özel bölüm (I)

1.8K 208 102
                                    

saat 09:45; hüzün bahçesi ve taştan ev...

az önce onlar arabayla yol alırken yağan yağmur yerini kara bırakmıştı. arabadan ineli birkaç dakika olmuştu. onlar ilerliyorlardı. kocaman bir aile olarak, ailenin diğer ve bir tanecik üyesini ziyarete gidiyorlardı.

kar taşlar arasındaki ıslak toprağa karışıp soluk birkaç ota can oluyordu. herkes biliyordu ki o taşlar arasında yaşayan otlardan başka canlı bir şey yoktu bu hüzün bahçesinde.

minho yıllar önce bir daha gelmemek üzere terk etmişti bu şehri ve bu şehre dair her şeyi. fakat abisinden ona kalan tek hatırayla tanışmak ona bu şehri yeniden sevdirmişti. sanıyordu ki; o an da dahil her zaman elini sıkıca tutan sevgilisi yanında olduğu müddet gittiği her yeri sevecekti, ama bu kez öyle olmamıştı. bu kez ona bu şehri; koskoca bir şehre bedel abisini hatırlatan, bir zamanlar kıskandıgı adam sevdirmişti yeniden.

yıllar öncesini saniye saniye yaşamaktan kendini alamıyordu. abisinin defni dün gibi aklındaydı. yıllarca aklından çıkmayan anılarıydı zaten bunlar, yeni şeyler değillerdi. yeni olan ise artık eski korkunç anılar yerine güzel anılarını da hatırlayabiliyor oluşuydu.

aradığı taştan evi bulduğunda yüzünde buruk bir gülümsemeyle eğilmiş, okşamıştı ıslak toprağı. aynı o gün, abisinin gittiğini hala kabullenemediği o gün, onun yatağında yastığını okşadığı gibi. abisinin ipek gibi yumuşak, sarı saçlarına dokunamamak, onları hissedememek nefesini ciğerine tıkasa da, ciğeri nefessizlikten yansa da, gözleri dolsa da ağlamadı. abisine teşekkürlerini, sevgisini, sevgilisini, anlatmak istediği güzel olan her şeyi içinden anlattı uzun uzun. bir gün sonra evlenecek olduğu adamı tanıttı ona. felixin de jisungu sevdiğini biliyordu, içinde hiç şüphe yoktu.

kendi kendine gülse de , çocukça bulsa da, halinden utansa da, içten içe kendine acısa da abisini de davet etmişti düğününe.

daha sonra yüzünden silinmeyen acı gülümsemesiyle yeni kardeşine döndü. abisini en çok özleyenin o olduğunu bir kez daha hissetti. hatta jisung'a bakıp bir saniyeliğine aynı şeyleri yaşadığını düşündüğünde çok daha derinden hissetmişti. bu yüzden çöktüğü yerden kalkıp yerini changbin'e vererek ilerlerken ardına bakmamıştı tek bir kez bile. aşıkları baş başa bırakma vaktiydi.

changbin, bir süre olduğu yerde dikilirken aklından hiçbir şey geçmiyordu. nerede olduğunu, o toprağın altında ne olduğunu idrak edememişti. gerçek gibi hissettirmiyordu.

mezarı çevreleyen taşın kenarına oturup ellerini toprağa gömdüğünde sevgilisine kavuştuğunu hissetmişti, o an yıllardır süren özlemi artmış mıydı azalmış mıydı o bile anlayamamıştı. felixe hem uzun süredir hiç olmadığı kadar yakın, hem de bir o kadar uzak hissediyordu. bu hisler nesefini keserken başını eğdi ve alnını toprağa bastırdı. ıslak toprağın kokusu ciğerlerine doluyordu, sevgilisi gibi kokmuyordu. ama bu kokuyu sevmediğini de söyleyemezdi, ona yakıştırmadığını söyleyemezdi, sevgilisine her şey yakışıyordu.

ne zaman akmaya başladığını bilmediği göz yaşları omzuna değen bir elle dinerken toprak bulaşan alnını kaldırdığında fark etti yanı başında oturan büyük bedeni. bir abi olarak başında bekliyordu yaşlı gözleriyle. ona sımsıkı sarıldığında fark etmişti bu kez avuclarında tuttuğu toprak parçalarını. onları bırakmak istemiyordu, abisisinin kollarından ayrılmak istemiyordu. ama her şey gibi o anın da bir sonu vardı.

arabaya yürürken sevgilisiyle geçirdiği son anıyı düşünüyordu. hayalindeki üniversiteyi kazanışı, sevgilisinin kollarına atlayışı, felix'in bir bebek gibi ağlayışı ve "mutluluk göz yaşları" bahanesi... hepsinin anlamını şimdilerde anlıyordu. kalbindeki acıyı tarif edecek bir kelimesi yoktu.

saatlerdir en son ne zaman derin bir nefes aldığını bilemeden bindi arabaya. herkesin gözlerinde aynı bakış vardı. changbin'in aklındaysa bir şarkı vardı, sözleri gözlerinden okunan bir şarkı.

yağmur diner
karlar düşer
yıllar geçer
aşk hiç geçmez
kuşlar göçer
herkes gider
yollar biter
aşk hiç bitmez

içindeki ürpertiyle kollarını kendine sararken yollardaki titrek sokak lambalarını izliyordu. gözlerini bir kez daha diğerlerinde oyalamadı. zaten gördüğü tek şey kollarında ağlayan sevgilisinin yalan söyleyen yüzüydü

"mutluluktan ağlıyorum tabii ki changbin.."

...
tam da şimdi çok uykulu yazıyordum umarım saçma cümleler kurmamışımdır.. güzel geceler.

09:45, minsung ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin