Gülleri özenle içeri taşıdı.. saplarını kesti, vazoya yerleştirdi.. Vazoyu da konsolun üzerine, eşinin
kendisine gülümseyen fotoğrafının yanına koydu. Orada kocasının koltuğunda oturup saatlerce
güller ve fotoğrafı seyretti sessizce.. Bitmek bilmeyen bir yıl geçti.. Yapayalnız ve hüzün dolu bir
yıl.. Sonra bir sabah kapı çalındı.. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi.. Kırmızı gülleri, üzerinde küçük
kartıyla birlikte eşikteydi..
Sevgililer Günü'nü kutluyordu. Gülleri içeri aldı. Şaşkınlık içinde doğru telefona gitti. Çiçekçi
dükkanını aradı... Onu bu kadar üzmeye kimin hakkı vardı?
"Biliyorum" dedi, çiçekçi.. " Eşinizi geçen yıl kaybettiniz.. Telefon edeceğinizi de biliyordum..
Bugün size yolladığım gülleri çok önceden ısmarlamış, parasını da ödemisti.. Hep öyle yapard
ı zaten, hiç şansa bırakmazdı. Dosyamda talimat var. Bu
çiçekleri size her yıl yollayacağım. Bir de özel kart vardı, kendi el yazısıyla. Bilmeniz gerek diye
düşünüyorum.. Ölümünden sonra çiçeklere iliştirmemi istediği kart..."