Sabah erken saatte uyandım ve Minghao'ya montumu getirmesi için mesaj atıp okula geçtim. Evlerine gitsem belki daha iyi olurdu ama sabah sabah onunla ve annesiyle uğraşmak istemiyordum.
Sınıfa girdiğimde çantamı sandalyeye asıp sıraya oturdum. Neden bu kadar erken geldim ki..biraz daha uyuyabilirdim.
Sıkıldığım için telefonumu çıkartıp dün Minghao'nun evinde çekindiğim fotoğrafı editlemeye başladım.
Fotoğrafın üzerinde çok fazla değişiklik yapmasam da telefondan yapması zor olduğu için ben editi bitirene kadar sınıf çoktan dolmuştu. Editlediğim fotoğrafı instagramda paylaşıp telefonu kapattım.
"Günaydın Eun-Seong!"
"Günaydın Go-eun..Oh suratına ne oldu?!" suratındaki yara izini farkettiğimde hızla ayağa kalkıp yanına yaklaştım.
"Önemli bir şey değil.." dedi.
"Ne demek önemli değil? Biriyle kavga mı ettin yoksa?!"
"Hayır tabii ki de. Gerçekten önemsiz. Yalnız sen normalde geç kalmaz mıydın nasıl benden önce okula geldin?" dedi.
"İşsiz gibi erken geldim." dedim. Go-Eun ile konuşurken Kevin yanımıza geldi.
"Woah! Ji-Eun ve Go-Eun..ikisinin de aynı gün suratında yara izi oluyor! Kavga mı ettiniz yoksa..?" dedi Kevin.
"Ne! Tabii ki de hayır. Neden onunla kavga edeyim ki?" dedi Go-Eun. Fazla şüpheli.
"Doğru diyor, ayrıca bu varoş benim suratıma dokunabilir mi sizce?" dedi Ji-Eun.
"Sahiden Ji-Eun. Tesadüf mü bu yoksa..?" dedi Seo-Young.
"Seo-Young!"
"Bana bağırma."
"Sen kes ses-"
"Susacak mısınız artık?" Kafasını masadan kaldıran Eric aslan gibi kükreyip hepimizi susturmuştu.
"Sanane ulan? Karışma koy kafanı masaya." dedi Seo-Young. Evet, Eric onun dışında herkesi susturmuştu.
"Seo-Young, sabah sabah beni buradan kaldırma. Sonuçları ağır olur."
"Bir şey yapabilecekmiş gibi konuşma ezik." dedi ve kulaklıklarını kulağına taktı.
Eric ile aşık atabilecek tek kişi oydu sanırım.
Sınıf durgunlaştığı sırada kapıdan içeriye Minghao girdi.
"Sınıf başkanı!" diye bağırıp yerimden kalktım ve yanına gittim. "Montum nerde?"
"Evde." dedi.
"Getirmeni söylemiştim!"
"Peki benim hırkam nerde?" dedi.
"Üstümde." dedim.
"Çıkart çabuk."
"Montumu getirseydin çıkartacaktım." dedim. "Şimdi çıkartırsam üşürüm."
"Umrumda değil çıkart." Umursamadan arkamı dönüp sırama geçmek için yürümeye başladım. Bir anda Sunwoo önüme atladı.
"Siz..." dedi ve gözlüğünü oynattı. "Ne zamandan beri bu kadar yakınsınız..?"
"Değiliz." dedim ve omzumla ittirip sırama oturdum.
Belki de annemin yanına geri dönmeliydim.. böylece bu okuldan da kurtulmuş olurdum. Minghao ile arkadaş değildim ve olmayacaktım. O fazla kendini bilmiş, boş birisiydi. Ama sırrımı bildiği için onunla aramı iyi tutmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WANNABE
Teen Fiction"Olmak istediğim kişi...?" Kendimle ve düşüncelerimle yalnız kaldığım her an kendime bu soruyu sorardım. Ama artık her şey değişti. Ben kendim olmak istiyorum. Ne olursa olsun aynanın karşısına geçtiğimde gördüğüm şeyle gurur duyabilecek birisi ola...