1

83 13 37
                                    

12 Temmuz 2021

Heyecandan delirecek gibiydim. Öyle ki yerimde bile duramıyordum. Taehyung bu heyecanıma ortak olup benim gibi etrafa sürekli gülüyordu. "Sonunda güzel bir gezi düzenliyor şu okul. Sanat gibi sanat göreceğiz birazdan."

Onun bu dediğine gülüp kafamı omzuna yasladım. "Evet, sonunda güzel bir geziye gidiyoruz. İnan bana orayı uzun zamandır merak ediyordum." Aklıma gelen şeyler hızlıca kafamı kaldırdım ve Taehyung'a doğru konuşmaya devam ettim." En çok merak ettiğim şeylerse Goryeo'dan kalma eşyalar varmış. Onları görmek için sabırsızlanıyorum Taehyung." Taehyung gözlerini irice açarak bana bakmaya başladı. "Jimins en ciddi misin? Bunu bilmiyordum. Aman Tanrım! Gözlerimiz bayram edecek."

Kim Taehyung aynı benim gibi tarih ve sanat aşığıydı. Ona ruh eşim diyordum çünkü neredeyse aynı düşünüyor, birbirimizin yanında huzurlu hissediyor, aynı şeylerden hoşlanıyorduk.

"Harika olacak. Göreceğim şeyler için sabırsızlanıyorum. Ah Taehyung, unutturma bana su alalım yanımıza. Oralarda market falan bulamazsak eğer susuz kalmak istemiyorum."

Taehyung onaylar gibi kafasını salladığında oturduğumuz sırada geriye doğru yaslandım. Dersin bitmesine 1 saat kalmıştı ve bir saat sonra okuldan çıkıp gezi otobüsüne binip gidecektik.

"Herkes Goryeo Müzesi için hazır mı?" Tarih öğretmenimiz Bay So, sınıfa girer girmez bize konuştuğunda onun da heyecanlı olduğunu ses tonundan anlamıştım.

Taehyung ve ben hızlıca elimizi kaldırıp işaret ettik. "Biz!" Bay So, bize doğru gülümserken diğerleri de el kaldırmıştı. "Sizi biliyorum Jimin. Heyecanlanmamanız saçmalık olurdu. İnanın bana gençler, ben de sizin gibi oldukça heyecanlıyım. Müze açılalı 2 ay oldu ve şimdiden çok fazla insan oraya akın ediyor. Artık randevu sistemiyle çalışmaya başlamışlar. Biz de şans eseri boş bir saat bulduk ve orayı ayırttık. Bizden başka insanlar da olacak ancak çok fazla değil. Biz bu sınıf olarak gidiyoruz."

Sınıftan bir ses yükseldi o an. Soobin, heyecanla konuşmaya başlamıştı. "Ne yani sadece bizim sınıf mı gidiyor?" Bay So, kafasını onaylar şekilde salladı. "Evet. Her hafta başka sınıflar gidecek ve bugün ilk biz gidiyoruz." Şanslıydık. Gerçekten şanslıydık.

Kollarımı sırama doğru uzattım ve derin bir nefes aldım. Sınıftan uğultular yükseliyordu. Anlaşılan o ki bugün son saat bu ders işlenmeyecekti. Başımı kollarımın üzerine koyup gözlerimi kapattım yavaşça.

"Jimin, uyuyor musun?", "Biraz uyuyayım. Baksana ders işlemeyeceğiz gibi görünüyor. Ders bitince beni uyandır."

Taehyung'un onaylamasıyla kulağıma doluşan sesleri duymamaya çalışarak uyumaya başladım.

*

Rüzgâr, hızını artırıp genç oğlanın saçlarını uçuşturup üşümesine neden oluyordu. Fakat elinde tuttuğu papatyayı daha da sıkı tutup yürümeye devam ediyordu. Üzerindeki hanbok'un etekleri uçuşup duruyor, yürümesine engel olmaya çalışıyordu sanki. Fakat umursamadı, ilerlemeye devam etti.

Elindeki papatya solmadan onu prensin odasındaki vazoya yerleştirmeliydi kimseler görmeden. Bir an için prensi görecek olma düşüncesi onu heyecanlandırdı ve kalbi bir kuş gibi çırpınmaya başladı.

Yüzünde beliren gülümseme genişledi ve en sonunda temiz havayı rüzgâra inat ciğerlerine çekti ve neredeyse koşar adımlarla ilerledi saraya doğru. İki üç dakika sonra vardığında içerdi girdi ve iki uzun koridordan ikincisine adımladı. Prensin odasına o koridordan gidiliyordu. Elinde tuttuğu papatyayı hanbokunun uzun cebine sakladı ve ellerini karnında kavuşturarak dikkatle yürümeye başladı.

the last game of death - 最後的死亡遊戲Where stories live. Discover now