2 Eylül
Sabah uyandım ve hayret! Bizim uykucu uyanmış da bize kahvaltı hazırlamış. Bugün de işe gitmeyecektim. Rahattım. Mutfağa girdim ve ciğerlerim nefis krep kokusuyla doldu. Aslında kızın günahını alıyorum. 2 gündür o kahvaltıyı hazırlıyordu. Normalde ölse yapmaz. Yurttayken habire uyuklar, bütün ayak işlerini bana yaptırırdı. İstemsizce sırıttım. Ama fark etti ve bana "Gerçekten oradan komik mi görünüyorum?" diye sordu. Hayır anlamında kafamı salladım. Ona dikkatle bakınca gerçekten komik olduğunu gördüm. Burnunda ve saçlarında un, yanağından süzülen domates suyu, büyük ihtimalle aşırırken dudağının kenarında kalmış peynirle çok komik duruyordu. Üstü başı kirlenmiş ve ayağı betona basmaktan üşüdüğü için üst üsteydi. Şimdi bir dokunsam dengesi şaşıp elindeki hamuru kafasından aşağı dökecekti. Kahkaha atmaya başladım. "Hani gülmüyordun sen!?" dedi sitem ederek. Ne diyelim? Mutfakta başarılı olmasada çok iyi bir dosttu ve kötü yemek yapmasına rağmen benim için uğraşıyordu. Onu gerçekten seviyordum. Benden hiçbir şey saklamazdı ve hep yanımda dururdu. Tabii üşenmezse. Kahvaltımı hızlıca yaptım ve dışarı çıktım. Biraz bisiklet sürmek bana iyi gelirdi belki...
Sonra eski yurttan 2 kişiyi gördüm gibi oldu. Bana dik dik baktılar. Kavşaktan dönüp yanlarına sürdüm bisikleti ve varınca bisikletten indim. "Aa... Bir şey sorabilir miyim?" dedim. "Sor." dedi kısa olan erkek. Adını ilke diye hatırlıyordum. "Siz Gökhan ve İlke misiniz?" dedim ikisine de bakarak. "Evet, Hazal?" dedi Gökhan. Kafamı salladım. "Vay be, ne günlerdi!" diye ekledi. "Evet, şey... Az önce bana neden tuhaf tuhaf baktınız?" dedim merakla. "Sana oyle gelmiş." diye atladı İlke. "Ah her zamanki gibi belli ediyor" diye düşündüm. "Neyse bizim işimiz var. Sonra görüşürüz Hazal." dedi Gökhan dişini sıkıp İlke bir şey diyemeden çekiştirerek. "Peki..." diye sönük bir ses çıktı sadece dudaklarımdan. Arkalarından bir süre öylece baktım. Zamanında ağabeyim gibileri. Tek çocuk olunca tabii... Tekrardan bisiklete atlayıp eve geri döndüm. Pelin'e İlke ve Gökhan'la karşılaştığımdan bahsettim. Uzunca sohbet ettik. Bir ara Gökhan'la aramız bozulduğu aklıma geldi. Hiçbir zaman nedenini öğrenememiştim. Sonra bu büyü bozulmuştu âdeta. Hatta beni daha çok korur olmuştu. Pelin'in ağabeyiyle baya anlaşırlardı ama sonradan nedense görüşmez oldular. Dışarıdan gelen yan flüt sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Babamın da yan flüdü vardı. Hatta onun sesiyle uyurmuşum. Hemen pencereye koştum ve adamın çalışını izledim. Yanında küçük bir kız elini tutuyordu. Etrafta küçük bir kalabalık toplanmıştı. Kimisi önlerindeki kutuya para atıyordu. Kıza bakınca bir an kendimi gördüm. Eskiden ben de böyleydim. Babam sokakta yan flüdünü çalardı ve ben o kalabalıkta kaybolacağım korkusuyla babamın elini sımsıkı tutar, başından ayrılmazdım. O kadar uzun süre bakmışım ki pelin yanıma geldi. "Ne o? Şimdi de eski günlerden bunu mu hatırladın?" dedi şakaya vurarak. Evet. Şimdi de eski günlerden bunu hatırlamıştım. Acaba neden unutmuştum? Gerçi önemsiz. Herkes bir şeyleri unutur sonuçta...
Soru 2: Hazal neden unutmuş olabilir? Bir nedeni var mı?
Soru 3: Gökhan ve Pelin'in ağabeyi neden bir anda limonu oldu?
***
Arkadaşlar bölümler mektup olduğu için kısa ve o yüzden şarkı koymuyorum. Okumayan size sevgilerle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
19 Gün
Mystery / ThrillerBenim adım Hazal. Bu mektuba her gün bir şeyler yazacağım. Ölümüme giden 19 gün. İsmimin anlamı doğduğum mevsimle bütünleşiyor. Sonbaharda doğdum. 9 Eylül 2000. 19 gün sonra öleceğim. Peki neden mi? Bunu hep beraber göreceğiz. Hey sen! Şuanda 39. k...