızları, başkalarının lanet dediği bir hediyeyle gelmişti dünyaya. Güneş Tılsımı...
Şimdi sorarsınız bana; Nine, Güneş Tılsımı ne, diye. Ben de o zaman size derim ki, bunu söylemek için çok erken. Çünkü bu tılsım, onu efsane yapan bir mucizeydi. Onu kurtaran, bizi kurtaran...
Dük, doğumun ardından kızını bir gece vakti, şövalyelerinden birine verdi, kurtulması için. Şövalye, sadece birkaç saatlik dünya hayatına sahip bu bebeği alıp ormanlara götürdü. Rüzgarlı Orman. Bu ormanın en korkutucu yanı, gece çöken karanlıkla ortaya çıkan ruhlardı. Zamanında insanlar bu ruhlara tapmış, hayatlarını bağışlaması, bolluk bereket getirmesi için ayinler düzenlemiş, adak adamışlardı. Ölülerin, doğanın ve gecenin ruhu; Güneş Tılsımı'na muhtaştı. Onu çekiyor, bekliyordu.
Şövalye o gece yola çıkmıştı. Sırtında bir parça bezle vücuduna bağladığı kızı tamamen örtmüş, sessiz kalması içinse ona uyku tohumlarından içirmişti. Mışıl mışıl uyuyan bebeği, dağ tepe demeden ormanın derinliklerine götürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shamiram'ın Efsanesi
FantasySiz bilir misiniz Shamiram'ın Efsanesini? Kaç diyar bucak dolaşan efsanevi ruhu. Yeri geldiğinde korkusunu salan, yerinde de güvenini aşılayan ruhu! Hah! Demeyin sakın, insanlar ona nasıl güveniyor, aynı zamanda korkarken. İnanın evladım, insanın ça...