Kendini pencereden içeri atıp bedenini fayans zeminle buluşturduğunda derin bir nefes aldı. Bu evden ilk kaçışıydı ve son olmasını diliyordu. Bütün bunlarda çok acemiydi; ailesinden gizli bir şey yapmakta, aslında gizli herhangi bir şey yapmakta. Onun her şeyi planlı olurdu. Yatacağı saat, kalkacağı saat, eve varacağı saat..Çok sıkıcı bir hayatı olduğunu biliyordu ama şikayetçi sayılmazdı. Bundan başka nasıl yaşanır bilmiyordu çünkü. Ona hayatına yön vermesi için şans tanımamışlardı. Bundan olsa gerek ne yapmak istediği hakkında bile bir fikri yoktu. Ya da sadece benliğini baskılayıp gerçek kişiliğini ortaya çıkamadan yok etmişlerdi.
Yerde soluklandıktan sonra yavaşça doğruldu ve ayaklarını kendine çekti. Dirseğini dizine yaslayıp bileğine anlını bastırdı. Düşündü ve öylesine bir gülüş döküldü dudaklarından. Kendine otuz beş yıllık yetecek adrenalin hormonu salgılamıştı.
Her ne kadar kardeşini bunun için boğmak istese de sınırı ilk defa geçip kendi dünyasının dışına çıkabildiği için mutluydu.
Birkaç dakika soluklandıktan sonra ayaklandı ve odadaki banyoya ilerledi. Elleri üzerindeki hırkayı çıkartmak için hareketlendiğinde saniyelik bu işlemi duraklattı. Hırkanın üzerinden tenine ulaşan bir sıcaklık hatırına uğradı. Oradan da usulca beline ulaştı.
Hyunjin diye geçirdi içinden.
Her şeyi gibi ismi de tanıdıktı yabancının.
Siyah kumaşı bedeninden ayırarak ellerini suyun altına soktu. Gözlerini ovalayarak yüzüne su çarptıktan sonra aynadaki yansımasına baktı. İlk kez insanların mahremlerine bu denli şahit oluyordu. Bazen kendisinin sınırı aştığını düşünürdü. Birini öptüğünde ya da birine dokunduğunda, ama oradakiler aklından geçiremeyeceği kadar ilerletmişti işi. Kendisi onların yanında rahibe kalıyordu, kızıl kıza göre ise melek.
Ellerini ve yüzünü kurularken duvarın diğer tarafından gelen tıkırtıyla havluyu rastgele fırlatıp aceleyle odasından çıktı. Kardeşiyle odaları yan yanaydı ve en ufak bir tıkırtıda birbirlerini duyabiliyorlardı. Küçüklükten kalan bir alışkanlıktı. Odalarından çıkmak yasak olduğunda duvara vurarak anlaşırlardı.
Kapıyı çalma gereği duymadan odaya girdi. Birkaç metre ötedeki oğlan bedeninden sıyırdığı hoodie'yi gelişine yatağa atıp, yatağa bıraktığı siyah tişörte yöneldi. O da bu arada kapıyı kapatmış birkaç adım atmıştı. Juyeon tişörtün kollarını giyerken kardeşine 'ne oldu' bakışı attı.
"Neredeydin?"
Sesinin sert çıkmasına engel olamamıştı. Gerçekten çabalamıştı. Onu bulmak ve eve getirmek için. Bunu beceremediği için oldukça öfkeliydi.
"Yeosang'ın yanındaydım." gözlerini devirdi ve yatağa oturdu. "Bunu sormadığımı biliyorsun. Ne haltlar karıştırdığınızı soruyorum." hoodie'yi kirli sepetine fırlatıp pencereye ilerledi. Perdeden içeri yansıyan sokak lambasının ışığı odayı aydınlatan tek şeydi. Perdeyi usulca hareket ettirerek dışarda bir hareketlilik olup olmadığına baktı.
"Sen neredeydin?" gelen soruyla duraksadı. Demek onu cama tırmanırken görmüştü.
"Seni aramaya çıktım. Annemler davete gitmek için hazırlanırken seni ortalıkta göremeyince çok sinirlendiler." dudağında yer edinen alaylı gülüşle kendini yatağına bıraktı. "Ciddiyim ben. Onların gözüne batmayı bırakmalısın. Sınırı aştığında ne olacağını ikimiz de iyi biliyoruz." gülüşü büyüyen kardeşine gözlerini devirdi ve biraz uzağında duran yastığı yüzüne geçirdi. Oğlanın gülüşü kahkahaya dönüşürken yastıktan kurtulmak adına kız kardeşinin bileklerine dolandı ve onu yanına çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
small doses
FanfictionHiç istemedim bunu yapmayı. Seni yavaş yavaş öldürmeyi. Hwang Hyunjin」 30.08.2021