Her başarılı idol rapçinin arkasında, zayıflıkları saklamaları kendine zarar veriyor biraz. Depresyon ve kişilik bozukluğu zaman zaman gidiyor ziyaretlerine...
- Min Yoongi / The Last
Tir tir titreyen bacaklarıma, ellerim de eklenmişti çoktan. Uğultu şeklinde duyduğum grup üyelerimin bağırışları, kendime bir kere daha zarar vermemden korktukların işaretiydi ancak bu iyi bir şey miydi yoksa değil miydi; bilemiyordum. Endişe, nasıl bir duyguydu tam olarak? Gerçekten benim için endişeleniyorlar mıydı yahut babam gibi ölümün onların üstüne kalacağından mı korkuyorlardı?
"Hyung, benim. Taehyung. Lütfen kapıyı açar mısın? Herkes gitti. Sadece ikimiz varız. Söz veriyorum."
Ellerim mümkünmüş gibi daha çok titrerken yere çöktüm yavaşça. Anksiyete, dedim içimden. Ne sikimsonik bir şeysin böyle. Uzandığım soğuk ve belki de mikrop yuvası zeminde dizlerimi kendime çektim yavaşça. Ölecek gibi hissediyordum. Ölmeyeceğimi bile bile böyle hissetmem ise ayrı bir ironiydi. Sonuçta Tanrı beni sevmiyordu. Tanrı en başta sevseydi beni, kabus dolu bir aileye vermezdi. Tanrı en başta değer verseydi bana, sızım sızım sızlayan kolum şu an bu kadar acı içinde olmaz, grup üyelerim endişe içinde beni beklemez, şu siktiğimin zemininde değil de kuş tüyü yorganıma sarılı yatıyor olurdum. Gelin görün ki Tanrı annemin rahmine düştüğümde dahi sevmemişti beni...
"Hyung, lütfen çık. Çok korkuyorum..."
Çıkmak istiyorum küçüğüm, diyemedim. Ne dudaklarım hareket edebildi ne sesimi çıkarabildim. Sessizce dökmeye başladım göz yaşlarımı. Acı acı döktüm. Ben ağladıkça, duydum, Taehyung ağladı. Taehyung ağladıkça ben ağladım.
En sonunda pes etmiş olacak ki, sesler kesilmişti. Zavallı oğlanı bile bıktırdın kendinden Min Yoongi, diyerek kendime kızsam da nereden bilebilirdim vücudumun daha fazla krizi kaldırmayıp bayıldığımı, nereden bilebilirdim ki?
♤♤♤♤♤
"Uyandı."
Zar zor ayırt edebildiğim seslerle ve gözlerimden içeri sızan cılız ışıkla bu defa bir hastane odasında değil de yurttaki ranzamdaydım. Kolumda ertesi günü ve sonraki günler morluklarımı saklamamı gerektirecek bir serum yoktu. Ayak ucumda oturan ve ayak bileklerimi ovan bir adet Hoseok, gülümseyerek bana bakıyordu.
Utanmış hissediyordum. Elimde olmayan bir şeyden dolayı utanmış hissediyordum. Ayıp bir şey yapmamıştım, üyeler beni yargılar gibi bakmıyorlardı babamın aksine ama ben kulaklarımın yandığını ve iliklerime kadar utandığımı hissediyordum. Hepsine yük oluyordum. Kesinlikle beni ve hastalıklı kişiliğimi çekmek zorunda değillerdi.
Ne demeliydim? Basit bir 'özür dilerim' yaşadıkları endişeyi, korkuyu unutturabilir miydi onlara? Ya da soktuğum zor durum, bunca olay hiç yaşanmamış gibi hayatlarına devam ettirir miydi onları? Ya da önlerinde eğilmeli miydim?
Bilmiyorum! Taburcu işlemleriyle bile tek başıma kolumda serum sarkıyorken uğraştığım olmuştu. Cüzdanımdaki son parayı eve dönmek için kullanışlarım, insanların ucubeye benzeyen çöken vücuduma tiksinircesine bakışları... Şimdi ise her şey değişmişti. Etrafımdaki insanlar değişmişti. Kaldığım oda, yattığım yatak, yazdığım sözleri paylaştığım insanlar bile değişmişti.
Ya ben? Ben hâlâ aynıydım. Zavallı, depresyona yenilmiş, bedeni gibi ruhu da zayıflamış sıska ucubeydim işte. Daha fazlası yoktu.
"Hyung, nasılsın?"
Başımı sallamıştım hızla iki yana. Önemli olan ben değildim. Çıkmamız gereken bir sahne ardı. Şu an en son önemli olan kişi bile değildim ben. Onca insan hayal kırıklığına uğramış olmalıydı. Şu an uzanıyor olmam bile büyük bir lüksken ben bayılmıştım bir de. Kim bilir ne kadar süredir baygın yatıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first love is the last one • yoonseok
Fanfiction"İlk aşk aslında hep son olandır..." Min Yoongi × Jung Hoseok Başlangıç tarihi: 5 Kasım 2021 Bitiş tarihi: ××/××/××××