Ozan elinde çaydanlıkla bahçeye çıktığında Tarık hoca da masaya tabakları koyuyordu. Sonunda kahvaltıya oturduklarında Ozan'ın az önce kahvaltı için duyduğu istek tamamen gitmişti. Çayından bir yudum aldı. Hiçbir şey yemek istemiyordu. Tarık hocanın kendisine baktığını görünce zorla da olsa ağzına bir iki lokma götürmüştü. Sonunda Tarık hoca daha fazla ısrar etmenin bir şey değiştirmeyeceğini anlayınca söze girdi.
"Bu kadar karalar bağlama. En azından yaptığın hatayı erken fark ettin. Hem insanların karakterini yaptığı hatalar belirlermiş. Sen mesela, bundan sonra anlamadan dinlemeden hareket etmenin nelerle sonuçlanabileceğini artık biliyorsun. Aynı hatayı tekrar yapmayacaksın. Değil mi?"
Ozan usulca başını salladı. Aynı hatayı yapmazdı yapmasına ama bu hatayı nasıl düzelteceğini bilmiyordu. Sıkıntıyla iç çekti.
"Hocam ben her şeyi nasıl düzelteceğimi bilmiyorum. Kimseyi kırmadan bu işi çöz diyorsunuz ama ne yapsam hangi yolu seçsem birisi mutlaka üzülecek benim yüzümden."
"O zaman en hasarsız yolu seçmelisin. En çok kimin üzülmesinden korkuyorsan onu üzmeyecek bir yol bulacaksın. Gerekirse kendin üzüleceksin."
Ozan başını salladı, kahvaltı bitiminde sofrayı toplamak için yardım etti daha sonra hocasına teşekkür edip ayrıldı. Arabasına biner binmez telefonunu açtı. Bir yerden başlaması gerekiyordu ama önce dün neler olduğunu öğrense iyi olurdu. Rehberde aradığı kişiyi buldu ve arama tuşuna bastı. Telefon daha kulağına götürmeden açılmıştı.
"Abi neredesin sen? Dünden beri seni kaç kez aradım biliyor musun?"
"Bilmiyorum ama sanırım tahmin edebilirim Musa. Bana dün neler oldu anlatman lazım."
"Düğününden kaçtıktan sonra yani."
"Evet Musa. Sonra iğnelersin beni, şimdi acil ne olduğunu öğrenmem lazım. Ne söyleyip düğünü iptal ettiler? Herkese ne söylediler?"
"Düğünü iptal etmediler abi."
"Ne demek iptal etmediler? Musa. Dün ben gelmedim. Nasıl iptal etmediler?"
"Çınar davetlilere düğüne gelirken ufak bir kaza geçirdiğini, hastanede olduğunu ama durumunun iyi olduğunu söyledi. Ha bir de düğünü ileri bir tarihe ertelemek zorunda kaldığınızı."
"Tamam, tamam Musa sağol. Böylesi daha iyi olmuş."
"Ne demek iyi olmuş? Abi gidip gerçekten evlenmeyeceksin değil mi?" Musa gerçekten bazen Ozan'ın yakasına yapışıp sarsmak istiyordu. Arada bu kadar gönül borcu olmasa en iyi arkadaşım demez yapardı da muhtemelen.
"Hayır tabii ki Musa. Sadece bu işi daha hasarsız halledebileceğim demek bu. O kadar. Dinle şimdi beni. Ben gidip Çağla ile konuşup bu durumu çözeceğim. Sonra Esra'nın yanına gideceğim. Ama önce onun iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Öğrenip bana haber verebilirsin değil mi?"
Ozan'ın cevabıyla rahatlayıp onu boğmaktan vazgeçen Musa yanıtladı. "Ayıpsın abi olmuş bil."
"Tamam görüşürüz o zaman."
Ozan telefonu kapattı. Tam arabayı çalıştıracakken telefonu çaldı. Ekranda annesinin ismini görünce sıkıntıyla iç çekip telefonu açtı.
"Efendim anne."
"Oğluşum. Oğluşum neredesin niye kapalıydı telefonun dünden beri? Seni ne kadar merak ettik biliyor musun? Ne oldu, ne kazası geçirdin, iyi misin bir şeyin var mı? O Musa'ya sordum hangi hastanedesin diye ama cevap vermedi ben ilgileniyorum dedi kapattı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hatıralar
FanfictionEsra ve Ozan'ın hikayesini on birinci bölümden itibaren baştan yazıyorum. Ozan düğün günü Zeyno'dan gerçekleri öğrendikten sonra ne yapmalıydı? Hikaye nasıl devam etmeliydi? İşte benim görmek istediğim #EsZan