"Aether!"
Henüz doğmakta olan güneş kapalı perdelere meydan okurcasına ufak aralıklardan karanlık odaya süzülürken çığlık çığlığa uyandı genç kız. Gözleri telaşla odayı süzerken rüyasının gerçek olmadığına inandırmaya çalıştı kendini. Kan yoktu, kardeşinin ölü bedeni yoktu ve tamamen yalnızdı. Yeniden.
Ellerini terle ıslanmış sarı saçlarından geçirirken durduramadığı göz yaşları çoktan tane tane dökülmeye başlamıştı. Neredeyse her gece rüyalarını ele geçiren kötü anılarına bir kez daha lanet okudu; Aether onun mutlu olmasını istemişti ama hayaleti sanki intikam istercesine her an yanı başındaydı, onu ve çaresizliklerini izlerken attığı zevk kahkahaları gerçekmiş gibi kulaklarında yankılanıyordu artık.
Belki de deliriyordu, hatta çoktan delirmiş bile olabilirdi. Her gece rüyalarında gördüğü ve tekrar eden anılar onun aklını kaçırmasına neden olmadıysa bile uykusuzlukla boğuşması için pekala yeterliydi. İçinde bir yerlerde kardeşinin anısına ihanet ederek kendine bunu hak ettiğini söyleyip durmaktan çekindiği pek söylenemezdi ancak yapabildiği başka bir şey yokmuş gibi hissediyordu, kardeşi onun için kendini feda etmişken her şeye rağmen yaşamayı ve hatta mutlu olmayı hak ediyor muydu?
Silkelenip bu düşünceleri kafasından uzaklaştırmaya çalıştı, gerindi ve esneyerek ayağa kalkıp kapalı perdelerine doğru yürümeye başladı. Eliyle perdeyi aralayıp günün hangi saatinde olduğunu kestirmek için başını camdan dışarı uzattı- güneş yeni doğuyordu ve tekrar uyumaya çalışmak anlamsız olacaktı.
Sabah rüzgarı yüzüne çarparak onu iyice sersemletirken uykuya aç gözleri sıcacık yatağıyla buluştu hasretle, henüz yeni uyanmış olmasına rağmen bir an önce eve dönüp uyuma isteği zihnini ele geçirdiğinde iç çekip ayaklarını banyoya doğru sürümeye başladı ve uyku sarhoşu bir şekilde kendini zorlukla banyoya attı.
Soğuk su yüzüne çarptığında dudaklarını büzdü, uyanmaktan nefret ediyordu. Gerçi son zamanlarda uyumanın en büyük hobisi olduğu da söylenemezdi ancak her insan sonsuza kadar yatağında kıvrılıp uyumasa bile uyuyormuş gibi yapmak isterdi, değil mi? Her insan değilse bile, Lumine kesinlikle öyle biriydi.
Kendi içinde düştüğü çelişkiye küfür ederek yiyecek bir şeyler hazırlamaya başladı; artık sıradan geçen günleri her bir saniyede daha fazla çekerken yaşam enerjisini, içinden artık yemek yemek dahi gelmiyordu ki Aether'la ikisi arasında midesine düşkün olan taraf her daim Lumine olmuştu.
Yarım saat içinde belki de milyonuncu kez iç geçirip dudaklarını büzdü, kızarmış bir ekmeği ısırarak odasına doğru döndü ve dolabına bir göz attı. Uzun zamandır kıyafet namına tek bir şey dahi almamıştı, bu yüzden pek bir seçeneği yok gibi duruyordu. Eli tek tip beyaz gömleklerde dolaşırken bu tekdüzeliğe kaşlarını çattı, son bir kaç aya kadar Lumine'in dolabı renkli kıyafetlerle doluyken nasıl bu duruma gelmişti böyle?
Ensesini kaşıyıp en arkada kalan açık mavi bir eteği gözüne kestirdi, ne zamandan beri burdaydı kim bilir? Eteği elinde evirip çevirmeye başladı, dolabındaki her şeyi yok ederken bunu saklamıştı. Ona kardeşini hatırlatacak her şeyi hayatından çıkarırken bunu bırakmaya gönlü el vermemişti, Aether'ın bunu ona hediye edişi daha dün gibi aklındayken anılarla buruk bir şekilde gülümsedi. Hızlıca eteği üzerine geçiririp aynada kendine baktı, hayatında pek çok şey değişmiş olsa da, Lumine iki yıldır pek değişmemişti aslında. Kendini en ince detayına kadar incelemeye başladı. Eteğin beline iki parmağını geçirip çekiştirdi, biraz kilo vermişti sanki, boyuysa asla değişmemiş gibiydi.
Kendini şöyle bir gözden geçirirken bir an için aynada kardeşinin yansımasını görür gibi oldu, ona tebessüm edip ne kadar yakıştığından bahsediyordu. Sarışın kadın gülümsedi, Aether için her zaman öncelik Lumine'in mutluluğuydu, neden Lumine için de Aether öncelik olamamıştı ki?
Sırtını dikleştirirken "Son pişmanlık fayda etmiyor Lumine." dedi kendi kendine. "Hatırla, bunlar senin suçun değildi." Her sabah kendine tekrarlamayı görev edindiği cümleleri sıralarken yüzüne normal görünen ama intikam hırsıyla tutuşan bir gülümseme kondurdu. "Kendini suçlayarak kardeşinin katillerini bulamazsın."
Bu doğruydu, eğer Aether'ı ondan koparan insanların kim olduğunu bulmak istiyorsa aylaklık yapacak ve kendine acıyacak vakti yoktu. Dolabındaki siyah bir pantolona uzanacakken kendini durdurdu, bugün bir değişiklik yapıp farklı şeyler mi giyseydi? Üzerinden çıkarmak istemediği eteğe baktı kaşlarını oynattı, sonsuza kadar aynı şeyleri giyenemezdi.
Eski çekmecelerden birini karıştırıp içinden beyaz, düz ve tüylü bir kazak çıkarıp üstüne geçirdi. Alnının iki yanından uzanan perçemlerini her zamankinin aksine toplamak yerine salık bıraktı; siyah, kemik gözlüklerini burnunun ucuna yerleştirdi. Açık kahverengi ve desenli bir şalı omuzlarına atıp çantasını koluna taktı ve evin kapısını kilitleyip otobüs durağına doğru ilerlemeye başladı.
Hiç şüphesiz ki kardeşini katillerini bulacaktı, ve buna kendini değiştirmekle başlayacaktı.
...
üç ayın üstüne ölmediğimi belli etmek için bölüm yazıp onu da ful drama kokutan ben nerden baksanız en adi oçtur
YOU ARE READING
Can We Take a Break?! | XiaoLumi
FanfictionKardeşinin kayıplara karıştığı eski bir vakadan sonra bir kez daha silah tutmaya cesaret edemeyen Lumine, polis teşkilatından ayrılmak istemediği için masa başı çalışmaya başlar. Bir gün tesadüf eseri gördüğü bir haber metni karesinden yola çıkarak...