Yüzyıllarca yukarıdan izlediği yeryüzüne ilk kez ayak basmış hüzün tanrısı, üzerindeki parçalanmaya yakın olan kıyafetlerle kalabalığın arasında yürümeye çalışıyordu. Üzerinde her zaman olan abartılı, muhtemelen yeryüzünde muadili olmayan kumaşlardan yapılan elbiseleri yerine bunlarla gezinmek utanmasına sebep oluyordu.
Kazağındaki yırtığı sol eliyle kapatmaya çalışırken üzerine akın akın gelen insanların arasında ezilmemek için bir sağa bir sola adımlıyordu. Tanrılar katında yürüdüğü yollarda iki kişi aynı anda denk bile düşmezdi. Kalabalık yabancısı olduğu bir şeydi.
Yukarıdan izlediği kadarıyla hatırladığı yolları geçip Beomgyu'nun evine varmak istiyordu. Karşısına çıktığında ne diyeceğini de, nasıl bir kimlikle yanında olması gerektiğini de düşünmemişti. Hüzün tanrısı olmasının kötü getirilerinden biri de buydu. Duyguları özellikle üzüntüyü o kadar derin yaşıyordu ki, öyle zamanlarda başka bir şey düşünemiyordu.
Kalabalığın arasından sıyrılmak için mağaza kenarlarında yürümeye çalışıyordu. Beomgyu'nun evine yakın olmalıydı çünkü ezberlediği yollar oldukça azalamaya başlamıştı. Omzuna çarpıp, arkasından söylenen insanlara bakmıyordu.
Uzun caddedeki son dönemeci döndüğü anda eve yaklaştığı gerçeği yüzüne vurunca kuruyan damağında dilini gezdirdi. Adımlarını yavaşlatıp ilerlemeye başladı. Ayaklarına bakarak yürürken ayakkabısında ki yırtık canını sıkmaya başlamıştı.
Lüks kıyafetleriyle gelmek mantıklı olmazdı zaten ama en azından normal kıyafetlerle gelebilirdi.
Ayağındaki yırtığa dikkat kesilmişken arkasından koşarak köşeyi dönen adamı fark edemedi. Adam hızını ayarlayamayıp yolun ortasında ayağına doğru eğilmiş olan Taehyun'a arkadan çarpınca geriye doğru düşüp yere oturdu. Çantasının içinden düşen şeyleri umursamadan hızlıca ayağa kalkıp yere düşmesine sebep olduğu yırtık elbiseli adama doğru eğildi ve elini uzattı tutması için.
Taehyun uzatılan eli tutup ayağa kalktığında karşısında aradığı adamı görünce geriye doğru sendeledi. Düşmesine izin vermeden Beomgyu tuttuğu eli sıkıca kavrayıp Taehyun'un tekrar düşmesini engelledi.
"Çok özür dilerim, acelem vardı göremedim sizi."
"Önemli değil, ben de seni arıyordum." Taehyun nasıl cümleye başlayacağını hiç düşünmemişti ama belli ki böyle başlamamalıydı. Çünkü Beomgyu ona oldukça garip bir bakış sunup tuttuğu elini de geri çekmişti.
"Kimsiniz ki siz?"
"Kalacak yerim yok."
Beomgyu karşısındaki adamın üzerinde gözlerini gezdirip şüpheyle kaşlarını çattı. Taehyun o an kıyafetlerinin de kendine bir ceza olarak böyle verildiğini anladı ve sorgulamayı bıraktı.
"Hırsız mısın?"
"Hayır."
"Sapık?"
"Sapığa mı benziyorum?"
"Sapıklar neye benzer ki?"
"Ne bileyim ben, böyle görünmezler en azından."
Eliyle üstünü işaret ederek konuşan Taehyun'a karşılık Beomgyu ona hak vermiş gibi başını salladı.
"Doğru. Gerçi sapık da sapığım demez herhalde. Suçlu falan mısın?"
Taehyun ne için bunca sorguya çekildiğini anlamamıştı.
"Yani bir suçum var ama burada aranan bir suçlu falan değilim."
"Başka bir ülkeden mi kaçıp geldin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Landice
FanfictionHüznün bin damlası yağmur olup aktı gözden, Yağmurdu kalpleri buzdan odalara çeviren...