Başlangıç tarihi
Hava karanlık ve soğuktu.
Harry koşuyordu. Kendisi nereye olduğunu bilmese bile, adımları onu götüreceği yeri çok iyi biliyor olacak ki onu tamamen yönlendiriyordu. Yetişmesi gereken bir yer varmışcasına koşuyordu. Ciğerleri patlayacak gibi hissetse bile duramazdı.
Engel olması gereken bir şey vardı. Eğer yetişemezse sonu felaket olacak bir şey. Harry ne olduğunu bilmese bile yapmak zorundaydı.
Karanlık sokaklarda hiçbir şey göremese bile bir kez olsun tökezlemiyor, tüm gücüyle koşmasına rağmen düşmüyordu. Zihni sürekli tek bir kelimeyi beyninin içinde haykırıyor, ona yapması gereken görevi sürekli 'yetiş' diyerek tekrar ediyordu. Harry yapmak zorundaydı.
Karanlık yolun sonunda içinde cılız sarı bir ışık yanan ev göründüğünde, mümkünmüşcesine adımlarını biraz daha hızlandırarak vücudunda kalan son enerji kırıntılarını topladı.
Yetişmek zorundaydı.
Ama bir sorun vardı. Ne kadar hızlanırsa hızlansın bir türlü eve ulaşamıyor, olduğu yerde saymaktan başka bir şey yapamıyordu. Sanki eve koşmasına rağmen ev de ondan kaçıyordu.
Evin içindeki ışık titreşerek biraz daha az yanmaya başladığında koşmayı keserek nefes almak için ellerini dizlerine yaslayarak bu kabusun bitmesini istercesine gözlerini sımsıkı kapattı. Uzun zamandır koşmaktan dolayı düzgün alamadığı nefes ciğerlerine saplanıyor, canını yakıyordu.
Hiçbir şeyden korkmadığını kendine hatırlatarak bakışlarını açtı. Karşısındaki eve son bir bakış atarak ciğerlerine derin bir nefes doldurdu ve tekrar koşmaya başladı. Ev bu sefer uzaklaşmak yerine sanki yardımcı olmak istiyormuşcasına yaklaştığında, evin içindeki ışık tekrar titreşerek biraz daha kısıldı.
Ev tamamen karanlığa gömülmeden yetişmesi gerekiyordu.
Sonunda evin kapısına ulaştığında kapıyı açabilmek için kapının kolunu tutsa bile, ne kadar çevirirse çevirsin kapı açılmadı. Sinirle bağırarak kapıdan uzaklaştı. Tüm gücüyle kapıya vurmuş olsa bile kapı açılıyor gibi gözükmesine rağmen aynı yerinde kalmıştı.
Kaç kez denerse denesin kapıyı açmayı başaramamıştı. Kapı kırılsa bile hemen eksi haline dönüyor, onu içeri almamak için adeta elinden geleni yapıyordu.
Kapıdan tamamen ümidini kesersek eve girmenin farklı bir yolunu bulmak için evin etrafını hızlıca dolaşmaya karar verdi. Sonunda evin arka tarafında arkasına kadar açık kapıyı gördüğünde ise, engel olamadan bir yaş yanağından aşağı dökülmüştü.
Hiç vakit kaybetmeyerek evin içine girdiğinde, ne aradığını bilmese bile bir şekilde bilinçaltı biliyor olacak ki, alt kattaki tüm odaları tek tek gezmeye başladı. Ancak hangi odaya girerse girsin odalar tamamen boş oluyordu. Boş bir oda aramadığına adı kadar emindi. Nereden geldiği belli olmayan ışık biraz daha azaldığında, zamanının da azaldığını biliyordu.
"Nerdesin?" Bağırışı evin içinde yankılanarak kendisine geri döndüğünde, son anda gözüne çarpan merdivenlere doğru koşarak aceleyle üst kata çıktı. Önüne çıkan koridor ikiye ayrılıyor, iki tarafında da bir sürü oda oluşturuyordu. Ani bir kararla koridorun sağ tarafına dönerek oradaki tüm odaların kapısını tek tek açmaya, aradığı şeyi bulmaya çalıştı.
Sonuç hüsrandı. Odalar bomboştu. Aradığı şeyi bulmaya bu kadar yakın olsa bile, bir o kadar da uzaktı.
Koridorun sağ tarafındaki tüm odalar bittiğinde aceleyle son odadan çıkarak tekrar koridora döndü. İşte o zaman koridorun tam karşısında duran kapıyı gördü. Kapı diğerlerinden çok daha hasarlı dururken, Harry'nin gözünde o oda hariç diğer tüm odalar bir anda yok olmuş, bedenine nereden geldiğini bilmediği bir enerjiyle karşıdaki kapıya doğru koşmuştu.
Neyse ki odanın kapısı ona evin kapısı gibi sorun yaratmak istemiyordu. Kapı zahmetsiz bir şekilde açılmış, Harry göreceklerine hazır olamadan kendisini bir odanın içinde bulmuştu.
Ve başını kaldırıp karşısına baktığında aradığı şeyi sonunda bulmuş olsa bile, biliyordu ki kendini kaybetmişti. Gördüklerinin etkisiyle bedeni kendisini taşıyamayıp dizlerinin üzerine çökerken, nasıl nefes alması gerektiğini dahi hatırlayamıyordu.
Hayatında gördüğü en güzel tonlu maviler artık donuktu. İnce dudakları mor rengine sahiplik yaparken, cilt rengi beyazın en acı tonuydu.
Diğer odalar kadar boş olmasına rağmen bu odayı diğerlerinden ayıran bir özelliği vardı.
Odanın tavanına bağlanmış bir ip, ve ipin öpücükler bırakılması gereken narin boyuna dolanmış, tüm nefes alışverişini kesen ipin diğer ucundaki boşluğa sallanan çocuk.
Başı kendisinden bağımsız olarak yukarı kalktığında, dünyadaki gördüğü her renkten güzel olan mavi gözlerin içine baktığında ise, evi aydınlatan cılız ışık son kez titreşerek tamamen sönmüş, evi sonsuz bir karanlığa bırakmıştı.
Geç kalmıştı.
• • •
Harry nefes nefese rüyasından uyandığında, bunun bir rüya olduğunu anlaması oldukça uzun zamanını almıştı. Gözyaşları kendisinden bağımsız olarak gözlerinden dökülürken, titreyen ellerinden bir tanesini alarak kalbinin üzerine bıraktı. Avucunun altındaki kalbi oldukça hızlı bir şekilde atıyor, alamadığı nefesini almasını iyice zorlaştırıyordu.
Nasıl olmuştu da bu kadar gerçekçi bir rüya görebilmişti?
Titremeye devam eden elleriyle komodinin üzerindeki telefonunu bulmuş, aklına gelen ilk kişi olan annesinin numarasını bularak ara butonuna basmıştı. O kadar çok korkuyordu ki, saatin kaç olduğunu umursayacak durumda değildi.
"Harry? Bir şey mi oldu tatlım?" Annesinin uykudan yeni uyanmış ve paniklemiş sesini duyduğunda, ağzından bir hıçkırık kopmasına izin verdi.
"Yetişemedim." Fısıltı tonundaki sesini annesinin duyup duymadığını bilmese bile, kelimeyi kendi kendine tekrar edip duruyordu. Yetişememişti.
"Harry, ne oldu bebeğim? Neye yetişemedin?" Hâlâ kafasının içinde oynamaya devam eden sahnedeki mavi gözler aklına geldiğinde, elini artık sessiz olabilmek için ağzına bastırmış olsa bile eli hıçkırıkları kesmek için yeterli değildi.
"Öldü. Benim yüzümden öldü anne. Hızlı olsaydım, yetişseydim ölmeyecekti. Yetişemedim." Sonunda hıçkırıklarını bir nebze olsun dindirmeyi başardığında kurabildiği en net cümle buydu.
"Ah... Harry, beni dinle tatlım. Sadece bir kabustu, tamam mı? Uyumaya geri dön her şey iyi olacak." Annesinin sözlerine her ne kadar inanmak istese de, hiçbir rüyanın bu kadar gerçekçi olmadığını bildiğinden ve uyanmış olmasına rağmen hâlâ her saniyesini bu kadar net hatırlıyor olmasından annesinin sözlerine güvenmiyordu.
"Seni uyandırdığım için üzgünüm anne." Telefonun diğer ucundan duyduğu iç çekişten hemen sonda duyduğu kıpırdanma sesleriyle birlikte araya giren sessizliği annesi böldü.
"Bebeğim. Önemli değil, tamam mı? Kendini iyi hissetmiyorsan yarın yanına geleceğim. Gelmemi ister misin?" Hiç düşünmeye bile gerek olmadığından, annesinin sorusuna sadece ağzından sessiz bir 'lütfen' dökülmüştü.
En azından aylardır içinde hissettiği boşluk hissini annesinin yanında olmasıyla bir nebze atlatabilecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Meet In Dreams//LS
FanficBuna rüya demek doğru olmazdı. Harry, her gece mavi gözlü çocuğun rüyasına girerek intihar ettiğini gördüğünde sağlıklı bir zihniyete sahip olmadığını biliyordu. Ancak sağlıklı olmayan; hiç tanımadığı bir çocuğu bulup ona yardım etmeye karar vermes...