2

94 10 30
                                    

Goryeo Hanedanlığı - Kral Jeon Yunjeo Dönemi

Güçlü bir şimşek çaktı gökyüzünde. Önce maviye boyadı her yeri sonra sesini duyurdu derinlerden. Hemen ardından yağmur, toprak zemine temas etmeye başladı ve kısa süre içerisinde hızını artırarak yerlerin çamur olmasına neden oldu.

"Herkes evlerine herkes evlerine!"

"Çekil şuradan geçemiyorum!"

"Bir evim yok ki gidecek!"

"Yağmur daha da hızlandı! Hızlı olun evlerinize gidin!"

Öğle vaktiydi. Kalabalık pazar meydanı yağmurun yağması ile beraber hızlıca toparlanmış, dağılmaya başlamıştı. Gök ardı ardına gürlerken insanlar sanki ilk defa böyle bir hava ile karşılaşmış gibi panikliyor etrafta koşuşturuyorlardı.

"Bu yağmur hayırlı değil! Kötü bir şey olacak! Tanrı, Kralımızı ve bizleri korusun!" Genç bir kadın, çocuklarına sarılmış hızlıca ilerlerken kendi kendine bağırıyordu gökyüzüne bakarak.

İlginçti. Havanın kötü olması nasıl olurda kötü şeylerin geleceğine bağlanabilirdi ki?

Kendi kendine güldü adam ve eski çizim defterini, kalemlerini çantasına sıkıştırdı dikkatlice. Oturduğu yer barakanın altıydı. Onun için ıslanmak sorun değildi, yeter ki çizimlerine bir şey olmasındı. Derin bir nefes alarak bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Yer gök birbirine karışmış bir şekilde görünüyordu. Yağmurun hızlı damlaları doluya dönüşmüş, yere düşerken çıkardığı sesler yükselmişti adeta.

Üşümeye başlamıştı genç adam, ellerini kollarına doladı ve hafif sürterek kendini ısıtmaya çalıştı.

"Efendim, yanımızda şemsiye var. Dilerseniz onu kullanabilirsiniz. Üşüyorsunuz. Hanımefendi Park hasta olmanızı istemez."

Gözlerini yanındaki askere çevirdi genç ve hafif bir şekilde tebessüm etti. "Yanında kaç tane şemsiye var?" Asker onu hemen cevapladı. "Bir tane efendim."

Bu sefer iki yana salladı kafasını genç ve gözlerini yeniden gökyüzüne çevirdi. "O şemsiyeyi ben kullanacağım ve sen de bana saraya kadar ıslanmış bir şekilde eşlik edeceksin öyle mi? Bu adil değil."

Park Jimin.

Soylu Park ailesinin biricik ressam oğlu. Mütevaziliğinin yanı sıra, bilmişliği, adaletli oluşu, nezaketi ve saygısından ödün vermeyişi ile tanınırdı. Bulunduğu her ortamda gözden uzak olmak ister, birileri tarafından tanınmamak adına da pazar meydanına çıkmak isterse eski püskü kıyafetler giyer öyle çıkardı. Gösterişten uzaktı. Aynı ailesi gibi sadelikten yana olsa da saraya taşındıkları günden beridir her tarafı abartılı süslemeler ile doluydu.

Genç adam derin bir nefesi daha ciğerlerine gönderdi ve tam yanında duran saray askerine döndü. "Saraya dönmek istiyor musun?" Asker bir an için kalakalsa da sonrasında yanıtladı. "Evet efendim, hava daha da kötüleniyor ve burada durup sizin hasta olmanızı da istemem." Jimin göz devirdi ve bu sefer tüm bedeniyle birlikte döndü askere.

"Sen saraya dönebilirsin. Ben daha sonra geleceğim." Asker gözlerini bir anlığına irice açmış ardından kafasını eğmişti. "Efendim, karanlığın çökmesine az bir vakit kaldı. Ayrıca yağmur yeni başladı ve uzun süre devam edecek gibi görünüyor. Sizi burada yalnız başınıza bırakamam. Etraf tehlikeli olacaktır."

Jimin sıkıldığını hissediyordu. Baskı altında kalmaya dayanamaz, peşinde sürekli birilerinin gezmesinden de haz etmezdi. Sırtını arkasındaki tahta duvara yasladı ve kollarını göğsünde birleştirdi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 22, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

the last game of death - 最後的死亡遊戲Where stories live. Discover now