BÖLÜM 3
Kanlı Mabedin Gözyaşları♤
❝Such a lonely little girl in a cold world.❞
Susmak ölümdür.
Çığlık atamadığın her an, kan şarabından yudumlamak bir cezadır yüreklerini bile suskunlaştıranlar için. O kanın içinde boğulup artık sesini çıkarmak istesen bile çıkaramamak işkencedir, tek ama en büyük hatasını yapan dilsizler için. Kırık bir nefes alamayacak kadar çaresiz bir adam, ellerinden tutmak ister yalvarışlarını duyamayacak kadar sağır seslerin. Çünkü kendisi duymak için çıldırır, kendi seslerini işitmeyen acıların ellerinden tutarak kurtulmaya çalışır ; gökyüzüne çıkıp kan şarabını kusmak için. Ama bilmez ki asıl işkence zaten oradadır. Kanlı mabedin gözyaşları içinde.
Soğuk dünyanın rüzgarlarında üşüyen kız ise, buz tutmuş gözyaşı nehrinde kıvrılırdı hissizliğe dua ederken. Tir tir titrerdi. Göz kapakları mühürlenirdi. Adamı delirten sağır acılar, kızı yakardı. Kız çığlıklarını saklardı. Oysa o acı dolu çığlıklar, buzu yıkardı.
İki yalnız ruhun arasında çatlamaya yüz tutmuş bir buz parçası olurdu. Adam o buzu kırmaktan kokardı, kadın ise o buzun ardında ki adamı fark etmezdi.
Zaten bu yüzden kaybederlerdi.
"Jeno beni korkutuyor Jaemin." dedi elinde ki viski bardağını sıkıntıyla döndüren Lee Donghae. Çıplak vücudu üzerine attığı lacivert bornoz ile siyah deri koltuğunda oturuyor, Jaemin geldiğinden beri sıkıntıyla iç çekiyordu.
"Jeno, akıllanacaktır. Onu kendine getirmeye çalışıyorum ancak Bay Kim ile yaptığı dostluk buna engel oluyor." diye kağıt üzerinde babası olan Lee ailesinin imparatoruna sakince rapor verdi, Jaemin.
Lee Donghae yumruğunu sıktı ve sertçe masaya vurdu. "Kim Doyoung." dedi kendi kendine. Sonra sustu.
Devamını getirmedi.İçki bardağını bir kez daha kafasına diktiğinde Jaemin hissizdi. Ya da o an o kadar fazla şey hissediyordu ki hiçbir şeyi anlamdıramıyordu. Ama tek bildiği şey, hiç kimsenin onun geçen gece kaza yaptığını bilmeyecek olmasıydı. Ne karşısında onu kurtaran Lee Donghae, ne de kardeşim dediği Lee Jeno. Kağıt üzerinde ikisi de gerçek ailesiydi. Karşısında ki babası, Jeno da kardeşiydi. Fakat bu sahteydi. Çünkü gerçek belliydi. Na Jaemin, Lee ailesinin veliahtına bir koruma, bir dost olmak için köle olarak işe sokulan devşirme bir çocuktu. Evlatlık alınan o yetimdi.
Peki ya o zaman neden canı acıyordu ? Jaemin bir köle olmasına rağmen çok mu yüksekten uçmuştu ? Gerçekten ailesi olduğuna inanmış mıydı ?
Kendi kendini silkeledi Jaemin ve derin bir nefes aldı. Lee Donghae'nin vereceği emri bekledi. Ama sessizlik çok uzun sürdü. Karşısında yaşlı bir adam yoktu. Aksine oldukça genç ve yaşından daha da genç gözüken bir yüzü vardı. Yapılı vücuduyla Jaemin ve Jeno'yu ikiye katlardı. Hoş, bu yüzden ikisinin de çocukken en korktuğu şey Lee Donghae'ydi zaten. Yani babaları.
Sırtını deri koltuğa tekrardan yasladı ve "O kızı Jeno'dan uzak tut, Jaemin." dedi Lee Donghae. "Vaia Rhiannon, Jeno'nun evleneceği kişi değil."
Jaemin kafasını çevirdi. "Jeno ile Vaia'nın bir ilişkisi yok."
Adam gözlerini Jaemin'e dikti. Alttan baktığı o tehditkar gözler bir aslanın siniri ve gazabıydı sanki. Jaemin'nin ileriye gitmemesi gereken bir uyarıydı. Yalan, Lee Donghae'nin sevmediği tek şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gun's and Violets | Jaemin
Fanfiction❝Sen bir silaha aşıktın Vaia. Mor bir menekşe bahçesi olduğunu bilmeden ona aittin. O hep giderdi. Sen ise hep ağlardın. Ben de onun için attığın çığlıklarından oluşan cam kırıkları ellerine batmasın diye sessizce toplardım. Bıkmadan. Usanmadan. İ...