santa tell me pretty lies

303 30 28
                                    

kim jungwoo, yıllar önce arkasına dahi bakmadan terk ettiği kasabasına geri dönmeyi hangi akılla kabul ettiğini bilmiyordu. soğuk bir kasım akşamı yanında yalnızca gitarı, sırt çantası ve hayalleri ile reckenridge'den ayrıldığında onsekiz yaşına henüz basmıştı. kendini bildiği günden beri şarkıcı olmak istiyor, müziğe tapıyordu ancak mühendis ebeveynleri onun aile işlerini devam ettirmesi gerektiği konusunda ısrarcı olduğundan sahte bir hayat yaşıyordu. daha fazla arada kalmak istemediğine, hayallerini takip etmeye karar verdiğinde de parasının olmamasını, genç ve toy olmasını umursamayarak evi terk etmişti.

ailesinden uzakta geçirdiği ilk yıllar hayli zorlayacıydı üstelik ne annesi ne de babası ona destek olmamış, eve geri dönmesi için ısrarcı olmuşlardı. jungwoo arkasına dönüp de o zamanlara baktığında ebeveynlerinden ne kadar nefret ettiğini çok iyi anımsıyordu. şimdiyse büyümüş, kendi müziğini yaparak geçinmeye başlamıştı. iyi kazanıyor, bağlantılarını geliştiriyordu, daha da güzeli mutluydu.

geri geri giden ayakları ile uzun zaman önce çıkıp gittiği kapıya yaklaştığında sessizce iç geçirip saçlarını karıştırdı. ne demeye babasının uzattığı zeytin dalını kabul edip yılbaşını evde geçirmeye razı olmuştu ki?
burası artık onun evi dahi değildi...

isteksiz hareketlerle başını sağına çevirip yanı başındaki sevgilisine baktı. genç adam, bu anın geleceğini bilir gibi gözlerini jungwooya çevirip gülümsemiş, parmakları birbirine sımsıkı kenetleyip ellerini destek olmak ister gibi sıkmıştı. jaehyunun derin gamzeleri ve bir meleğinkini andıran yüzü, keyfini kaçırıyordu. o tertemiz, mutlu, hayatından memnun, ailesi ile hiçbir sorunu olmayan, kariyeriyle barışık bir el mankeniydi. bu eve girmeyi, kirletilmeyi, aşağılayıcı bakışların hedefi olmayı haketmiyordu.

dudaklarını sakince ıslatıp mırıldandı, 'son kez soruyorum sevgilim, benimle gelmek istediğine emin misin?'

hyun bir an olsun tereddüt etmedi,
'kesinlikle, hadi yapalım şu işi'

ne yazık ki jungwoo onun kadar emin olamıyordu bu yüzden tekrarladı.
'istersen geri dönüp seni otele bırakabiliriz sonra ben-'

'hayır dedim ya gerek yok, aileni merak ediyordum zaten.'

müzisyen derin bir nefes alıp omuzlarını silkelediğinde sevgilisi anlayışlı bir ses tonuyla teselli etmeye çalıştı.
'hey, sakin ol tamam mı? bunu yapmak zorunda değilsin.'

genç adam başını çevirip tüm samimiyeti ile cevaplamıştı.
'ama yapmak istiyorum.'

'öyleyse yalnız yapmak zorunda değilsin, ben buradayım.'

başını sallarken onayladı.
'buradasın.'

'her an geri dönebiliriz. colarado'da bir oda kiraladık, eşyalarımız orada. eğer mutsuz olursan, ne bileyim yapamayacağını hissedersen söylemen yeter. çıkıp otele döneriz, güzel bir yemek yer ve başbaşa zaman geçiririz. tamam mı?'

jungwoo geri dönmeye karar vermiş gibi arkaya doğru küçük bir adım atıp gülümsedi. yalnızca şaka yapıyordu. ikisi de farkındaydı ki genç adamın ailesinin evindeki kanlı noel kutlamasını kabul etmesinin sebebi kendisine artık geçmişte olanları aştığını, güçlü olduğunu ispatlamaktı. vazgeçmesi söz konusu dahi değildi. hiç olmamıştı.

birleşik ellerini havaya kaldırıp sevgilisinin bileğine hafif bir öpücük kondurduktan sonra eski püskü zile basmış, kapının açılmasını beklemeye koyuldu.

çok geçmeden paslanmış tahta büyük bir gıcırtıyla ardına dek açıldı ve eşikte annesi göründü. kadının gözleri genişçe açılırken hayretle mırıldanmıştı.
'jungwoo, ah tanrım. gözlerime inanamıyorum ne kadar da büyümüşsün.'

santa tell me pretty lies - jaewoo 🎄Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin