Bölüm 2

38 10 5
                                    

Sabah uyandığında önce etrafını algılayamamıştı. Kendi evinden farklı bir yer görmek garip hissettirmişti. Zaten bu oda ona tümüyle garip hissettiriyordu. Neden buradaydı? Evet bugün babasıyla beraber annesini ziyaret etmeliydi ve mahalleli de bunu görmeliydi. Öyle demişti annesinin en yakın arkadaşı. 

Burnuna yemek kokuları geliyordu. Aslında bu kokuydu Kyungsoo'yu uyandıran. Mahalleliler yine yemek getirdi diye düşünmeye başlamıştı ta ki odasının kapısı tıklatılana kadar. Babası açmıştı kapıyı. Kafasıyla gelmesini işaret etmeye çalışıyordu. Kyungsoo'nun hiç niyeti yoktu ama karşısındaki adamı zor duruma sokmak istemiyordu. Herkesin kendince sebepleri vardı ve o da uğramıştı annesinin gazabına. İkisi de yara almıştı ama farklı sonuçlar doğurmuştu. 

"Geliyorum birazdan, üzerimi değiştireyim."

Kafasını sallayıp çıkmıştı odadan. Kyungsoo dün gece üzerini değiştirmeden uyuya kaldığını fark etti. Önce bavulundan birkaç kıyafet çıkardı ve giyindi. Bileklik hâlâ kolundaydı ve çıkarmayı düşünmüyordu. Hem kim bilecekti ki kendine bir vedayı bile çok gören adamın bilekliğini takarak yüzsüzlük yaptığını? Ayrıca bilseler de fark etmezdi. Bu mahalleli değil miydi Kyungsoo'nun küçük hayatını mahveden, Jongin'i ondan koparan? Şu bir hafta geçsin ve gideyim diye düşünmeye başladı. Burası Kyungsoo'yu yıllardır açmadığı meseleleri düşünmeye zorluyordu. Büyümüştü artık, o dedikodusunu yaptıkları çocuk yoktu karşılarında. 

Mutfağa geçtiğinde dolu bir masayla karşılaştı. Babasının bir zamanlar ona kahvaltı hazırladığını bile unutmuştu. Eskiden çok farklı biriydi bu yaşlı adam. Keşke hep öyle kalsaydı. 

"Teşekkür ederim" dedi Kyungsoo. Çok samimi davranamıyordu. Bu isteyerek yaptığı bir şey değildi de yılların getirdiği bir soğukluktu ve bunu değiştirmek mümkün değildi. Hele de bu saatten sonra.

....

"Önce yürüyerek taksi durağına gidelim. Yürüyebilecek misin?" Kafasını sallamıştı yaşlı adam. 

"Peki o zaman ben telefonumu falan alayım çıkalım. Beklemenin bir mânâsı yok. İnsanlar görsün de rahatlasın."

Odasına geçti Kyungsoo. Mezarlığa gideceklerdi. Üzerindeki siyah kıyafetlerin yasla falan alakası yoktu. Normalde de böyle giyiniyordu. Bir tasarımcıya göre oldukça sadeydi. Ancak içinden gelmiyordu. 

Küçükken Jongin'in ablalarının kıyafetlerini çalıp giyerlerdi. İkisi de çok eğlenirdi. Bir gün annesi yakalamıştı ikisini. Sonra da Kyungsoo'nun annesine söylemişti. Bu pek ispiyonlamak gibi değil de gülmek amacıyla söylenmiş bir hikayeydi ancak Kyungsoo'nun annesi için durumlar hiç öyle değildi. O günün akşamında da bir tokat yemişti Kyungsoo. Annesi Kyungsoo'nun hep farkındaydı. Bu nedenle hep daha çok sinirli olurdu. Bağırarak döverek bastırabileceğine inanmıştı.

Mezarın başına geldiklerinde Kyungsoo ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İnançlı biri değildi. Ailesi de değildi. Tanrıdan onu affetmesini falan mı dilemeliydi? Böyle dua etse tanrı bilmeyecek miydi içten etmediğini? Boş boş bakıyordu mezara. Babasının da Kyungsoo'dan bir farkı yoktu. O da aynıları mı hissediyordu acaba? O da hayatını çalan kadına mı bakıyordu? 

Yandan bir arabanın sesi geldi ve ikisi de oraya döndü. Fazla hızlı durmuştu ve pahalı bir arabaya benziyordu. İster istemez ilginizi çekerdi. İçinden bir kadın indi. Yaşlı bir kadın. Kim olduğunu anlayamadı önce Kyungsoo. Yakınlaştığında fark etti. Önce ellerinin soğuduğunu hissetti sonra karnında bir sızı...

Bu yüzü tanımaması imkansızdı. Çünkü Jongin aynı annesine benzerdi. Ten rengi, ağzı, burnu... Annesi gibi güzeldi Jongin. Yaşlanmasına rağmen kadın, güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Neden şimdi buradaydı ki? 

VedaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin