Kulaklığında çalan ritme göre adımlarını atıyordu. Ayağına giydiği siyah botları, gri oldukça büyük duran hırkası ve vücuduna oldukça uyan pantolonuna bakılınca yorgun bir görünüşü vardı. Dikkatli bakıldığı anda ise dinlediği şarkıyı mırıldanışı, dans eder gibi adım atışları en önemlisi ise ışıl ışıl gülüşüyle süslenmiş yüzüne bakınca ise dünyanın en huzurlu yeri izlenimi veriyordu.
Sürekli gittiği köprüye adımlarını attı ve orda oturmuş kadının yanına gitti. Üniversiteye ilk başladığı yıl tanışmıştı bu kadınla. Başta sadece yere serdiği kitaplardan alırken belli bir zaman sonra konuşmak için bile yanına gider olmuştu yaşlı kadının.
"Ben geldim teyze."
"Çay ister misin oğlum?"
"Yok teyze. Bugün sohbet etmeye gelmedim maalesef. Kitaplarım bitti ve okula gitmeden hemen buraya uğrayıp bir tane alayım dedim."
Beomgyu eğilip kitaplara bakarken önüne uzatılan kitapla başını kaldırıp yaşlı kadına baktı.
"Bakma öyle. Bu kitabı al eşi benzeri yoktur dedi bugün bırakan kız."
"Eşi benzeri yok muymuş? Kandırmış olmasınlar seni teyze."
Beomgyu elini cebine atıp telefonunu çıkardı. Kitabın kapağında yazan adını arattı ama bir sonuç bulamadı.
"Nasıl ya?"
"Kız pek kandıracak biri gibi değildi."
"Peki. Alıyorum o zaman bu kitabı."
Beomgyu kitabı almış ve askılı çantasının ön gözüne koymuştu. Gün boyu dersleriyle ilgilendiğinden aklına gelmemişti ama akşam evine geldiğinde kahvesini içerken tekrar aklına düşmüştü kitap. Çantasını alıp içinden kitabını çıkardı ve odasına gitti.Yatağının yanında olan koltuğa kurulup ayaklarını karşısındaki çalışma masasına dayadı. Kitabın kapağını açtı ve okumaya başladı.
"Hüznün tanrısı.
Eski bir inanışa göre hüzün tanrısının sağ ve sol gözünden akan yaşlar yer yüzüne binlerce damla arasında saklanarak inermiş. Bu iki damlanın değdiği insanlar ise hüzün tanrısının lanetinden payını alıp ömür boyu hüzne hapsolurlarmış.
Ne zaman birbirlerini bulurlarsa hüzün tanrısının laneti etkisini yitirir ve mutluluk onları sarmalarmış. "
Okuduğu satırlardan sonra kapattı elindeki kitabı. Mutsuz olmaya çok meyilliydi Beomgyu. Bir an için bu inanışın gerçek olduğunu varsayıp hüzün tanrısı denen efsanevi yaratığa hakaret etmek istedi.
Akıttığı gözyaşı binlerce damla arasından gelip kendisine değmiş olmalıydı. Bu kadar karamsarlığın, şanssızlığın başka açıklaması olamazdı.
Yalnız yaşayan, ailesinin her ay gönderdiği parayla ev kirasını ödeyen ikinci kere dersten kalmış bir üniversite öğrencisiydi. Beş yıl öncesinde bölümüne birinci olduğunun bilinciyle girerken kimse ondan böyle bir çöküş beklemiyordu.
Ailesiyle arası iyiydi. Hatta ailesinin maddi durumunun da çok iyi olduğu bilinen bir gerçekti. Annesi defalarca onu geri çağırmış, istemiyorsan zorlama anneciğim demişti.
Bir bakıma doğruydu büyük bir istekle seçtiği bölümü okudukça nefret etmesine sebep olmuştu. İstediği şeyin mühendislik olmadığına emindi artık ama bunca yılı bir anda çöpe atmak çok zor geliyordu.
Şu an sadece kalan derslerini vermeye ve kitaplarını okumaya çalışıyordu.
Gökyüzünün bir anda beyaza boyanması ve şimşek çakmasıyla beomgyu kalkıp evdeki açık camları kapattı. Kendi odasının camını açtı. Seviyordu yağmuru.
Kapattığı kitabı açtı ve içine kendisinden önce kitaba sahip olan kişinin kurşun kalemle yazdığı şeyleri gördü. Yazı oldukça çirkindi. Beomgyu ne yazdığını anlayabilmek için kitaba iyice eğildi.
Hüznün bin damlası yağmur olup aktı gözden,
Yağmurdu kalpleri buzdan odalara çeviren...Yazılan şeyin altında ise sadece R harfi atılmıştı. Telefonunda arattı Beomgyu bu dizeyi merak edip ama bir sonuç çıkmayınca R kişisinin kendi sözleri olduğunu anladı. Altında ise başka bir cümle yazılmıştı.
Ya hüzün tanrısı iki çiftten birinin ölümüne sebep olur ve diğerini sonsuz hüzne mahkum ederse?
Ya hüzün tanrısı birine aşık olur ama mecburen diğer göz yaşını başkasına düşürerek aşık olduğu kişinin başkasıyla mutluluğunu izlerse?
Bunları hiç düşünmemişti Beomgyu. Gerçek bile olmayan bir kurguyu neden bu kadar ciddiye almıştı merak etti.
Ama R kişisinin yazmadığı üçüncü soruyu masasından aldığı kurşun kalemle kendisi yazdı Beomgyu.
Ya hüzün tanrısı sonsuz hüzne mahkum ettiği kişiye aşık olursa?
- B
Damlaların seslerini duyunca dışarı çıkmak istedi Beomgyu. Kalkıp hırkasını giydi. Şemsiyesini almadı yanına . Binlerce damla ile yıkanmak istedi sadece.
Sonbahar en sevdiği mevsimdi. Karın sadece ilk yağdığı zaman oluşan görüntüsü onu cezbediyordu. Yaz ise gerçekten içinden çıkılmaz bir sıcaklıkta onun için. İlkbahar ise polendi. Beomgyu polene dayanamazdı.
Sonbahar, sarı yapraklar, atıştıran yağmur ve müziği en sevdiği şeylerdi.
Evinden çıktı ve yağmurun altında durdu. Ellerini iki yana açıp yağmurun altında durmadan döndü. Büyük bir gürültüyle çakan şimşeğe kadar oldukça mutluydu. Ama şimşek çakar çakmaz korkuyla sıçradı yerinden. Daha fazla ıslanmamak için hızlıca evine girdi.
Ne yukarıdan onu izleyen Hüzün tanısından haberi vardı. Ne Hüzün tanrısının sağ gözünden akan yaşın binlerce damla arasından kendisine isabet ettiğinden, ne de sol gözünden akan damlanın değdiği kişinin az önce çakan şimşek yüzünden öldüğünden.
Choi Beomgyu sonsuz hüzne hapsolduğunu bilmeden yağmurun altında öylece durdu.
Okula giderken yağmur yağıyordu. Bir anda aklıma düştü böyle bir şey. Umarım beğeniriz..
Yağmurdan korkmayan Beom yazmak benim için oldukça garip.
İyi geceleeer
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Landice
FanfictionHüznün bin damlası yağmur olup aktı gözden, Yağmurdu kalpleri buzdan odalara çeviren...