YENİ OKUL

45K 180 49
                                    

Düşünceler insanı bazen gerçekten yoruyordu. Bedenim de bununla birlikte derin bir uykuya dalmıştı. Sabah alarmı kadar sevmediğim hiçbir şey yoktu, işte yine zır zır çalıyordu. Kalkmam gerekliydi fakat bu eski yatak bedenimi ruhumu her şeyimi zincirlere vurmuş gibiydi. ''Günaydın liseli. Kalkıp hazırlanman gerek korkunç görünüyorsun okula ilk günden bu halde gitmek istemezsin değil mi canım'' Annemin sesi düşüncelerimi yarıda kesti ve oflaya puflaya yataktan kalktım. Her yerim dayak yemiş gibi ağrıyordu. Daha önce hiç dayak yememiştim, ama annem babamdan çok şiddet görmüştü. Tatsız günleri düşüncelerimden kovarak banyoya doğru ilerledim. Ne kolay halledilmişti nakil işlemleri. Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum. Okumayı istesem de yeni okulumu görmeye hiç meraklı değildim. Dalgalı saçlarım gece kurutmadan uyuduğum için kötü görünüyordu. Birkaç fırça darbesiyle onları bir yola koydum ve banyodan ayrıldım. Ne giyecektim şimdi ben? Eski dolabımdan getirdiğim bir kot pantolon ve beyaz kazağı üzerime geçirdim. Havalar pek soğuk olmasa da Şubatı yaşıyorduk, Mart'a az kalmıştı. Mont almama gerek yoktu. Bir süre annemin ve Dilara'nın hazırlanmasını bekledim, sonunda evden çıkabilmiştik. Yolda devam eden rahatsız edici sessizliği annem böldü ''Sana bir şey söyleyeceğim.'' Anlamak istercesine başımı sürekli izlediğim kaldırım taşlarından kaldırarak yüzüne baktım ve annem devam etti ''Dilara bir süreliğine Nuray teyzenle yaşayacak. Sen de istediğin gibi bir işe girmiş olursun. Bizimle kalırsa bu evde mikrop kapabilir bünyesi çok zayıf. Durumlar biraz düzeldikten sonra onu geri alırız hı ne dersin? '' Şaşırmıştım. İlk defa Dilara'dan ayrı kalıyordum, lise tercihlerinde bile puanım başka şehirlere yetse de ondan ayrı kalmak istemediğim için gitmemiştim. Şimdi ise durumlar düzelene kadar küçüğüm evde olmayacaktı. Bir an itiraz edecek olsam bile annem haklıydı. Bu ev çok kötüydü burada mikrop kapacağına emindim. ''Olur haklısın. Peki durumlar düzelene dek hiç görüşemeyecek miyiz?'' Annem derin bir nefes aldı ve ''Bilmiyorum'' diyerek çaresizlik kokan bir nefesle beni cevapladı. Daha günün ilk saatlerinden moralim yerle birdi. Okula gelmiş sayılırdık. Oldukça büyük dev gibi bir binası vardı. Kendimi filin yanındaki bir sinek gibi hissetmiştim. Kısa olan boyum bu ihtişam karşısında daha da dibe batmıştı. Okulun müdürü olduğunu tahmin ettiğim iri, boylu poslu, esmer bir adam ağzı kulaklarında bize doğru ilerliyordu. Sanki kırk yıldır tanışıyormuşuz gibi neşeliydi. ''Merhaba efendim. Seher Hanım siz olmalısınız. Nuray Hanım sizden çok bahsetmişti. Ben Levent. Okulun müdürüyüm. Buyrun şöyle ilerleyelim. Odam koridorun sonunda. Bir çay içelim ve minik kızımızın nakil işlemlerini bir an evvel halledelim derslerinden geri kalmasın.'' Bu da neyin nesiydi şimdi. Ne demek minik kız? Tamam boyum kısa olabilirdi fakat sonuçta lise üç öğrencisiydim. Şebek gibi davranan bu okul müdürünü daha ilk günden sevmemiştim. Annemin konuşmasını bile beklemeden önümüzden ilerlemeye başladı. Sanırsam annemle aynı şeyleri düşünüyorduk ve birbirimize bakarak komik fakat bir o kadar da şeytani bir gülümseme fırlattık. İri adamın geniş odasına gelmiştik. Her yer siyah beyaz döşenmişti ne kadar da göz alıcıydı. Her ne kadar siyahı sevsem de benim rengim maviydi. İlerde bir odaya sahip olursam onu mavinin her tonuna boyayacaktım. Bunları düşünüyorken Müdür Beyciğimizin sözleri dikkatimi dağıttı ''Sen gidebilirsin. Sınıfın üçüncü katın sonunda 11-E sınıfı. Burada zaman öldürme.'' Minik bir kıza yakışır şekilde minik bir gülümseme fırlatarak koridora çıktım. Kendini bilmez gibi yürüyordum ve kimse umrumda değildi. Şimdi Necla olsaydı ne kadar da güzel olurdu buralar. Cennet olurdu bu okul. Adımlarımı yavaşlattığımı fark edince ruhumun bileklerinden tutup onu üçüncü kata doğru sürüklemeye başladım. İşte 11-E. Şimdi ne yapacaktım? Bütün cesaretimi toplayıp içinden kahkahalar yükselen sınıfın kapısını çalarak açtım bu kadar gürültüye sınıfta hoca yoktur diye düşünüyordum fakat yine de çalmıştım kapıyı, bir anda herkes sustu ve bütün gözler beni süzmeye başladı. Tahminim doğru değildi, karşı masada pos bıyıklı iri göbekli bir adam oturuyordu. ''Şey ben yeni nakil olmuştum da'' diyebildim sadece. ''Hoş geldin istediğin boş bir yere geçebilirsin.'' Sınıfta bana pis bakışlar atan erkekleri, arasında fısırdayan kızları umursamadan en önden bir yere oturuverdim. Ne kadar samimiyetsiz bir okuldu. Bizim sınıfa yeni biri gelse babasından tutun büyük halasına kadar mesleği sorulurdu oysa burada adımı bile sormamışlardı. Baba mesleği.. Bir an aklıma babam geldi ve içimde bir yerlerin cız ettiğini burkulduğunu hisseder gibi olmuştum neyse ki fazla sürmeden bunları ince bir ses böldü ''Merhaba ben Elif.'' Uzaylı görmüş gibi bana gülümseyen kıza saf saf bakarken kendimi zor toparladım. ''Merhaba bende İNCİ.'' El sıkışmanın devamı gelmemişti ikimizde bir şey söylemeden derse döndük. Bugün hiç bitmeyecek gibi görünüyordu bana bakarak fısırdayan tüm kızların üzerine ağız dolusu kusmak istiyordum. Geçmek bilmeyen 7 saat boyu o sıraya mıhlanmış gibi oturmuştum ve paydos zili çaldığında kıçım gerçekten ağrıyordu. Karnımın acıktığını ve rutubet kokan o evdeki eski yatağımı özlediğimi fark ettim. Bu sınıfın zenginleri bugün bana itici gözlerle bakmaktan başka hiçbir şey yapmamışlardı bakalım yarın neler olacaktı? Boya kutusuna kaçmış gibi gezen kızlar eminim çok çok zengin bir ailenin çocuklarıydı. Bu kadar zenginken ne diye devlet okullarının fakirhanelerini kirletiyorlardı anlamıyordum, kendimi beş kat daha fakir hissetmiştim. Okul koridorlarından aşağı inerken eve nasıl gideceğimi ya da evi bulup bulamayacağımı düşünüyordum. Okul dışına çıktığımda sokakların kalabalık olması içimi biraz rahatlatmıştı. Annemin ''burada bizi onlardan kimse bulamaz'' dediği saatten bu yana içimde hep bir kuşku vardı sanki birileri üstüme atlamak için bekliyormuş gibi bir şeyler vardı. Düşüncelerle hangi yoldan gideceğimi kestirmeye çalışırken bir an yolun saptığı yerde o boyacı çocuğu görür gibi oldum. İyice paranoyak olmuştum tabi ki de orada hiçbir şey yoktu. İçimden bir ses oraya gitmem ve bakmam gerektiğini söylüyordu. Şeytan daha kulağıma fısıldadığı cümleleri tamamlamadan yol bitimine doğru ilerlemeye başladım. Kalbimin atışını kulaklarımda hissediyordum çok çok hızlı atıyordu. Mantığım daha ufacık olan bir boyacı çocuğun bana bir şey yapabileceğini kabul etmezcesine bağırırken ben yolda ilerlemeye devam ederek adımlarımı hızlandırdım. İşte yol bitimindeydim. Çocuk yoktu fakat yerde ufak boya kutusu öylece bana bakıyordu. Ve üzerinde kısa bir not; ''ATTIĞIN HER ADIMI BİLİYORUM İNCİ ÖZTÜRK''

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 30, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

    FAHİŞENİN İNCİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin