ilk ve son sayfa

1.5K 67 31
                                    

"
gözlerimi açar açmaz küçük bir kulube de kaldığım yeri terk ettim. savaştan sonra herkes kendi yoluna bakmaya karar vermiş benim gibiler ise hala tek tük kalmıştı. tek başımayım, bizim gibiler ülke olarak sayılmıyor. hep ulaşmak istediğim şeyler var ama ulaşılamazmış. herneyse ki kimse olmasa bile gideceğim tek yer orası olduğunu biliyorum. ayaklarım beni hep ona götürüyordu. busefer ne ile karşılacağımı merak ediyorum. canım yine çekmişti elimdeki kalan tek pis şeyi. sol elimdeki çakmağı yavaşca ağzıma bıraktığım dalı yakıp içime çektiğim dumanı saniyeler sonra serbest bırakıyorum. kulube benim değil o yüzden fazla kirletmemeye bakıyorum. yolun yürüdükçe kısaldığını fark etmiştim, neredeyse gelmiştim az kalmıştı. kapıya elimi bir hızla vurmuştum art arda. kapının ardında yakınlaşınca sesi artmaya başlayan ayak sesleri duyuyorum. kapıyı en sonunda kilidiyle açıp, "seni arıyarak ömrüm geçti telefonuna neden bakmıyorsun", sesi sinirli ve öfkeli bana bakmıyor, ama elini uzatmış bekliyor. gözlerim vucudunu süzüyor istemsizce ve kollarında ve boynundaki sinirden oluşan kaslarındaki damarlara kayıyor. bakmamayı red ediyorum. yaptığım yalnıştı ve hala devam ediyorum. sonunda gözlerim gözleriyle buluştu, ama o bana bakmamıştı bile. sorgulamamıştım ve havada kalan elini tuttuğum an beni içeri çekmişti. "telefonuma bakamadığım için üzgünüm delirmene gerek yoktu", sakince elimi bırakmıştı. içerisi berbattı heryer leş gibi sigara kokuyor, midem kalkmıştı, yerlerde izmarit ve kırık dökük cam parçaları var. Türkiye yavaşca yere çömelip oturmuştu, "koltuklar pis gel yere otur", diyip yanına işaret etmişti. bana hala bakmamıştı. ne yaşıyor bilmiyorum. çok geriliyorum. elimi koltuğa sürdükten sonra elimin bi kilo toz içinde kalmasını hayranlıkla izliyorum. umrumda olmasa bile sağlık açısından kötü olduğuna dair kanıtım yoktu, ama yaşanılmaz bir ortam olmuştu evi. "ee kalacak yer bulamadın, buraya geldin,bundan sonra ben temizlik falan yapmıyacağım gördüğün gibi de hiç yapmıyorum. İster git ister kal umrumda bile değil.", bunun sorunu ne hala anlamıyorum. bi süre sessizlikten sonra. "birşey söylemiyecekmisin?" diye sormuştu, kaçıncı sigarayı yaktığını bilmiyorum ama bi şarkı açıp müziği sonuna kadar açan öküz gibi bağırarak eşlik ettiğine şahitim. sesi güzel ve komikti. bende sıkılmıştım doğrusu elimi sırtına götürüp omuzlarını sıkmıştım ki birden bire durup şarkıya eşlik etmeyi bırakmıştı. "aptal balık neyapiyorsun?", bir tepki vericeğini düşünmemiştim sıradan herzamanki yaptığım bir hareketti ona karşı. şimdi ise saçma sapan sorular soruyor ve sinirimi bozuyor, neden sinirimi bozuyor çünki gözlerimin içine bile bakmıyor. "hoşuna mı gitti rakı? dur biraz daha iniyim", herzamanki gibi onunla oyniyorum o da 'yapma', 'bırak', 'dursana' gibi tepkiler veriyordu. busefer ilk defamış gibi durup dururken sorgulamıştı. ellerim gittikçe daha sert ama zevk vererek omuzlarından aşağı inip çıkıyor. sonunda ellerim karnında geziniyordu, belinde hafifce güneşler çiziyordu parmaklarım aşağa doğru inip tepkisini görmek için ellerim ısrar etmişti. dünden bekliyorlar. karnı kaslıydı, vücudu gibi ellerimin hoşuna gitmiyor da değil. "balık.." sessizce bana verdiği takma isimi kullanmıştı, aslında yapma derdi, ne yaşıyor bu. ellerim gittikçe merakla ve hızlanan daireler çizerken kaslarının üzerinde, belinden aşağa inip sadece birkerecik yüzüme bakması için ön kısmına girmişti. tam pantolonun içine götürücektim elimi, ellerimi tutup "neyaptığını zannediyorsun?" diye sinirle tepki vermişti. sinir mi bilmiyorum ama daha fazla endişe ve korku gözlerinde belirlenmiş, hala bana bakmıyor, karşındaki duvara bağırıyor. beni görmek mi istemiyorsun, yoksa görmüyormusun türkiye. "benimle konuşurken gözlerime bak", bıkkın bir ses tonuyla çıkmıştı içimden. hak ediyor, ama hala bakmıyor duvarı seyrediyor. "senin derdin ne benimle?", önüne geçmiştim ellerim artık pantolonunda değil, kucağımda. sırıttı, "bakıyorum", diyip gözlerini kapatmıştı. orospu çocuğu. bir an gözlerini açtı, gözleri gözlerime hariç heryerime bakıyor. ellerimi gözlerinin önünde sallıyorum. tepki olarak bir cevap alamıyorum. hala üzerime dalmıştı. "bana bak", sesimi yükseltip süzüyorum onu. Dalmış gözleri üzerimde sanırım. "aptal aptal konuşma, buraya kalmak için gelmiştin değilmi, istediğin kadar kaliyorsun benimle. ama sana veremiyeceğim birşeyi benden isteme.", bu da nedemek oluyor şimdi. gülümsedim "yalnış anlamışsın sanırım o anlamda bak demiyorum,-", derken lafımı kesti ve araya girmişti bile. gözleri simsiyahı bir hal almış, eskisi değildi. neden farkına varmamıştım şimdiye kadar, yoksa düşündüğüm şey miydi başına gelen savaştan sonra. sinirle ve öfleyle ama kızmadan bağırmadan, "hiçbirşey görmüyorum" kelimeleri ağzını terk etmişti. en son duymak istediğim şey bu mu bilmiyorum. aklımdaki neden bakmamasını sorgulayan soru işaretler yok olmuştu, yerini ise şaşkınlık ve merak ve endişe almıştı. "anlamıyorum, nasıl göremiyorsun.", dedim şaşkınlıkla. "Siktiğimin savaşı yüzünden artık göremiyorum!" demişti delirircesine, "türkiye..", nediyeceğimi bilmiyorum. nezaman iyileşir, nasıl olmuştu, kim bunu ona yapmıştı, bilmiyorum. "sakin olmayı deniyebilirsin, kendini nasıl hissediyorsun? diğer duyu organların çalışıyormu-", ve bölmüştü yine, "balık ne olur sus başım ağrıyor, körüm işte, savaş sonrası ne oldu bilmiyorum geçmişi de pek hatırlayasım yok. yorgunum sadece, bir ay içerisinde düzelir gözlerim.", elini tuttum. "emin misin?", "evet korkmana gerek yok" cevabını vererek susmayı tercih etmişti. kötü bir sessizlik değil havayı saran, daha çok merak ve şaşkınlıktı. aklıma gelen en fesat fikiri uygulamam için kimsenin ödemesine gerek yoktu. gözlerim hep onu süzüyor ve istiyor, garipti bu istek. sadece dudaklarına dokunmak istiyorum, beni ona iten birşey var, ne bilmiyorum ne biliyorumki. küçükken de kalbim bu hızla çarpmıştı, ben yokken o dünyadaymış derler, ozamanlar çocukken kölesiyken kalbim böyle çarpmıştı, beni dışarda bulup içeri almıştı. sohbeti güzel, gülüşü güzel, vücudu heykelmiş sanki. şimdi evini beğenmesem bile sırf seninle aynı evde kalmak için burdayım. damarlı ve büyük ellerinin üzerimde gezdiğini hayal ederek kendimi tatmin etmiştim. her gece onun adını inlemiştim, ama hala daha çok istiyorum. haberin varmı yokmu bilmiyorum ama bakışlarını ozamanlar hep kaçırmakla geçindiğini hissettim. bu yüzden her fırsatta yanaşmıştım ona, ten ile temas kuruyor yada şakalarımı ve lafımı alttan alttan bel altı şeyler söylerek ağzından laf almaya çalışmışlığım çoktu. şu an ise o anlardan biri. müziğin sesi hala yandan çalıyormuş, beni hayallerimden ayırmaya başarmıştı. "savaş nasıl geçti hindi? dün gece aradığımda sesin yorgunmuşsun gibiydi", sormuştum cevap olarak tabii ki de "bana türkiye demen gerektiğini daha kaç kere hatırlatmalıyım? bikere de benim sözümü dinle." omuzlarımı basitce silkeledim ve onu duymamazlıktan geldim. görmeyen birisine de bunu yapmazsın. aklımdaki o güzel fikir geri gelmişti ve,"çok yorulduysan sana masaj yapabilirim. biliyorsunki ellerim çok beceriklidir benim." diyerek iyice yaklaşarak ince ve uzun parmaklı ellermi karşımdaki türkün geniş omuzlarına yerleştirmiştim. "sadece bu ortak yönümüz", söylenip sırıttı. kendini bana teslim etti, gülümsedim. son birşeyler gevelemişti. Ellerime aldığım sert omuzları okşarken karşımdaki ise yavaşca gözlerini kapatmış, ufak mırıltılar ederek arkada çalan şarkıya eşlik ediyordu. Bi süre devam ettim ama aklımdaki sinsi fikir ağır bastı. kıkırdadım ama bu sefer beni sorgulamamıştı. bu demekti ki sinsi planımı devam ettirebilirim rahatca. ellerimi türkiye'nin omuzlarından aşağılara yavaşca göğüs tarafına doğru kaydırmaya başlamıştım, bir yandan da ellerimle yaptığım o harekete devam ediyor, birden harekete geçip önümdeki bedenin ne olduğunu anlamadan kucağına yerleştim. türkiye anında gözlerini açıp o simsiyah gözleriyle beni görmesede hayal etmiş gibiydi. "balık, neyaptığını sanıyorsun sen? kalk" ,bu nu demesiyle biraz daha yerleştim kucağına. "masaj istemiştin, bilirsin ki masaj sadece omuzlara yapılmıyor." Farkında varmadan yalnış biryerinde oturup kıpırdanıp duruyorum, yine yerimde durmakla yetinememiştim. "balık! beni deli etme bi kere de in üzerimden çok ağırsın nefes alamıyorum", şakasına sinirle söylüyordu, çöp pipeti kadar zayıfım,nerem güzel olabilirki. inadına daha da bastırıyorum kendimi ona. altımda nedense birşey bana bastırıyor, ne olduğunu ilk anlamamıştım. dur. türkiye'nin sertleşmesine sebep olmuştum. "kalk kucağımdan in dedim!", ciddi konuştu. ama ben daha ciddiyim. altımdaki sertlik gittikçe büyüyor hissini vermişti. "ama burası öyle demiyor rakı", bunu dediğim an ellerimi arkamda çaprazlanmış birşekilde bulmuştum, türkiye'nin elleri bileklerimi sabitlemişti çapraz bir şekilde sırtıma. "amacın ne yunan? buraya geldiğinden beri bana yakınlaşıyor bana utanmadan bel altı şeyler diyor ve geceleri aradığında adımı inim inim inliyorsun duymamazlıktan geldiğim çoktu. amacın kendini bana siktirmek mi ha? kendini bir sürtük gibi becertmek için mi çabalıyorsun? tamam, eğer istediğin buysa sana severek veriyorum.", bi an düşünmeye fırsat bulamadan sadece beni kollarımdan tutup kucağına çektiğini hissetmiştim. dudaklarım açıkken kapanmıştı anında türkiye'nin ile. beni öpüyor. türkiye dudaklarımı yiyiyor, diliyle ağzımın içini talan ediyordu. bunları yaparken de bi yandan benimle kucağında merdivenleri çıkıyordu. görmese bile hissedebilmişti eliyle yokladığı da olmuştu. nereye götürdüğünü o an pek bilmesemde tek bildiğim şey ağzımdan dili ayrılmamıştı. yiyişiyorduk yatak odasına götürdüğünü düşündüğüm yere kadar. beni kibarca yatağa koyarken, nefes alma fırsatını yakalamıştım, ki, kendisi de bacakları aralık bir şekilde yatağa yerleşmişti. "soyun greece" bana gerçek ismimle hitap etmişti. sesi kesik ve kalındı, az önceki cesaretim kaybolup gitmişti yerini sadece tüylerimin ürpermesi gelmişti. ilk üzerimdeki tişörtü çıkarıp yere bırakmıştı. altımda çok bol gelen bir şort var, ellerini altımdaki koyu gri renkli şortumun kenarlarına koyduğunda türkiye'nin kalın sesi odada yankılanmıştı. "o kalsın, gel şimdi kucağıma." benden büyük olanın sözüne uyarak çoraplarımı çıkarıp,şortlar hariç, türkiye'nin önüne gelerek tek bir şey beni durdurmuştu. beyazdı. "sence benim kucağıma oturmayı hak ediyormusun,hm? o yaptığın yaramazlıkların bir bedeli olmayacağını mı sandın bebeğim? seni bugün güzelce eğiterek uslu yapacağım. şimdi yüz üstü uzan kucağıma." bi an ne istediğini anlamıştım ve ürpermiştim, ama bir yandan da hoşuma da gitmişti. kalçalarımın onun bütük avuçlarıyla temas etme fikri aslında hiçte fena değil. o iki kes söylemeden kalçalarımın tam onun önünde olması hizzasında ile yüz üstü uzandım. türkiye'nin elleri şortumun ucundan aşağı çekmek üzereydi ki, gördükleriyle sızlanmış olmalıydı.,"bebeğim bukadar mı arsız? yanımda utanmadan çamaşırsız gelecek kadar.. doğruyu söyle benim için her an, her zaman ıp ıslaksın değilmi?" diye sormuştu,doğru söylüyorsun diyemiyorumki, eli kalçamı yavaşca okşarken yüzüm az kızarmıştı. birden kalçamın sağ kısmına sağlam bi şaplak attı. "cevap ver." istemsizce bir garip ses çıkarmıştım. canımın yanması ile, "evet ben senin için her an, her zaman ıslağım." zar zor nefes alıp vermekle meşguldum şortumu indirmişti, ereksyonumun olduğunun farkına bile varmamıştım. "o küçük penise sahip çıkamıyor musun ha? hahah böyle davranmam seni azdırıyor mu yoksa? ne o? sana sağlam bir ceza vermenin vakti gelmiş artık. sadece say, yüksek sesle." alaycı birşekilde gülmüştü, bi yandan bi acı daha hissediyorum, attığı ikinci tokadı diğer kalçamda hissetmiştim. sesi yankılanmıştı. canım çok yanmıştı, gözlerim yaşarmaya başlamıştı. ağlamaklı zayıf sesimle bir diye saymaya başlamıştım. devam ettikçe canım daha fazla yanıyor acıdan bağıracak kuvvetim kalmamıştı. onbeş diye sayarken aletime index parmağıyla vurduğu için son gücümle bağırmamla son bulmuştu. yüzüme nefesi yaklaşmıştı niye bilmiyorum ama "iyimisin balık?" dediğini duymuştum, sesi kıyamamış gibi geliyordu. kalçamı okşadığını hissediyorum. "iyiyim, türkiye" dedim nefes nefese. ellerini yüzümün bir yanını okşayarak "aferin aşkıma" diyerek kısa bir süre sonra yine sahiplenmiş otoriter tavrına geri dönmüştü. beni dizlerinin üzerinden kaldırıp "ağzını gevezelikten sonra başka birşey için kullanma vakti geldi, diz çök ve bekle beni." kapının arkasına astığı bir kravatı eline almış üzerime doğru geliyordu. lütfen olmasın. düşündüğüm şeyi yapmaz umarım. "türkiye onu istemiyorum lütfen sadece bir kereliğine beni dinle." en korktuğum şey bu. Türkiye'nin böyle şeylerle ilgilendiğini ilk kes keşfediyorum. ilk defa beni dinleyerek kravatı rastgele bir yere attı. tam önüme gelip durdu, kemerinin tokasıyla oynayıp zarif ince deri kemeri boynuma tasma gibi dolamıştı, yüzümde baş parmağıyla gezindiğini hissediyorum. işi bitince kemeri alıp yavaş ama sertçe sağ sola salladı. benim yüzümde o yöne gittiğini hissetim. pantolonunu çıkarıp tek çene ucumdan kavramıştı "ağzını aç ve dilini çıkar bakayım" dilimi çıkardığım an tükürdü ve çenemi kapatmıştı. Yutkundum "uslu bir çocuk olmaya başladın,hm?" , içimden geliceğini beklemediğim birşekilde "senin için.." düşünmek yerine söylemişim. türk, eğildiği yerden geri kalkıp yatağa yerleşti. beni de kemerin ucundan tutarak dört ayak üzerinde aralık olan bacaklarıma yaklaştırdı. "ne yapman gerektiğini çok iyi biliyorsun bebeğim, işini iyi yapabilirsen eğer sana belki bir ödül verebilirim." Karşımdaki siyah iç çamaşırı gördüğümde büyük olduğunu fark ettim, gerçektende çok sertti. küçük bir nefes aldıktan sonra elimi çamaşırına sokup aletini sol elime alıp çıkardıktan sonra dilimle kedi gibi ucunu yalamıştım. düşündüğümden daha da büyüktü. türkiye'nin ağzından sesler geldiğini duyabiliyorum. çok bekletmemek adına aletini hemen ağzıma almıştım, sıcak ağzımın içinde onun kalın ve uzun aletin etrafını dilimle yuvarlark hareketler yapmaya başlamıştım. bi an kafamda türkiye'nin eli kontrol altında olduğumu hissetim, ağzımı becermeye başlamıştı. umursamaz bi şekilde sert hareketler yapıyor bi aralar git gel yapıyor. ağzımdan tükürük akmaya başlamıştı. gözlerimde yaşlar biriktiğini fark ettim, yüzüm büyük ihtimalle kızarmiyacak kadar kızarmıştı. ısıyı yüzümde hissedebiliyorum. tadı güzel, türkiye bunu fark ettiği an geri çekilmişti. bir kaç saniye nefes almama izin verdi piç, ama anında yine boğazıma kaymaya başladığını hissetim. ağzımın içinde yer bile bırakmamıştı, her yere temas ediyordu. nefes almam neredeyse tamamen engellenmiş gibi. gelmeye yakın olması lazım ki yavaşlayıp ağzımdan çıkarmıştı ve kendisini yüzüme karşı okşamaya başlamıştı. yüzümdeki menileri baş parmağıyla toplayıp ağzıma verdikten sonra. bedenim onun bir bacağı altında arasında kalıcağım şekilde üzerime çıkıp dudağıma kapandı. her nefesimde beni yemişcesine öpüyor. diliyle ağzımın her yerinin tadına bakmıştı, keşfediyordu. hayatımda aldığım en iyi tat bu. dişleriyle alt dudağımı ısırıp kanatıp daha sonra ise akan kanı yalayarak temizlemişti. dağınık bir şekilde öpüşmeye devam ettik sadece dudağımı değil etrafını da yalayıp emiyordu. bekletmek istemesek bile aramızda nefes için ayrılmak zorunda kaldığımızda ince bir tükürük bağı bırakarak çekilmiştik. son bir kes dudaklarımın üzerinden diliyle geçti. eline tükürüp penisimi ıslattıktan sonra boynuma yönelmişti. sert dil darbeler ve ısırıklar içinde kalmıştım. ıslak sesler bırakmıştım kendimden. göğüs uçlarımla oyniyor, iki parmağıyla sıkıştırıyordu. artık inlemekten hariç bir şey yapamıyordum. bunu birçok kes hayal etmiştim ama hayalimden bile güzel olduğunu bilememiştim. heryerime ayrı bir sanat eseri bıraktıktan sonra, "ellerinin ve ayakların üzerine, kalçan havada." demişti hemen denine uyarak geçmiştim. ellerimi tutup sırtıma sabitlemişti. ıslak parmaklarını deliğimin etrafında hissetmeye başlamıştım. kahkaha attığını arkamda işitmiştim,"kaç kere beni düşünüpte kendini becerdin de bukadar gevşedin hm?" yalandı, ama benim isteğimi nedense arttırmıştı. bu edepsiz sözleri alaylı davranışları onunla kavgaları bile çok seviyordum kabullenemesemde hep sevmiştim. bi an penisimin ucunu emdi ve sonra bacak aralarımı ısırıp emmeye başlamıştı. ve anında dudaklarıyla dili deliğimi bulmuştı, kafamı yatırmış istemsizce."orası.." diyip mırıldanmaya başlamıştım. kalçama vurup "rahat dur" diyip deliğimi emmeye, yemeye başladı. birkaç saniye sonra türkiye'nin geri çekilip kendisini çekiştirdiğini işittim. sırtımda göğsünü yaslamasıyla bana kendisini saplamıştı. içime çok garip bir his doğmuştu. daha önce hiç hissetmediğim gibi. ağlamaklı birşekilde ağzımdan sesler çıkıyor, sakinleşemiyordum bitürlü canımın yanması mı, yoksa onun benimle olması mı. ensemi sakinleşmem için emmdiğini hissetmiştim. ensemi yalamış sırtıma doğru ve git gelleri başlamıştı. hızlı nefes alış verişlerle, yatağın gıcırtımasıyla gittikçe herbirleştiğimizde çıkartığım o ses vardı, kendimden çıkacağını bilmediğim sesler bile vardı. bi yerden sonra iyi hissetmeye başlamıştı. ve kendi dediğim şeye inanamaz olmuştum, "türkiye lütfen, lütfen daha hızlı!" içimde bir noktayı vurmuştu. oraya vurduğunda karnımda bir düğüm oluşuyordu ve aklımdaki herşey bi anlığına silinmişti. sadece o noktaya vurmaya başlamıştı. ve anlamadığım tarafı ise iyi geliyordu. bilincim gitmek üzere. elimdeki çarşafı daha çok çekiştirmeye başlamıştım her gridiğinde. mümkün olamadığı kadar hızlanmıştı. "gelicem, siktir! çok fazla.." penisime elini atıp yavaşca çektiğini hissetmiştim. kendisi de içimde gittikçe büyüyordu. devam etmişti gelmeye yakın olsam bile. orgazmın verdiği hassaslığın aşırı zevkine dayanamaz olmuştum, belime sarılan kollardan kurtulmaya çalışıyordum durması için yoksa yüreyemez olucağım. arkamdaki büyüyün de gelmeye yaklaşmasıyla son içime gömülmesiyle menilerini içime doldurmuştu. hala yavaşca ve rahatca git gel ediyordu düzensizce. sonunda sıkı deliğimden çekilmişti. kendimi yatağa salmıştım ikimizde birbirimizin yüzüne yüzleşmiş nefes nefese kalmıştık. bacaklarımın arasında sıcak birşey hissetmiştim. umarım bunları ileride de yaşarız, gözlerin gördüğünde türkiye. arsızlaşmayan bir tavirla kendisini yanıma yatağa atan türkiye'nin kucağında yerleşmiştim ve ellerimi ensesine dolamıştım yorgunca. türkün nefesleri ile karşılaşmıştım.

"rakı yaramaz bir ülke olduğumu söylemişlerdi, yaramaz bir ülke nezamandır beri bir turla doyuyor?"

______~

eskisi gibi gülmeyeceksen, kalbime senin için atmaması gerektiğini söyliyebilirim

ama onu ikna edebileceğimden emin değilim

2455 kelime
yazdığım ilk smut,
kötüyse üzgünüm
okuduğunuz için teşekkür ederim

Türkiye x Yunanistan (Tureece)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin