Multimedya'da taş heykel Cheo var. Taş heykel (Gargoyle)' un ne olduğunu bilmeyenler için koydum. Onun dışında karakterleri koymayacağım. Bence kendi hayal gücünüzü kullanmalısınız.
Adı Cheo olan taş heykele (gargoyle) gözlerimi son bir kez daha devirdim. Aslında Cheo'nun adı tam olarak Cheo değildi. Sadece ben ona Cheo diyordum sanırım. Tam adı Cheople ancak bana göre Cheo demek daha kolay. Steve Jobs'un dediği gibi "basitleştirin".
"Lucer buzdolabınızda yemek yok mu?"
"Bana Lucer deme ve sen yemek yiyemezsin sen ölüsün!"
"Yiyebilirim geçen gün bir güvercin yuttum."
"Muhtemelen ölü bir güvercin hayaletiydi."
Cheo bana kötü gözlerle baktı. Sanırım pek de iç açıcı konuşmuyordum.
"Lucer sen tuhaf bir kızsın."
Pek de tuhaf bir yanım yoktu aslında. Herkes gibi kahverengi saçlarım, fazla beyaz olmayan ama fazla esmer de olmayan tenim ve normal kıyafetlerim vardı. İçime bakacak olursak tamam kabul ediyorum, anormal bir kızdım. Tuhaftım. Mesela tuhaflığım bir taş heykelin hareket ettiğini görmemdi. Ha bir de geçmişim de tuhaftı mesela. Babam yoktu. Hiç görmemiştim onu. Kim olduğunu bile bilmezdim. Annemin ise geçen yaz öldüğünü öğrenmiştim. Annem beni terk etmişti. Ben yedi yaşındayken annem de kaçmıştı. O zamanlar fazla küçük olmadığım için herşeyi bir berraklıkla hatırlıyordum.
Beni büyükbabam büyütmüştü. Teknik olarak onunla sekiz yıl geçirmiştim. Büyükbabam harika biriydi. Hergünüm o küçük sahil kasabasında geçerdi. Ah! Festus Sahil kasabası ne kadar da güzeldi. Bir gün bile kasabada tanıdık olmayan birini görmemiştim. Veya kötü olan. Herkes mükemmeldi orada. Hayat da öyle. Ama işte şimdi buradayım. Büyükannem Elizabeth'in yanında. Büyükbabam Jack'ten ayrılmış bir şekilde. On beş yaşında.
Buraya, yani Uncrowie'ye yaklaşık bir saat önce koskoca bir uçakla gelmiştim. Bu şehir ruhsuzdu. Her yerinde ayrı bir karanlık vardı bence. Bu şehir mevsim ne olursa olsun her zaman soğuk olan şehirlerdendi belki de.
Büyükannem Elizabeth mutfaktan içeri girerken ona doğru koşmaya başladım.
" Eliza Clare Lucy Malfoy! Çabuk bir hanımefendiye dönüş ve koşmayı kes!"
Tabi ya unutmuştum. Büyük Annem Elizabeth kibarlığın Kraliçe Elizabeth'iydi (!)
"Özür dilerim Büyükanne. Ben sadece-"
Birden sözümü kesiverdi.
"Bana hanımefendi de!"
"Peki hanımefendi. Şey arkadaşım Cheo-" Cheo'yu elimle işaret ettim. "Biraz acıkmış ve-"
Büyükannem Elizabeth Gözlerini büyüttü. Neden böyle yaptığını anlamıyordum. Orada ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş gibi bir hali vardı.
"Neyden bahsediyorsun sen! Orada hiçbir şey yok!"
Nasıl yani? Cheo'yu göremiyor muydu? Cheo konuştu.
"Beni göremez mankafa! Senin bile beni nasıl görebildiğini bilmiyorum. "
Onun dediklerini dinlemeden konuşmaya başladım.
"Konuştu! Konuştu!" Bir yandan da Cheo'yu ellerimle işaret ediyordum. "O! O! Onu nasıl göremezsin?"
" Lucy! Hareketlerine bir son ver! Doğru düzgün davran. Öğlene doğru kuzenlerin okuldan gelecek. Teyzen ve diğer teyzen de terziye gittiler. Hep birlikte dönerler. Kısacası üstünü başını düzelt. Şu paçavralarından Kurtul!"
Paçavra dediği ünvana Büyükbabam Jack ile aldığımız kot pantolon ve salaş beyaz gömlek sahipti. Bu paçavraları çıkarmayı istediğimi hiç sanmıyordum.
Cheo'ya doğru döndüm ve gelmemesi gerektiğini işaret ettim. Kimsenin anlamayacağı gizlilikte. En azından ben öyle sanıyordum.
"Lucy!"
Kafamı sallayarak köşkün en üst katı yani 3.katında bulunan odama doğru ilerledim. Bu evde yaşamak fazlasıyla zor olacaktı. Hem de fazlasıyla!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayaletimsi
FantasyBaşımı kaldırarak kilisenin üstündeki gargoyle heykellerine baktım. Korkutucu görünmüyorlardı. Sadece biraz paslanmış. Pek de umrumda değildi gerçi. Onların yıllar boyu paslanmış ve kırmızı renge dönmüş demir yapımları beni ilgilendirmiyordu. Heyke...