elindeki taşı atabildiği kadar uzağa atıyor, sonra yanına çekip tekrar tekrar bunu yapıp her seferinde bir öncekinin uzaklığını geçmeye çalışıyordu siyah saçlı. uzun süredir bu tapınakta can sıkıntısından bir sürü şey yapmıştı. her geçen gün daha da güçsüz olduğunu fark eden ve bilen şeytan yapabileceği en basit aktiviteleri seçiyordu. kendisini sormayacak olanları. artık amacı gücüne güç katmayı geçmiş, sadece açlığını gidermek istiyordu.
taşı bir daha yanına çektiğinde durdu, uzun süre sularla kaplı tapınak çıkışına baktı. yukarı çıkmak, eskiden yaptığı şeylerin hepsini yapmak istiyordu. bunu arzusu ile nasıl yandığını anlatamazdı, hiç bir kelime şu an ki durumunu anlatamazdı.. solukça ve canı sıkılmış gibi bakan gözler kısıldı ve havaya kalkmış kaşlarını çattı. 300 yıl.. artık buna dur demezse burda ölüp gidicekti.
elindeki taşı sıkıp patlamasını ve parçalara ayrılmasını sağladığında çimenlerle kaplanmış, tahta benzeyen taştan kalkıp elindeki parçalanmış taşı yana doğru fırlatı. hızla yana uçan taşlar duvarı delip geçerken Levi çoktan sularla kaplı kısmı geçip yukarıya çıkan merdivenlerin önünende durmuştu. buna emin mi diye son bir kere sordu kendine.
güçsüzdü, sırf canına tak etti diye çıkar ve ölürse bu boktan olurdu? dikleşerek ilk yavaş yavaş sonrada hızlanarak merdivenlerden çıktığında hemen etrafına bakındı. Yapınağı da yıllardır çıkamadı pis delikte olduğu gibi soyun tutmuş ve çimerler ile kaplıydı. burdaki tek fark çiçeklerin yaşıyor olması olabilirdi. biraz durup yıllardır onu buraya habis eden piçin etrafta olup olmadığına bakındı, anlamaya çalıştı.
ama gözü ne sarı kafalı bir ucube görmüş nede etrafta bir şeytan olduğunu hissetmişti. açıkçası içine bir rahatlık düşmedi dese yalan olurdu, onun için fırsat bu fırsattı. yıllar sonra.. seçici biri olmasına rağmen şu an gözü kimseyi görmeyecekti.
tapınaktan ayrıldığı gibi ormanın kenarlarına gelmişti. onun yıllarındayken, bir krallık olan yer, şu an tahmin ettiği gibi minik bir köy olmuştu. İçide, siyah saçlı için güç ve yemek doluydu. omuzlarını iki kere geriye attı, kafasını sağ sol yapıp kendini toparlamıştı.
"biraz daha sabredebilirim.."
ormanın kenarında, uzaktaki köye bakarak yavaş adımlarla yürüyordu. 10 dakika sonra kulaklarının işittiği iki çocuk sesi ile durdu.
"farlan! buraya gel, babaannem bize çok kızıcak.."
"korkuyorsan gelme demiştim İsabel."
iki çocuğun tam yaşlarına uygunca yaptığı korkma muhabbeti mi, uzun zamandan sonra başka bir ses duyması mı yoksa karnın doyucak olması mı Levi'nin sırıtmasına sebep olmuştu bilinmez.
adımlarını seslere doğru yönelttiği. iki çocuğu kavga edip birbirini çekiştirirken gördüğünde bilerek hemen ayağının yanındaki kuru dala basıp ses çıkarttı. birbirlerini tutup iki farklı tarafa sürüklemeye çalışan kardeşler dona kaldılar. titreyen göz bebekleri ile savaşça Leviye bakmışlardı.
Farlan koruma iç güdüsü ile farkında olmadan isabel'i arkasına alırken minik kız dehşete düşmüştü. aynısı... babaannesinin anlattığı kişi. siyah saçlar, solmuş mavi gözler, bembeyaz bir ten ve daha fazlası... her gece 'efsanedir, abim haklıdır.' diye düşünerek kendisini avutup korkmasını engellemeye çalıştığı şeytan... tam karşısındaydı...
minik kızın beynine dolan 'artık öleceğiz.. hiç umut yok..' düşünceleri göz yaşlarını akıtıyordu. farlan hala inanmak istemediği efsane ile kaşlarını çatıp yavaşça eğildi ve eline aldığı taşla siyah saçlıya döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
this is my territory, get out / Eruri
Fanficıssız bir alana kurulmuş köyün anlattığı şeytan efsanesinin aslında gerçek olduğunu düşünün. soyu tükenmiş bir şeytan olan Ackerman, bölgesine yabancı bir şeytanın girdiğini fark eder.