Gün doğumunu karşılayan sarayın balkonunda prens ve onun sevgili şövalyesi yan yana oturuyor ve manzarayı izliyorlardı. İkisi de bir uçurumun kenarında yürüdüklerinin farkındalardı, aralarındaki bağın hangisine daha çok zarar verdiği bariz gibi görünse de durum esasında hiç de öyle değildi. Sevgileri hem hiç haddini aşmamış hem de tüm sınırları yıkmıştı, bu kadar zıt olmalarına rağmen birbirlerini ölçüsüz bir güzellikte tamamlayan daha değerli bir çift yaşadıkları yüzyıl içerisinde bulunmuyordu.
Sarayın altın şövalyesi, çocukluğundan itibaren kraliyete büyük bir sadakatle bağlı olmuş ve prensin en gözde dostluğunu kazanma şerefine nail olmuştu. Lakin bu ilişkinin dostluktan öte olduğunu sadece ikisi biliyordu ve bunu sonsuza dek saklayabilecekmiş gibi hareket etmeleri çocuksu bir saflık taşıyordu. Jeon Jungkook, kar ve kış demeden atının üstüne atladığı gibi prensi için kanamaktan ve kanatmaktan hiç geri durmamıştı. Krallığa yaptığı önemli hizmetlerin ardı arkası kesilmediğinden hem dostu hem düşmanı çoktu ve o tüm bunları keskin zekası ile ayırt edebilecek kadar da kurnazdı.
Gardını bir tek prens Kim Taehyung'a karşı düşürüyor ve esaretten mutlak bir şekilde nefret etmesine rağmen hürriyeti için savaşabilecek yeterliliğe sahip olmasına rağmen krallığa bağlı bir yaşam sürdürüyordu. Sıradan tensel temaslar veya salt romantizmden oluşan bir aşk değildi bu. Kim Taehyung her konuda olduğu gibi aşığı konusunda da güçlü ihtiraslara sahipti ve tahtın tek varisi olarak hissettiği tüm sorumluluk, baskı ve karanlık duyguları aşığı sayesinde dengeleyebiliyordu. Jeon ise aralarındaki bütün farklılıkları ve hiyerarşiyi yok saymayı başarabiliyordu, tabii sadece yalnız kalabildiklerinde.
Kim ise kimseye göstermediği mütevaziliği ve alçakgönüllülüğü ona saklamak konusunda başarılıydı. Jungkook diz çöktürülmesi imkansız bir kahramandı, Taehyung ise önünde diz çökmeyen kimsenin olmadığı bir kral adayı. Bu bazen çatışmalarına ve tartışmalara yol açsa da şövalye kendinden ödün vermek konusunda ve fedakarlıklar konusunda artık çekince göstermiyordu. Balolarda kabarık elbiseleriyle, buğulu bakışlarıyla, pahalı mücevherleri ve soylu kanlarıyla gözüne ya da yatağına girmeye çalışan hiçbir kadına ilgi göstermeyeren prens Kim ise Jeon'dan daha büyük bir esaret altında olduğuna inanıyordu.
Çünkü şövalyesinin soytarılar topluluğu dediği o güruha hem özen göstermek hem de onlarla sık sık iletişim içinde kalmak zorundayken bir de sürekli arkasını kollamak zorundaydı. Bakışları delici ve havası daima sert olan bir prens olmasına rağmen, sevgi denen kutsal duygudan yoksun olmadığını gösterebilmek amacıyla tebaasına sık sık cömert armağanlarda ve tedbil-i kıyafet ile ziyaretlerde bulunuyordu. Jungkook ise onun gölgesi gibi sürekli arkasında oluyor, üstünden çıkarmadığı zırhıyla prensini tüm tehditlere karşı koruma altına alıyordu. Bir süvari olarak birçok sefere çıkılsa dahi prens onu daima yanında istiyordu, birbirleri için mutlak bir endişe duymalarına rağmen keskin çizgilere sahip olamıyorlardı.
Gözlerini kısarak denizin üstüne düşen güneşin ışıltılarını izleyen prense hayatı boyunca attığı en hüzünlü bakışları atan şövalye Jeon "Başka bir çaresi yok mu? Prens Kim, söyle bana! Bana bunu yapmaya ne hakkın var? Sessizliğin beni çıldırtıyor, daima el pençe divan önünde duruyorum ama bu kez nasıl kabul edebilirim bunu? Bana...bize bunu yapabilecek misin? Senin de imkanların dahilinde olmayan şeyler olduğunu biliyorum ama bir evliliği reddedebilecek güce sahipsin. Bunu kral baban sana teklif etmiş olsa da sen tahtın tek varisisin, kabul etmezsen ne diyebilir ve ne yapabilir ki?" dedi.
Kim Krallığının sınırı, komşu krallıkları tarafından güçlü bir tehdit altındaydı ve askeri güçleri hemen hemen eşitti bu yüzden olası bir savaşın galibiyeti konusunda emin olamayan kral, hem yenilme ihtimaline karşı hem de ülkeyi çok sık savaşa sokmaktan hoşlanmadığından bunu basit bir evlilikle çözebileceğini düşünmüştü ve prens ile de bu konuyu konuşmuştu. Taehyung ise son derece keyifsiz bu haber karşısında Jungkook'a bunu söylemek zorunda hissetmişti kendini çünkü kendisini son derece umutsuz ve çözümsüz hissediyordu. Dahası Jungkook'un bilmediği şeyler vardı, ondan saklamak zorunda olduğu şeyler. Prens Kim, Jeon'u daima o ağır ve parlak zırhıyla görmeye alışkın olsa da birbirlerini sevdikleri günlerin sabahında onun bu gerçek halini her şeyden daha fazla seviyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Knight ( One Shot )
Fanfic"Bana verdiğiniz sözü yerine getirdim prensim. Siz de sözünüzü yerine getirecek misiniz?"dedi. Taehyung onun yanağındaki yara izine baktı, gözlerindeki galaksinin arasına karışan kara delikleri fark etti, şövalyesi sözünü tutmuştu ama muhakkak bu üç...