Artık tek başınaydım.
Çaresizce bundan sonra beni nelerin beklediği adına grup denilen bu küçük iki katlı eve doğru adım atıyordum grup annesi ile birlikte.
Burası bir yetiştirme yurduydu. Bahçelievler Çocuk Esirgeme Kurumu.
İçeri girdiğimde ortada büyük bir soba vardı. 20 kadar ben yaşlarda küçük çocuk sessiz sessiz oturmuş beni izliyorlardı. Grup annesi beni sobaya yakın bir yerde durdurup elbisemi çıkarmamı istedi.Herkesin icinde mi?
Korkuyordum dediklerimi yapmam gerekiyordu. Bu bir emirdi çünkü. Sorgulama hakkım olmadan ne derlerse yapmak zorunda olduğumu anlamıştım. Titreyerek çıkardım elbisemi. En sevdiğim elbisemi. Gökkuşağı rengi. Tıpkı hayallerim gibi renkli. Adının Türkan olduğunu öğrendiğim grup annesi elbise eline aldı toparladı avucunun içinde ve... Sobaya attı. Hayır yapma diye bağırdım ama bunu birtek ben duyuyordum. Sesimi çıkarmaya korkuyordum. Gözyaşlarım bile korkarak süzülüyordu yanaklarımdan. Bir sandalye getirip beni otutturdu, iç çamaşırlarım üstümdeydi hala. Bir berber önlüğü getirip boynuma dolayıp uslu durmamı söyledi. İçeri giren orta yaşlı adam elinde traş makinesi ile bana doğru ilerliyordu. Artık biliyordum niye bu sandalyede oturduğumu. Çok sevdiğim sarıya çalan saçlarımı kesecekti. Traş makinesini daldırdı saçlarımın arasına kucağıma saçlarımla beraber gözyaşlarım da düşüyordu. Bunun bir kabus olmasını dileyip defalarca gözlerimi yumup açıyordum. Ama gerçekti. Saçlarımı sıfıra vurdu. Kel küçük bir oğlan çocuğu gibiydim artık.
İşi bitince adam gitti. Türkan anne beni alip soğuk taşlara hakim hamama götürdü. Beni çırılçıplak soydu. Bir sürü duş vardı sıra sıra. Diğer yanda kurnaların olduğu çeşmeler. Duşun tarafına gidip beklemi söyledi. Küçücük ellerimle bedenimi saklamaya çalışıyordum. Utanç ve korku tüm vücudumu sarmış allak bullak etmişti zihnimi.Türkan anne elinde kocaman hortumu bana doğru doğrultup suyu açtı. Buz gibi tazyikli su üstüme hücum eder etmez yere düştüm.
-Ayağa kalk!!! Doğru dur!!!
Tekrar kalktım ayaklarımı sımsıkı taşa sabitlemistim ama su çok tazyikli ve soğuktu. Suyun akıp giderden anneme olan sevgim de akıp gidiyordu. Yerini nefret almıştı. Bunu bize yapmaya hakkı yoktu.
Beni kurnaların yanına götürüp hamam tasıyla başımdan aşağı peş peşe suları döktü, ağladığım için kafama tasla vuruyor susmamı emrediyordu. İç çeke çeke banyo kabusu bitti.
Beni yatakhaneye götürüp pijama verdi ve yatmamı söyledi. Yaptım. 8 kişilik bir yatakhanede alt ranzada yatıyordum. Kardeşimi düşünüyordum nasıldı,korkuyor muydu? Ağlamış mıydı? Ya ablam? Yoksa o da mı yetiştirme yurdundaydı. Annem bana yalan mı söylemişti anneannemde olduğunu söylediğinde? Kafam bir sürü sorularla uyukaldım.
Sabah kapıya peş peşe vurulan yumruk ve
-Koğuş kalk! sesiyle sıçradım. Bütün çocuklar hızla hareket ediyordu.Yatak yapmayı bilmiyordum. Herkes ne de muntazam yapmıştı. Ben yapamadığım için korkuyordum. Ya kızarlarsa?
Kahvaltıya indik. Uzun masanın etrafına karşılıklı oturduk. Demir bardaklarda cay,5 zeytin, çok küçük peynir ve haşlanmış yumurta.
Bu benim yeni hayatım. Alışmam gerekiyordu. Başka hiç bir çarem yoktu.
Kahvaltıdan sonra kardeşimi görmeye gittim. Bahçede gezdik. Elini bir an bile bırakmadım. Öptüm kokladım. Benim misyonum artık kardeşime annelik etmekti. Koruyup kollamaktı.
Günler bu şekilde aktı gitti.Bir yılın sonunda okula yazıldım.
Annem zaman zaman bizi ziyarete gelirdi.Ama son zamanlarda gelirken yanında bir adam da gelmeye başlamıştı. Adı Turan'mış. Hayatımızda bizi yurtta kaldığımızda yaşadıklarımızdan daha fazla canımızı acıtacak biriydi o.
Annem o adamın arabasıyla gelir çikolata şeker alırdı. 1 saat kadar bizi görür ve giderdi. Bir anne nasıl bu kadar rahat olurdu. Evlatlarını geride bırakıp gitmek?Tam bir askeri eğitim gibiydi hayatım artık. Sabah erkenden kalkıp kahvaltı, okula gidiş-dönüş, öğle yemeği, etüd,bahçede toplu halde koşma, akşam yemeği ve uyku. Bahçede toplu halde başımızda grup öğretmeni ile koşarken kurala uygunsuz koşan olursa çitlenbik ağacının dallarından yaptıkları copla sırtımıza vururlardı. Kaç gece sırtımdaki acıdan sırtüstü yatamadığımı,ağlayarak uykuya daldığımı bilmiyorum. Ben daha 7 yaşıma yeni basmış bir çocuktum. Oyun oynamak isterdim,anneme nazlanmak,canım bir şey çektiğinde annemden isteyip yemek isterdim,cicili elbiseler giymek,saçıma tokalar takmak isterdim. Ama bunların hepsi benim için asla olamayacak hayallerdi.Arkadaslarım olsun isterdim oturup konuşmak evcilik oynamak... Ama yurtta hep bir hiyerarşi vardı. Herkes birbirinin üstüymüş gibi davranırdı. Çocuklar kendi aralarında çeteleşmişti. Korkardım onlardan. Benim gibi 3-5 çocuk hep eziktik. Benim tek arkadaşım yurdun yanında bulunun Bakırköy sinir hastalıkları hastanesinden kaçıp bizim yurda gelen delilerdi. Deli dediğime bakmayın. Onlar dışarıda dolaşan çoğu insandan daha akıllıydı,sevecen. Dakikalarca konuşurduk. Pijamalı deli derdik o zamanlar onlar. Çizgili pijamalar onların kostümüydü. Başka bir şey giymezlerdi.
Günler haftaları,ayları bu şekilde kovaladı.
Karne almıştım. Bütün derslerim pekiyi idi. Yaz tatiline girmiştik annem bizi almaya gelecekti. Bu hapishaneden dışarı çıkacaktım, 3 ay dahi olsa özgür olacaktık. Çantamız hazır halde kardeşimle bankta oturduk annemi bekledik.Devamı yakında...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahi Var mıydı Bir Umut?
ChickLitHayatın içinde filizlenmeye çalışan bir kadının biyografisi