Herkese merhaba! İlk defa fanfiction yazıyorum ve biraz heyecanlıyım. Bölümde +18 sahneler var, lütfen rahatsız olacaklar okumasın çünkü herhangi bir laf yemek istemiyorum.
The Weeknd - Lost in the Fire dinlemenizi öneririm, iyi okumalar!
Güneş, gökyüzünde bir madalyon gibi asılı duruyordu ve okulun bahçesine giriş yapan Aybike'nin gözlerini sanki mümkünmüş gibi daha da kısmasına neden olmuştu. Tam bir kış insanıydı; abisi Oğulcan'ın aksine yazdan nefret ederdi çünkü ona yağmur sesi kadar hiçbir şey huzur vermezdi. Yani, o öyle sanıyordu. Her gördüğünde kalbi göğüs kafesini delip geçecekmiş gibi hissettiği kızıl vampirini hesaba katmamıştı.
Okul binasına girer girmez gözlerini etrafta gezdirmeye başladı, normalde Berk onu burada bekliyor olurdu fakat bugün yoğun olacağını tahmin etmişti çünkü basketbol maçı vardı. Sevgilisi birçok şeyi, aslında Aybike, kedisi Cango ve basketbol dışında hiçbir şeyi, umursamadığı için etrafındaki insanlar şaşırıyordu. Oğulcan kız kardeşinin etrafına bakındığını fark etmiş, nedenini de bildiği için gözlerini devirmişti.
"Kızıl şeytan büyük ihtimalle spor salonundadır sister'ım, maça az kaldığı için son antrenmanlarını yapıyordur. Git hadi, izin veriyorum," dedi muzip bir ifadeyle. Kız kardeşini sinir etmek çok hoşuna gidiyordu.
"Pardon? Senden izin mi alacağım sevgilimi görmek için, Oğulcan? Çapsız çapsız konuşma, konuşacaksan da Harika orada bekliyor. Ağzının payını verir o," dedi Aybike, aynı muzip ifadeyle. Abisini ne kadar severse sevsin altta kalmayı hiçbir zaman yediremiyordu.
"Aman! İki uğraşamıyoruz," dedi Oğulcan gözlerini devirip. "Basketbol yüzünden birkaç ders boş olacakmış. Şansım varsa Wonderful'um ile kafede çay içerim. Gidiyorum ben." Kız kardeşinin cevap vermesini beklemeden koşar adımlarla Harika'nın yanına gittiğinde gülerek gözlerini devirdi Aybike, asla bitmiyordu bu tek taraflı aşkı.
Okulun ortasında sap gibi beklediğini fark ettiğinde sırtını dikleştirip kendine geldi ve hızlı adımlarını spor salonuna yönlendirdi. Dün görmüş olsa da çok özlemişti Berk'i, içi içine sığmıyordu. Dışarıda pek görüşemediklerinden dolayı okulda tüm saniyelerin değerini biliyorlardı.
Bu düşüncelerle boğuşurken spor salonunun önüne geldiğinde içeri girmeden önce kıvırcık saçlarını elleriyle düzeltti ve derin bir nefes alıp zaten aralık olan kapıyı ittirdi. İçeri adım atar atmaz sevgilisinin tok sesini duyduğunda alt dudağını dişlemişti Aybike. Basketbol takım kaptanı olduğundan herkese son kez görevlerini anlatıyordu anlaşılan. Çekingen bir şekilde tribüne doğru ilerlerken Berk'in gözleri ona takılmıştı. Dudağının kenarı yukarı doğru kıvrılırken Doruk'a çevirdi bakışlarını ve anında birbirlerini anladılar. Berk bu huyunu seviyordu Doruk'un, boş boş konuşup başını ağrıtmıyordu en azından.
Takımın yanından ayrılıp hemen sevgilisinin yanında bittiğinde keyifli bir sırıtış yüzüne yerleşmişti. "Erkek arkadaşına şans öpücüğü vermeye mi geldin yoksa, güzelim?" dedi Berk, konu güzeller güzeli sevgilisiyse fırsatları asla kaçırmıyordu.
Aybike'nin önce kaşları çatıldı, ardından dudaklarını diliyle ıslatıp bilmiş bir ifadeyle erkek arkadaşına döndü. "Takım kaptanının şansa ihtiyacı varsa işiniz zor gibi sanki?" Tek kaşını kaldırarak sorduğu bu soru, Berk'in anlık olarak düşünmesine sebep olmuştu.
"Bu sorunu nasıl oynadığımı bilmediğin için duymamazlıktan geliyorum tatlım, dikkat et de maç esnasında bana daha fazla aşık olma," söylediği şeyden sonra başını iki yana salladı, "Aslında biliyor musun? Olman işime gelir."