Küçüklüğümden beri kurduğum hayaller hep ablamla ilgili oldu; Onun okulu, onun sevgilisi, onun nişanı, onun düğünü... Nedenini bilmiyorum ama onunla ilgili hayaller kurmak beni her zaman daha çok mutlu etti. Ve nihayet hayalini kurduğum şeylerden biri gerçek olmak üzereydi. Her zaman ablamın bir sevgilisi olsun ve benimle çok iyi anlaşsın istemiştim. Abimin sevgilileriyle aram kötü oldu şimdiye kadar, bari eniştemle iyi olayım istedim. Öyle de olduk, "Abim" diyebildiğim bir eniştem var ve bugün ablamı istemeye geliyorlar. Eniştem Antepli, biz Izmirli olduğumuz için aileler de ancak bugün tanışacak.
Evde bir bayram havası var sanki, herkesin keyfi yerinde. Annem sürekli "Tatlı telaşlar bunlar" diyip duruyor. Niye bu kadar telaş yaptıklarını anlayabilmiş değilim henüz. Alt tarafı istemeye gelecekler. İsteme merasimi bu kadar yorucuysa düğünü düşünmek bile istemiyorum.
"Meleeek! Nereye gittin yineeeee?"
Ablam niye bu kadar cırlıyor anlamıyorum. Sanırsın beni istemeye gelecekler. "Ne var ablaa, neee?" diye söylenerek yanına gittim.
"Canım kardeşim, hadi oturma odasını süpürüver sana zahmet." dedi yavru kedi bakışını takınarak. Bu bakışına dayanamadığımı adı gibi biliyor, pislik.
"Beni istemeye gelseler bu kadar yorulmam, sevgilim olursa söyleyeceğim gelmesin istemeye falan yaaa! Ver şu süpürgeyi!"
"Merak etme ben Fırat'a tembihlerim, o ne yapar eder gelir" dedi en iğrenç sırıtmasıyla. Takmamaya çalıştım.
Fırat... Biricik eniştem Ahmet Abiciğimin erkek kardeşi. Tüm aile üyeleriyle tanışsam da -sadece ben tanıştım- 3 yıldır onunla tanışamamıştım. Ablam ise tam 3 yıldır Fırat'ı bana yapmaya çalışıyor. Sorun şu ki çocuk benden 8 yaş büyük, abimden bile 4 yaş büyük. Tamam, olgun erkekler iyi hoş ama o kadar da değil. Daha 18 yaşındayım ben ya. Okulumu bitireceğim, mesleğimi elime alacağım. O zamana kadar kimler çıkacak karşıma Allah bilir. Gel de bunu ablama anlat.
Nihayet bitti şu süpürge işi. "Millet ben duşa giriyorum." deyip cevaplarını beklemeden kendimi banyoya attım. Sıcak suyun tenimde gezinmesi, tüm hücrelerime dokunması tüm yorgunluğumu ve depresifliğimi söküp attı. Demiştim ki ablamın sesiyle yine sinir kat sayılarım yükseldi.
"Melek, çık artık. Daha kuaföre gideceğiz." diye seslenmesiyle bornozumu giyip yanına koştum.
"Ne kuaförü ya? Gitmem ben kuaföre falan. Ne gerek var hem? Kuruturum yeter."
"Yetmez efendim. Ne biçim kızsın anlamıyorum ki ben. Başka kızlar kuaför, alışveriş diye ölür, sen kaçacak yer arıyorsun."
"Tamam Zeliha, tamam. Başlama yine. Giyinip geliyorum." Ablama ne zaman sinir olsam adı ile sesleniyorum. Bu uyumu seviyorum, sinirli olduğumu ayrıyetten belli etmeme gerek kalmıyor.
Alışverişi sevmiyorum, kuaföre zorunda olmadıkça gitmiyorum, erkek kıyafetleri giyiyorum ama bu benim şuçum değil ki. Ayrıca kız olmadığım anlamına da gelmez. Kızlık illa süsle mi ölçülür? Ne saçma bir görüş. "Hazır mısın?" diyen ablamın sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım.
"Hazırım, hadi gidelim."
Kuaförde bu kadar çok kadının olması benim sınanma şeklim galiba. Kuaför, kalabalık, süslü tiki yaşlı teyzeler: en sevmediğim üçlü. Muhteşem (!) Allah'tan canım ablacığım bir akıllılık etmiş de randevu almış. Önce ablamın saçı yapıldı. Doğruyu söylemeliyim ki dalgalı ve hafif dağınık toplanmış saçlarıyla çok güzel gözüküyordu. Onun işi bitince beni koltuğa oturttular ama aklımda hiçbir model yoktu. Zaten öyle abartılı şeyler de istemiyordum. Neyse ki ablam benim için bunu da düşünmüştü. "Bana bırak ;)" bakışı atarak saçımı yapan adamın yanına geçti ve bir şeyler anlatmaya başladı. Yirmi dakika sonra saçım hazırdı. Salaş bir şekilde balık sırtı örülmüş ve yanlardan tutamlar halinden biraz çıkmış saçımla aynadaki yansımamı gerçekten beğenmiştim. Ablam gerçekten benim zevklerimi iyi biliyordu.
Akşama çok az kalmıştı. Eve gidip hemen üstüme ablamın seçtiği kısa elbisemi giydim. Eyeliner, parlatıcı ve birazcık allıkla makyajımı tamamladım. Siyah topuklu ayakkabılarımı da giydikten sonra artık hazırdım.
"Vay vay vay, bu benim küçük kızım olamaz." Odadan çıkar çıkmaz babamın verdiği bu tepkiyle yanaklarımın kıpkırmızı olduğunu hissettim. Tam kafamı öne eğip mutfağa yönelmiştim ki ablamın sesi ile olduğum yerde kaldım, "Bu ne güzellik kızım, beni mi isteyecekler seni mi?".
"Çok mu abartı olmuş? Hemen değiştireyim. " deyip odama yürümeye başladım. Ablam yanından geçerken kolumdan tuttu "Şaka yapıyorum şapşal, çok güzel olmuşsun. Sade ve güzel. Tam Fırat'lık." diyip sırıtmaya başladı. Son cümleyi sadece benim duyabileceğim bir seste söylemişti. Allah'ım, bu kız beni delirtecek.
"Hadi mutfağa gelin de son hazırlıkları tamamlayalım." diyen annem sayesinde hiçbir şey demek zorunda kalmadan mutfağa gittim. Annem arkamdan mutfağa girerken "Benim minik kuşum ne güzel olmuş öyle." dedi her zamanki sıcacık tebessümüyle. Kısa bir gülüş yollayıp tezgahtaki kurabiyelere yöneldim, servis tabağına yerleştirmeye başladım. Haklılar tabi, beni böyle görmeye alışkın olmadıkları için gariplerine gidiyor insancıkların. Bir anda aklıma abim geldi. Sabahtan beri ortalıkta yoktu. "Anne, abim nerde?" diye sordum gözümü işimden ayırmadan. "Burdayım kardeşlerin en güzelii" diyerek abim arkamdan sarıldı ve saçlarıma kısa bir öpücük kondurdu.
Ona doğru döndüm ve "Abi yaaa, ödümü kopardın. Hem nerdesin sen sabahtan beri?" dedim en iğneleyici bakışımla.
"Büyümüş de bana hesap soruyormuş. Şuna bak hele?" dedi burnumu sıkarak. Sinir olduğum nadir hareketlerden biridir. Bunu sadece abim bilir. "Yapma şunu ya!" dedim, koluna vurdum. Abim elimden tuttu, etrafımda döndürdü ve kaşlarını çattı. "Onu bunu bırak da seni mi istemeye geliyorlar ablamı mı? Ne bu kılık?" dedi. "Kötü olmuşum değil mi? Hemen değiştireyim."
"Şaka yapıyorum salak. Çok güzel olmuşsun." demesiyle abime sarılmam bir oldu.
"Heey! Kıskanıyorum ama. Ne bu aşk?" diyerek ablam mutfağa girdi.
"Git sana müstakbel kocan sevgi göstersin. Abimi paylaşmam." dedim hınzır bir şekilde sırıtarak.
"Senin abinse, benim de kardeşim kızım. Allah Allah."
"Kızlaarrr, kızlaaar... Biliyorum çok yakışıklıyım, karizmatiğim ama benim için kavga etmenize gerek yok." Yanımıza geldi, ikimizi de kolunun altına aldı ve "Hem merak etmeyin ben ikinize de yeterim." dedi. Ben kahkaha atmaya başlamışken ablam abimin kolunun altından çıkıp saçını karıştırmaya başladı. "Senin artistliğini yesinler".
"Zeliha saçımı bozdun ya" diye söylenmeye başladı.
Biz böyle gülüp eğlenirken içeriden babamın sesi duyuldu.
"Doğan, gel oğlum şunları taşımama yardım et."
"Geliyorum baba" deyip yanımızdan ayrıldı. Ben de annemin yanına gittim. Yatak odasına girdim. "Hafize Sultan, var mı yapılacak bir şey?"
"Yok meleğim, sağ ol."
"Tamam bakalım. Ben odamdayım. Zil çalınca fırlarım."
"Tamam annecim. Dinlen sen"
Kendi odama geçip yatağıma oturdum. Biraz sessizlik iyi gelebilirdi. Odamı incelemeye başladım. Bu eve taşındığımızda 7 yaşındaydım. O zaman biri gelip varlığından habersiz olduğum bir abim olduğunu, ablamın bir aşiret torunu ile nişanlanacağını söylese dalgaya alırdım. Ama hayatın insana neler sunacağı hiç belli olmuyormuş. Hayat sürprizlerle dolu değil, aslında sürprizin ta kendisiymiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adam'ım
ChickLitGeçmişte kalan aşkınızın iki yıl sonra bambaşka bir yüzünü görseniz? Melek, 18 yaşında. Ailesi ve arkadaşları hayatının merkezinde olan bir genç kız. Deli dolu, neşeli olmasının yanında tanımadığı insanlara karşı buz gibi. Üstelik cesaretli ve beyl...