Merhaba, merhaba. Buraya bir daha hiç yazmam diye tahmin ediyordum son zamanlarda fakat şimdi o düşünceyi yutuyorum. Geçen yazıda bir şeyleri öğretmeye çalışıyordum kendime, daha doğrusu kabul ettirmeye. Başarılı olduğumu söyleyebilirim hatta o konuda bir hayli çağ atladığımı. Müziği duymayanların dans edenleri deli sandığı bu dünyada ezberlenemeyecek kadar çok şarkım var ve plastik kurşunların varlığı dahi yok artık benim için. Aslında buraya kayıp kelimeler kasabası demek ne kadar doğru o da tartışılır çünkü kelimeleri yazarken bulurum ben.
Şu sıra her şey daha bir yokuş yazmak isterdim ama daha çok yokuşun kendisi içimdeymiş gibi hissediyorum. Göğsümden başlayıp boğazıma kadar çıkan sisli bir yokuş var ve bir adım attığımda türlü türlü engel çıkarıyor karşıma. Tabii şimdi düşünüyorsunuzdur kimin hayatında engeller yok diye fakat içimde engelleriyle beraber kahkaha atan bir kız yaşarken bunu bu kadar bırakmam tuhaf. Bırakmış da değilim gerçi fakat eskisi kadar sıkı tutmuyorum bazı şeyleri, parmaklarım veya vidalarım gevşemiş gibi fakat bazı menteşeler var ki asla gevşemiyor. Lunapark bazen yerinden sökülecek kadar nefret ediyor kendinden, boyaları birbirine karıştırıp baştan aşağı değiştiriyor kendini ya da yağmurun sileceğini bile bile çirkin yazılar yazıyor kapısına fakat mekanizmanın inşası her alette aynı.
Çocuksu olmak ya da çocuk gibi hissetmek genelde güzeldir benim için, etrafta pıtı pıtı dolaşmak gibisi yoktur fakat kötü yanları da bir o kadar fazla ve bir kere yaşınızı arkanızda bıraktığınızda elinizde pek bir şey kalmıyor. Köşesinde etrafa boş boş bakıp sıkıntıdan patlayan küçük bir çocuk oluyorsunuz sadece ve arafın tadını alıyorsunuz, bir süre sonra o kadar alışıyorsunuz ki araf damağınız oluyor. Sırtınızı onun duvarlarına yaslayarak yayılıyorsunuz yere ve başınız ağrıyor. Bu inat çocukluktan mı geliyor yoksa başka bir şeyden mi bilmiyorum fakat onunla yaşamak yeterince zorken bir de üstüne yığılan sislerle baş etmek her şeyi daha beter bir duruma sokuyor.
Ben mi büyütüyorum yoksa ifade mi edemiyorum, yanlış kelimeler mi kullanıyorum ya da hayat bana doğru kelimeleri hiç öğretmemiş mi, insanlar mı yetersiz yoksa ben mi fazla hırçınım, tüm bunlar birer yanılsama mı ve büyüyünce değişecek mi, en azından sorulan sorulara cevap verirken hissettiğim huzursuzluk gidecek mi... Vesaire vesaire. Şimdi baksanız yine sağ eller havaya derim ama pırlantayı takmam çünkü taktığımda kalbim ışıldamıyor. Bir sıcaklık yok.
Neyse, yazmak iyi geldi biraz. Bundan sonra buralarda olup dijital bir günlük tarzı kullanabilirim fakat umarım buna gerek kalmaz. Gerçi muhakkak kalacak, dün içimden söküldü sandığım şey bugün boğazıma dolanıyor çünkü. Pek kişinin kütüphanesinde olduğunu sanmıyorum burasının ama okumasanız da olur veya yorum yapmasanız.
080122
![](https://img.wattpad.com/cover/261244331-288-k638427.jpg)