YENİ EV

67K 235 88
                                    

     Hava yeni yeni kararmaya başlamıştı, kaç saattir uyuyordum bilmiyordum. Üzerimde hala dün yapmış olduğumuz yolculuğun yorgunluğunu taşıyordum. Evde herhangi bir tıkırtı yoktu, annem ve küçük kız kardeşim neredeydi bilmiyordum ve açıkçası merakta etmiyordum. Muhtemelen yeni evimize bir şeyler almaya gitmişlerdi. Her yerimin ağrıdığını hissediyordum ve üzerimdeki battaniye sanki bir tonmuş gibi geliyordu. Midem acıktığına dair sinyaller vermeye başlamıştı, ağzımdan gelen o kokudan nefret ederek ve buzdolabına bir şeyler bulabilmek için Allah’a kısa bir yalvarışla yatakta doğruldum. Evet ailece zor günler yaşıyorduk, paramız yoktu babam öleli iki hafta olmuştu. Ölmesini pek umursamıyordum, ardına bıraktığı o kadar borç varken bunu önemseyecek kadar aptal değildim. Zaten babamla aramız hiçbir zaman iyi olmamıştı. Doğduğumda adımı o vermişti, annemle bunun yüzünden çok tartışmışlardı annem hep böyle söylüyordu. En az benim kadar o da bu ismi istememişti. İNCİ. 17 yıldır babaannemin adını taşıyordum ve bundan hiçte gurur duymuyordum. Babamın sürekli ismimi değiştirmemi istemediği gün yüzüne çıkmasaydı çoktan değiştirirdim bu ismi. Doğrusu babama olmasa da ölüye saygım vardı. Babamın neden öldüğü hala bilinmiyordu, boş bir arazide cansız bedenini bulmuşlardı. Evden bir yük azaldı diye düşünüyordum taa ki babamın ardına bıraktığı borçları duyana kadar. Ve biz bunun ardından apar topar taşındık sanırsam annem o evde babamı hatırlıyordu, en azından ben böyle düşünüyordum. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Aslında aile yapımız aile değildi, evde sürekli kavgalar tartışmalar olur her akşam bir kaç tabak kırılmadan uykuya dalmazdık. Annem babam öldükten sonra eve daha az uğramaya başlamıştı. Hava alması gerektiğini ve zor günler yaşadığını düşünerek bunu pekte önemsemiyordum. Buzdolabına doğru yöneldim karnım gurulduyordu onu susturmak için bir şeyler atıştırsam iyi olacaktı. buzdolabının içinin bomboş olduğunu görmem bir küfür daha etmeme yetti. Saat kaçtı? Kaç saattir uyuyordum bir fikrim yoktu fakat korkunç göründüğüme emindim. Uyumaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Hiç bilmediğim bir şehirdeydik, buralarda ekmek alabileceğim bir market var mıydı onu bile bilmiyordum. Aşağıdan tıkırtılar gelmeye başladığında pencereden bakma ihtiyacı hissettim. İçime istemesem de bir ürperti dolmuştu, ev yıkık dökük ve ücra bir sokaktaydı. Tek vuruşla kapılarının yere serileceğine emindim. Eski evimiz bundan çok daha güzeldi, birçok eşyamız vardı fakat biz sadece buzdolabı tüp ve birkaç yatak getirmiştik. Ayağa kalktım ve pencereden dışarı baktığımda 5-6 yaşlarında boyacı bir çocukla göz göze geldim oturduğu yerden bizim evi izliyor arada bir başını indiriyordu. Korkmama sebep olmuştu. Eski evimizde tek kaldığımda televizyon izlerdim. Fakat buraya başında saatlerimi harcayacağım küçük televizyonu bile getirmemiştik. Her genç kız gibi moda programları magazin falan izlemiyordum. Eski oturduğumuz yerde bir okula gidiyordum fakat taşınma döneminde  aldığım 1 haftalık rapordan sonra oraya tekrar devam edebilecek miyim bilmiyordum.  Yeni evimiz okuluma 3 saat uzaklıktaydı anneme beni akrabalarda bırakmasını istediğimi defalarca söylememe rağmen cevap vermemişti. Eğitimime devam etmek istiyordum fakat eski evi borçlara bırakıp Ankara’nın hiç bilmediğim ücra sokaklarından birine kurmuştuk fakirhanemizi. Normal insanlar gibi borçlarımız bankaya değil tefecilereydi. Babam iyi biri değildi biliyordum fakat eline kan bulaşmış insanlardan para alacağı hiç aklıma gelmemişti. Babamı onların öldürdüğünü düşünsem de aklım bunu inkar ediyordu. Sonuçta öldürünce borçlar silinirdi bizden para istemezlerdi, bir çok filmde bu böyleydi. Bizde nasıldı bilmiyordum. Uyumak istemiyordum kalkıp biraz dışarı çıksam hava alsam bu doğru olur muydu bunu da bilmiyordum. Düşünceler birbirini kovalarken kapıya yöneldim ve gıcırdayan bir sesle kapı kolunu çevirdim. Kilitlenmişti. Annemdi bu, beni tek bırakıyorsa hele ki böyle bir mahallede illa ki kilitlerdi. Eskimekten tahtası çürümeye yüz tutmuş bu kapıyı daha fazla zorlayarak kırmak gibi bir düşüncem yoktu. Amansız bir of çekerek evin içinde kısa bir tur atmaya başladım. Ev oldukça küçüktü yalnızca 2 odası vardı. Odaları bir hücreyi andırıyordu. Yalnızca iki hafta içerisinde burayı nasıl bulmuştuk bilmiyordum. Annem kapalı bir kutu gibiydi. Ne düşündüğünü ve ne yapacağını bilemiyorduk. Annem babama kötü davranırdı, hepimize öyleydi fakat babam sanki düşmanıymış gibi onunla hiç konuşmazdı, konuşsa bile sesler yükselirdi. Fakat ben yine de babamın ölümüne üzüldüğü için eve gelmediğini düşünüyordum. Eski evimizi babam öldükten sonra annem istememişti. Hemen ardından gelen borçlarla o evde borçların içinde yok olup gitmişti. Bu konular insanın başını ağrıtıyordu. Kapının kilidi çevrilmişti gıcırdayan bir sesle kapı açıldı. Annem ve küçük kız kardeşim Dilara gürültülü bir şekilde eve girdiler. Annemin adı Seher idi. 35 yaşındaydı, çok genç evlendirilmişti. Gözlerinde yılların  yorgunluğu vardı. Siyah halkaları gün geçtikçe artmaya devam edecekti. Bazen kendime annemin fedakar bir anne olduğunu söylerdim. İçimdeki şeytan hemen bu fikri yağmalar ve yok ederdi. Nedeni olmadan gün geçtikçe annemden nefret etmiştim. Onun yanında olmaktansa hep karşısında olmuştum. Kısa bir günaydın ve gülümsemenin ardından elindeki poşetlerle boş olan mutfağa yöneldi. Yardım etmek için arkasından gitmeyi düşündüm fakat sonra içimdeki şeytan bunu reddetti yatağımı toplamaya yöneldim. Kız kardeşim Dilara iri iri gözleriyle gülümseyerek  beni izliyordu. Henüz 4 yaşında tertemiz güzel bir kızdı. Aslında bende temizdim, kirlenmemiştim. Daha öncesinde bir kere erkek arkadaşım olmuştu orta okul 2 falandım. Komik ama güzel günlerdi. Ardından erkeklere kapımı tam kapatmasam da hafif aralık bıraktım. O kapıya gelmeleri için çabada bulunmadım uğramak isteyende olmadı zaten. Hem çirkindim ben. Uzun dalgalı saçlarım, bal köpüğü gözlerim hafif yanık tenim vardı. Orta boyluydum en son 55 kiloydum fakat bu evde açlıktan 45 olacağıma emindim. Lisede dikkatimi çeken bir kişi olmuştu, beni fark eder diye ödüm kopuyordu zaten o da beni hiç fark edemeden mezun oldu. Bazen üzülüyordum fark etse daha güzel olurdu belki diyordum fakat erkeklerin eline malzeme olacağım aklıma gelince bu düşünceleri tek tek yok ediyordum. Yüzüme bir gülümsemenin yayıldığını sonradan fark ettim ve kendimi bir an toparlamaya çalıştım. Dilara gülümsediğimi fark etmiş olacak ki olduğu yerde bana bakarak kıkırdıyordu. Yaramaz şey. Elimdekileri bırakıp evde onu kovalamaya başladım, kahkahalarını duymak bile içime huzur veriyordu. Bir süre boğuştuktan sonra Dilara’yı kucağıma aldım ve kahvaltıya doğru yol aldık. ‘’ Bugün çok iyi görünüyorsun.’’ Bir an anneme karşı kurduğum cümleye ben bile şaşırmıştım. Annemle tek kelime ederim diye ödüm koparken konuşmak için kapısını ben çalmıştım. Okulumdan uzaklaştığımdan bu yana konuşmayı özlemiştim. Okulumda içime kapanık bir tip değildim, çok fazla güler eğlenir üzüntüyü def ederdim. Babamın ölümünde bile tek damla gözyaşı dökmemiştim. En yakın arkadaşım Necla bile mezar taşında ufakta olsa bir iki damla akıtırken ben öylece insanların ağlamasını izlemiştim. Cenaze pek kalabalık değildi, buradan bile fark ediliyordu babamı sevenlerin çok az olduğu. Umursamadım. Necla’yla o küçük sınıf sırasında geçen günlerimizi, derslerde uyumamızı hatta tartışmalarımızı bile çok özlediğimi hissettim ve içime bir huzursuzluk doldu. Bir an düşüncelerimi bir ses böldü ‘’ Sende benim aksime oldukça yorgun görünüyorsun. Yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirdim ve paramızın nasıl yettiğini düşündüğüm çilek reçeline ekmeğimi bandırarak yemeye devam ettim. Çay iyi gelmişti. Çay her derdi alırdı. Çay içmeyi çok seven biri olarak oturduğumda 7-8 bardak içebilirdim. Bir an dikkatim dağıldı ve tüm düşüncelerim bulutlar halinde gittiler. Annem dikkatle beni izliyordu. Evet evet dikkatimi dağıtan şey buydu. Annem her şeyi bırakmış gözlerini üzerimde gezdiriyordu. Bir an gözlerime hakim olamayarak başımı gazete serilmiş olan sofradan kaldırdım. Göz göze gelmemizle annemin gözlerindeki o sis bulutunun dağılması bir olmuştu. Birkaç saniyeliğine annemin gözlerindeki o yerle bir olan kadını gördüğümü hissettim. ‘’Babamı özlüyor musun? ’’ Sessizlik. Yanaklarından birkaç damla yuvarlandı ve hafifçe kızardı. Başını sallamakla yetindi. İçimdeki şeytanın ağzına bir tane yapıştırarak anneme doğru yöneldim ve sarıldım. Bir an şaşırmış olacak ki bedeni anlık kasılsa da sonrasında rahatladı ve kollarımda yerini aldı. Yaptığıma şaşırsam da sesimi çıkarmayarak olduğum yerde öylece anneme sarıldım. Çok değil, biraz daha öyle kaldıktan sonra Dilara’nın sesiyle bu an büyüsünü kaybetti. ‘’Hep sarılacaksanız bende geleyim’’ Kıskançlığı gözlerinden belli olan bu ufak yumurcağa bakarak bir kolumu kaldırdım. Küçük adımlarıyla yanıma gelerek diğer kolumda da Dilara yerini almıştı. Bir an kendimi bütün aileyi idare etmeye çalışan görkemli bir baba gibi hissettim. Babamın hiç yapmadığını ben yapıyordum, annemin yaralarına sarılıyordum, kardeşimin ufak bedenini sarıyordum. Babam hep yıkmıştı, her şeyi yıkıp dökmüştü fakat ben şu an o enkazları tek tek ellerimle çıkarıp öpüp kokluyordum. Anneme olan yakınlığıma çıldırmış olacak ki içimdeki şeytan duvarları tekmelemeye başlamıştı. Bir süre daha öyle kaldıktan sonra annemin ağlaması kesildi ve yorgun gözlerini bana doğrulttu. İçinde son bir kurşunu kalmış ve tüm düşmanları onunla yok etmek zorunda olan bir silah gibiydi kurşuni gözleri. Ben gözlerimi babamdan almıştım, annemin gözleri çok daha farklıydı. Peki ya huylarımı kimden almıştım? Babamdan mı? Hayır hayır. Ben onun gibi değildim. İçimde merhamet vardı babam gibi değildim olmazdım. Annemin bileğinde sönen sigara izmaritleri babamın bir cani olduğunu resmediyordu. ‘’ Seninle bir şey konuşmak istiyorum.’’ Hastalıklı çıkan bir ses böldü düşüncelerimi ve o an tüm bunları düşünürken dakikalardır dikkatle annemi izlediğimi fark ettim. Bir an toparlanmak istesem de aynı sesin sahibi  ‘’İnci’’ diyerek durmamı söyledi. Annemin gözlerine anlamsızca bakmaya devam ettim. ‘’ Baban öldükten sonra elimde avucumda sizden başka hiçbir şey kalmadı.’’ Sessizlik. ‘’ Sebebini bilmediğim bir şeyden bana sürekli nefretle bakıyorsun.’’ Titreyen bir ses ve sessizlik. ‘’ Tamam bunu sorgulamayacağım. Eğitimine devam etmek istiyor musun? ‘’ Bu soru karşısında bir an gözlerimin büyüdüğünü fark ettim. Tabi ki de istiyordum, tamam burada bir Necla bulamayabilirdim fakat yine de o sıraların kokusunu almak derslerde yazı yazmak istiyordum. Hayalim olan mesleği, mimarlığı okumak güzel çizimler yapmak istiyordum. ‘’Evet’’ dedim kısık çıkan ama istek dolu bir sesle. ‘’Evet okumak istiyorum’’ Annemin yüzüne belli belirsiz bir kararsızlık yayılmıştı, sevindi mi üzüldü mü anlayamasam da çok geçmeden toparladı kendisini. ‘’ Bir iş buldum. Biraz zor bir iş. Ağır bir iş. Bana bir hafta süre verildi iyi düşünmem için. Çünkü bu işe evet dersem ölümüme kadar senet imzalamış olacağım. Bu işte her kadın çalışmak istemez, o yüzden işlerini garantiye almak için bu işin başından hayatının imzasını atman isteniyor. Tek olsam girmezdim fakat sen ve bir kardeşin var bir anne olarak sizi düşünmek zorundayım. Senin okuman gerekli. Çünkü ölüm beni bulabilir kardeşine sahip çıkman gerekli. Anlıyorsun dimi güzelim? ‘’ Başımı okşayarak söylediği son sözcük içimi ısıtmıştı. Ne işiydi ki bu? Hangi iş insanın hayatını isteyebilirdi? ‘’ İşin ne olacak peki anne’’ Kısa bir sessizliğin ardından annem gülümsemeye çalışarak ‘’ Bir fabrikada olacağım tatlım ağır yükler binecek omuzlarıma ama sorun değil’’ Daha fazla irdelemeyerek göz ucuyla anneme baktım ve gülümseyerek ‘’ Peki ya maaş ? ’’ dedim kısık bir sesle. ‘’ Çalıştığım kadarını verecekler, eve hiç gelemediğim günlerde bu çok artacak’’ Anlayamıyordum eve hiç gelememek mi? Biraz rahatlasak işi bıraksa bile olurdu. Fakat hayat vardı ölene dek çalışma imzası vardı. Bunlar beynimi kurcalarken çalışma isteğim kabardı. ‘’Buralarda benim de çalışabileceğim bir yer var mıdır?’’  Annemin şaşırmış gözleri beni süzüyordu, sonuçta çalışmaktan nefret eden biriydim. ‘’ Okul ve çalışmak ağır gelmesin sana? Ayrıca eve gelemediğim günlerde kardeşine bakabilecek Nuray diye bir komşumuzda yok buralarda. Ona senin bakman gerekecek.’’ Aslında haklıydı ama yine de çalışmam gerekliydi. ‘’ Hiç oluru yok mu?’’ Annem düşünür gibi yaptı. ‘’ Bilmiyorum İnci.’’ Pekala. Yoktu. Sessizce gazetenin üzerindeki kahvaltılıkları toparlamaya başladım. Acaba yeni okulum nasıl bir yerdi? Orada da bir Necla bulabilecek miydim? Sonradan gelenler hep dışlanırlar eminim aynı muameleyi görecektim. ‘’ Nakil işlemlerini Nuray teyzen halletmeye çalışacak, Eskişehir’e dönmeye gerek yok. Bugün halledebilirse yarın yeni okulunla tanışabilirsin. ’’ Bu düşünce hem içimi karartıyor hem mutlu ediyordu. Yeni insanlar tanımak güvenmek istemiyordum. Ben Necla’yı 15 senedir tanıyordum ve ben ona bile zor güvenmiştim. Nuray teyzemle Necla anne kız olmasına rağmen çok iyi anlaşırlardı ve bazen onları kıskanırdım. Aklımdaki düşünceleri torbaya koyarak hücrelerden birine ilerlemeye başladım ve kendimi sanki hiç uyumamış gibi yatağa attım. Gülümseyerek  ‘’Duş alabilir miyim? Yarın daha ilk günden çürümüş turşu gibi kokmak istemem. Onlar Necla değil. Bana alışmaları zaman alacaktır ‘’ Annemin kıkırdamasını duyar gibi oldum ‘’Tabi ki. Su ısıtayım banyoda örümcek ağları yoksa bu işi birazdan hallederiz. ‘’ Örümcek mi? Bu bile midemi bulandırmaya yetmişti. Küçükken yaşadığım bir durum vardı ve örümceklerden nefret ederdim. Uyurken ağzıma giren yavru örümcek dilimi gıdıklamıştı iyi ki onu yutmadan uyanabilmiştim. Bir süreliğine gözlerimi kapattım ve annemin sesi ayağa kalkmamı emretti. ‘’ Hadi İnci akşama kadar uyuyorsun suyu ısıttım kalkta bir duş al, örümcekler seni istiyorlar. ‘’ Bir an kusacak gibi oldum gözlerimi hızla açtım ‘’Anne yapma şunu.’’ Kıkırdamaya devam ediyorken hızlı bir hareketle banyoya yöneldim nihayet ki tahmin ettiğim gibi örümcek ağları etrafı sarmamıştı ve ağzımın içi de boştu. Soyundum. Annem dikkatle vücudumu izliyordu utanmıştım. Aslında annemde iki çocuk doğurmasına rağmen oldukça güzel bir fiziğe ve kalçalara sahipti. Annem kapıyı kapattı ve sıcak suyu bedenime dökerek rahatlamaya başladım. ‘’Ağda yapsan iyi olacak canım bacakların kötü görünüyorlar’’ Annem salondan sesleniyordu. Neyle yapacaktım buralarda market var mı onu bile bilmiyordum ağdayı bulsam öpüp başıma koyardım. İğrenç bir mahalledeydik. İçerden konuşma sesleri duyuyordum annem telefondaydı tek tük kelimeleri seçebiliyordum. Bir an içimde onu dinleme isteği oluştu. ‘’Anlıyorum..Ben tamam yaparım..Tamam diyorum güvenin bana..Pekala yarın saat 3 gibi görüşelim..Oldu tamam iyi günler’’ Pek anlayamasam da annemden şüphelenmek çok saçma olurdu sıcak suyu vücuduma bir kere daha gezdirdim. Saçlarım suyu özlemişti. Onları güzelce yıkadıktan sonra banyodan çıkarak odama yöneldim. Giyindikten sonra temiz hava için pencereyi açmak istediğimde o boyacı çocuğu gördüm birileriyle bir şeylerin alış verişini yapıyor gibiydi. Beni görmesini istemediğim için perdeyi direk çekerek anneme doğru ilerledim. ‘’Bir çocuk var.. Boyacı. Bizim evi izliyor. Şimdi de birileriyle bir şeylerin alış verişini yapıyor. Anne bu kim olabilir? Tefecilerden birinin oğlu? ‘’ Annemin gözleri bir anlığına kararsa da fazla uzun sürmedi ‘’ Ürkek davranıyorsun tatlım. Burada bizi onlardan kimse bulamaz. ‘’ Ne demek bulamaz? Biz onlardan kaçmıyorduk ki? Biz borçlarımızı da ödeyecektik? Bizi bulamaz da ne demek? Annem açık açık onlardan kaçtığımızı söylemişti. Böyle bir şey beklemiyordum. Bizim bir suçumuz yoktu ki neyden kaçıyorduk biz. Borçlardan mı? Ama evimizi bırakmıştık. Ben küçükte olsa sevdiğim içinde birçok anımın geçtiği o odamı bırakmıştım. Bütün borçlar evimizi yutmuştu, şimdi bizi de mi yutacaktı? Ne kadar olabilirdi ki bu borç. Bana bir şey söylememişlerdi bu konuda. Babam ne yapacaktı bu kadar parayı, derdi neydi. O yoksullukta babamın aldığı paralardan bir kuruş yemediğimize eminim. Peki ya nereye gitmişti bu paralar?

 

    FAHİŞENİN İNCİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin