BAŞLANGIÇ

24 6 2
                                    


 Kendimi sevmekten nefret ediyorum ama kendimi sevmek istiyorum. Kötü biri olmak istemiyorum ama insanlar iyi niyetimi kullandı. Mutlu hissetmek istiyorum ama başaramıyorum neyse ki artık acılarım bana zevk vermeye başladı. Artık insanlar beni üzdüğünde o kadar da üzülmüyorum çünkü onların yaptıkları sadece iyi beni tamamen öldürüyor. Hep insanlara yardım etmek isteyen ben artık sadece yalnız kalmak istiyor. İnsanları güldürmekten hoşlanan ben artık sadece sessiz kalmak istiyor. Önceden arkadaşlarıma yaşadığım kötü olayları kolayca anlatırken artık hiçbir şeyimi anlatamıyorum. İnsanların nazik davranışlarından hemen etkilenen eski ben artık her şeyi yapmacık olarak görüyor. Giderek paranoyak olmaya başladım. Arkadaşlarım ya da daha doğrusu eskiden kendimi yakın hissettiğim insanlar bana bakarak konuştuklarında aklımda binlerce senaryo dönüyor. İnsanlara artık güvenemiyorum, beni endişelendiriyorlar, korkutuyorlar, paranoyalaştırıyorlar, kendime olan güvenimi sarsıyorlar, içime kapanmama neden oluyorlar, ağlamak istememe sebep oluyorlar ama ağlayıp kendimi rahatlatamıyorum. O gözyaşları içimde kalıp bir nevi endişelerimi, hayal kırıklıklarını, pişmanlıklarımı içimde tutuyor onlardan kurtulamıyorum. Beni ele geçiriyorlar, kendimi kontrol edemiyorum. Gün geçtikçe gittikçe asabileşiyorum, insanlar ilgi çekmek istediğimi söylüyor. Öyle değil. Gerçekten öyle değil. Kum saatindeki kum taneleri aktıkça hislerime uzaklaşıyorum. Sanırım yakında artık hiçbir şey hissetmemeye başlarım ya da bir ihtimal mutlu olurum. Bakın şimdi sonunda uzun zamandır uzak kaldığım fiillerden birini yapıyorum. Gülüyorum. Mutlu olmakmış, baya komik. Şimdi belki abarttığımı, olayları gözümde büyüttüğümü, sadece insanların ilgisini çekmek istediğimi düşünebilirsiniz. O yüzden şimdi biraz geriye gidelim.

20 Kasım 2010

Ceylin sabah yeniden anne ve babasının kavga ediş sesiyle uyandı ama yatağından kalkmadı sessizce annesinin onu uyandırmasını beklemeye başladı, her sabah yaptığı gibi. Annesinin ayak seslerini duyan Ceylin gözlerini kapadı ve annesinin odasının kapısını açtığını duydu. Yanağına değen yumuşak dokunuşlar içini huzurla kapladı.

-Kızım hadi sabah oldu, kahvaltı hazır. 

Ceylin yavaşça göz kapaklarını araladı ve annesine gülümsedi. Yataktan kalkıp banyoya gitti, elini yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladı. Mutfağa gittiğinde ise annesinin en sevdiği kahvaltılıkları yerleştirdiğini gördü. Babasının yanına oturdu ve taze sıkılmış portakal suyundan içti. Babası ve annesi ne kadar kavga etseler de kızları yanlarında olduğunda mutluymuş gibi davranıyorlardı. Ceylin, Ceylin'in babası ve annesi sohbet etmeye başladılar. Ceylin'in babası Ömer Bey her zamanki şakalarıyla güzel kızını ve eşini güldürüyordu. O sırada okul servisinin korna sesi duyuldu. Ve Ceylin bir anda yataktan yere düştü. Yine mutlu olduğu bir rüyadan uyanmıştı. Rüyasındaki gibi annesi şefkatle uyandırmıyordu, annesi ve babası sürekli onun yanında kavga ediyor, ağlamasına sebep oluyorlardı. Hele babası gerçek hayatta hiç iyi şaka yapamazdı, kendince espri yapar ardında "Kaliteli şaka." diye kendini överdi. Cinsiyetçi, homofobik, dar görüşlü ve eski kafalı biriydi. Ama en azından şiddete meyilli biri değildi, en azından şimdilik bunu kimse bilmiyordu. Annesi, Pınar Hanım ise aslında kızının mutluluğunu isteyen ancak doğup büyüdüğü çevre yüzünden bunu nasıl yapacağını bilmeyen biriydi. Genelde sessiz, sakin bir kadındı; damarına basılmadığı sürece ve bunu Ömer Bey çok iyi beceriyordu. Tam emin olmamakla beraber Ceylin annesinin mazoşist olduğunu düşünüyordu. Bunu gece duyduğu bağırış ve yatak gıcırtı seslerinden anlamıştı. Ceylin düştüğü yerden kalkıp banyoya doğru ilerledi. Elini yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladı. Mutfağa doğru ilerledikçe babasının akşamdan kalma olduğunu anladı. Aslında babası eskiden iyi bir iş adamıydı -iyi kavramının ne anlamda kullanıldığı ileride anlatılacaktır- ancak devraldığı proje çok büyük zarara uğrattı, o yüzden şu an Ömer Bey çok fazla borç içinde, bunun sonucu olarak da neredeyse her sabah Ceylin, babasını akşamdan kalma buluyordu. Ceylin anne babasına omlet yaptıktan sonra yanına biraz mama ve su aldı, giyinip okula gitmek için yola çıktı. Okula doğru yürürken sokak köpekleri yanına geldi, onla beraber yürümeye devam ettiler. Ceylin okula varmadan bir sokak önce köpeklere mama ve su verdi. Yaklaşık 5 tane köpek vardı ve biri hariç hepsi hemen içmeye ve yemeye atıldılar. Ceylin arkasını dönüp yürümeye başladığında siyah bir köpek yanına gelip havlamaya başladı. Hans, Ceylin'in arkadaşıydı. Gerçek arkadaşı. Hans'ın sevimli hareketlerini gören Ceylin gülümsedi ve bu gülümseme hemen gülüşe dönüştü. Hayatının en huzurlu anı belki de buydu. İnsansız, sadece içini ısıtan Hans'ın havlamaları ve Ceylin'in gülüşleri...

GÖZYAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin