Başlanğıc

44 7 2
                                    

"Okul nasıldı?"

"Zaman kaybı" diyerek göz devirdim. Elbet bir gün bizi bulup öldürecekler, hala neden okuyoruz ki?

"Öyle deme oğlum, oku ve ülkemize hayırlı bir gelecek sun"

"Anne ne geleceğinden bahsediyorsun sen söylesene? Okudum ne olacağım? Avukat mı? Hah, adaleti olmayan bir ülkede avukat mı olacağım? Ya öğretmen? Ne yoksa yalandan öğrencilerime tarih dersi vererek ülkemi mi öveceğim? Hm? Ne olacağım bu ülke için hayırlı? "

"Asker..." annem kafasını aşağı saldı ve öyle bir ses tonuyla dedi ki ne dediğini anlamam bir kaç saniyemi aldı.

"Anne, asker olursam ölürüm. Öğretmen olursam yine ölürüm. Öğrenciyim, hala ölebilirim. Bizi yaşatmazlar. Bu yüzden gelecek için kaygılanmaya gerek yok."

"Senin iyiliğin için de-"

"Gelmeyecek bir geleceği düşünmek aptalların yapacağı bir şeydir."

"Hyung yine annemle kavga mı ediyorsun?" odasından mutfağa sağa sola atlayarak gelen kız kardeşime baktım.

Minyeon. Daha 12 yaşındaydı ama hala aptal! Hiç abisine çekmemiş.

"Anne bu koca adam 18 yaşına gelmiş hala akıllanmamışsa bundan sonra bok akıllanır"

"Minyeon."

"Tamam, küfür yasak"

"Babam nerede?" anneme sorduğumda bana bakmış sonra ufak bir oflama sunmuştu.

"Bu aralar çok yoğun çalışıyorlar"

"Orduda bir sorun mu var?". Annem gözlerini odanın içinde gezdirerek bana baktı. Yüzünden çoğu şey anlaşılıyordu.

"Sad-"

Annemin lafını bölen alıcı gibi kapıyı çalan kişiydi hatta hayır bu kapıyı kurmaktı resmen. Annemle kardeşime kapıyı açacağımı söyledim ve koşarak aşağı indim.

"Çabuk, çabuk toparlanın. Geliyorlar"

Bu babamdı. Ben daha ne olduğunu anlamadan içeri girmiş, yukarı çıkarak bavulları almış sonra bunun uzun süreceğini anlamış olacak ki bana bakarak "Bunlar için zamanımız yok. Kalın mont alın, gitmemiz gerek" demişti.

"Goohan noluyor?"

"Zamanımız yok. Çocukları al. Çabucak Kore'den çıkmanız gerekiyor."

"Ne? Ne çıkması Goohan? Ne diyorsun sen?"

"ZAMANIMIZ YOK DEDİM SANA HALA SORU SORUP DURUYORSUN"

Babamın ani çıkışından annem sersemlemiş sonra babam anneme sarılarak "Hayatım, gitmeniz gerekiyor" demişti.

Üzerimize mont alıp dışarı çıktık. Herkes evlerinden aceleyle çıkıyor, bir yerlere koşuşturuyordu. Hala ne olduğunu anlayamamıştım.

"Bu karavan sizi sahile kadar götürecek. Orada gemi var. Gemi saat 22.30 gibi Çin için yola çıkacak. Yarım saatimiz kalmış. Acele etmelisiniz"

"Goohan ya sen? Sen de bizimle geliyorsun değil mi?"

Babam bir kaç saniye sustu. Eğilip annemin alnından, kız kardeşimin yanaklarından öptü.

"Ben burada kalacağım"

"Go-"

"Heeyun... Görevim bu. Zorluk çıkarma"

Sonra bana yaklaşarak elini omzuma koyarak sıktı. "Taehyung, artık annen ve kardeşin sana emanet oğlum. Kendine ve onlara iyi bak olur mu?"

***

"Ne oldu şoför neden durduk?"

"İniyorsunuz"

"Ne?"

Adam ayağa kalktı, karavanın içinde bize doğru haraket edip tam karşımızda durdu. Üstündeki montu çıkarıp, simgeyi gösterdi.

"Ben YooSeon. Kuzey Kore askeri. Ve şimdi siz karavandan inerek öndeki otobüse biniyorsunuz. Hemen"

Annemle birbirimize korkuyla bakmış sonra daha bir şeyden haberi olmayan ve masum masum uyuyan kardeşime bakmıştım. Bittim, bittik. Bizi öldürecekler.

Karavandan inip otobüse bindiğimizde en fazla 20 kişi taşıyan otobüste 80'den fazla kişinin olduğunu fark ettim. Bırak oturmak nefes almak için bile yeterli alan yoktu.

Annem ve kardeşimin elinden sık sık tutuyor bu kalabalıkta onları kaybetmemeye çalışıyordum. Yaklaşık 20 dakikanın sonunda otobüs durmuş ve insanlar yavaş yavaş dışarı akın etmeye başlamıştı. Bizi büyük bir alana getirmiştiler ve yukarıda "노동은 해방시킨다" yazıyordu.

Çalışmak özgürleştirir

Büyük ihtimalle bizi buraya köle gibi çalıştırmak için getirmiştiler. Neyse ki hayatta kalacağız.

İnsanları kuyruk sırasına almış ve önde duran asker onları sağa ya da sola gönderiyordu. Tahminimce en fazla 23-24 yaşlarında genc bir askerdi.

Kuzey de böyle yakışıklı erkek var mıymış? Neyse Taehyung gay ruhunu bir kaç saniyelik sustur.

Sıra nihayet bize geldiğinde annemi de çoğu kişi gibi sola gönderdi, sonra kız kardeşimi de.

Ben de kız kardeşimin ardından sola gideceksen "Nereye?" diye seslendi kuzeyli.

"Derken?"

"Sana sola git dediğimi hatırlamıyorum?"

"Ben de gitme dediğini hatırlamıyorum, Kuzeyli."

"O zaman şimdi diyorum. Sağa gidiyorsun, Güneyli". Güneyli lafını bastırarak demesi gözlerimi devirmeme neden oldu.

"Hayır ailemle gideceğim ben"

"Zorluk çıkarma. Ve sağa git."

Anneme sakin olmalarını işare ettikten sonra sağa geçip yerde oturmuş. Tabii askerin yanından geçerken küfür etmeyi de unutmamıştım, pislik.

"Adın ne?"

Sağımda oturan bana seslenen gence baktım. Benimle yaşıt, sarışın biriydi. Bana gülümseyerek bakıyordu. Bu durumda gülümsemek mi...

"Taehyung, sen?"

"Jimin... Park Jimin" dedi gülümseyerek. Gülümseyince kısılan gözlerine baktım. Tatlı birisiydi...

Aah gay ruhum rahat dur yeri ve sırası değil!

"Seni de mi aldılar" diye sordum bana gülümseyerek bakan çocuğa. İki elini arkaya yaslayıp gökyüzüne baktı. Havalı...

"Evet. Ama pek bir önemi yok. Busandayken de serserinin tekiydim zaten. Bi hayrım yok bu ülkeye"

"Busanda mı yaşıyordun?"

"Hmhm evet."

"Peki burası neresi?"

"Bilmem. Ama buraya bir ad buldum" ellerini çırpıştırarak heyacanla ayağa kalktı ve bağırdı.

"Burası Güneylilerin Cehennemi"

Bir kaç kişi dönüp bize bakmış sonra yeniden kendi aralarında sohbet etmeye devam etmişler. Jimin beni güldürmüştü. Bugün tek o beni güldürdü..

"Kaç yaşındasın"

"18 sen?"

"Aynı"

"Hey Jimin sağ ve solun farkı ne?"

"Iımhh sola geçen yakının var mı?"

"Evet, evet annem ve kardeşim. Onları ne zaman göreceğim?".

Jimin bir bana bir sol tarafa baktı. Sonra kafasını yukarı kaldırarak gökyüzünü gösterdi.

"Artık onları sadece orada görebilirsin"

"Ne?"

"Aileni öldürecekler. Sola giden herkes ölecek."

EnemyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin